Almanya Öyle, Türkiye Böyle!

~ 18.12.2013, Mine KIRIKKANAT ~

Devlet yöneten ya da yönetmeye aday politikacıların, toplumsal davranışı belirleyici rolü; ailenin çocukların düşünce yapısındaki sorumluluğundan farksızdır.
Çocuğun kişiliği, ailesinin kendisine sağladığı olanaklarla değil, ailesinin geleneğine göre biçimlenir ve nasıl bir eğitim alırsa alsın, yaşamsal sorunlara aile görgüsüyle örülmüş çözümler üretir. Başka bir deyişle, armut dibine düşer. Çocuk verilen öğüdü tutmaz, gördüğünü yapar!
Bu saptama, dünkü yolsuzluk operasyonlarında gözaltına alınan muktedir oğulları için, herkesten fazla geçerlidir…
Dünden bugüne zenginleşen çiftlerin “beraber yürüdüğü yollarda” doğurduğu çocuklar, elbette Türkiye’yi de babalarının çiftliği sanarak yetişmişlerdir.
İşin kötüsü, dünyanın her yerinde toplum tabanı, toplum tavanını, yani yönetenleri örnek alarak davranır. Yukardakiler yolsuzluğu başarı çizgisi olarak koyarsa, aşağıdakiler de kendi çaplarında hileyi, hurdayı benimserler.

***

Ama Türkiye’de yaygınlaştığı için meşruiyet kazanan terslikler, salt hırsızlık, yolsuzluk, hukuksuzluk gibi “suç”larla sınırlı değil…
Kadına yönelik şiddetin artmasından nüfusun yarısını oluşturan kadınların toplum sahnesinde arka plana itilmesine kadar, tavanın tabana verdiği yanlış mesajlar var.
İktidarların silme erkekten oluştuğu ve hükümetlerin her yaptığına sözde itiraz eden muhalefetlerin de tam bu noktada hiçbir farklılık göstermediği ülkelerde, isteyen istediği yasayı çıkarsın, kadınların ne hak eşitliği sağlanır, ne de can güvenliği…
Türkiye’de son 10 yılda yüzde 1400 artan kadın cinayetleriyle, AKP’li “erkek egemenler”in toplumda kadına biçtiği “harem” rolünün, üstüne bir iki “karı” daha alınabilen “dörtte bir” değerin ve kocaya itaat, bol doğurmakla yükümlü olduğu çocuklara şefkatle sınırlı önemin, doğru orantılı bir ilişkisi vardır!

***

11 yıldan beri kurulan hükümetlerin, Meclis’te mostralık sergilediği kadın milletvekillerinden sadece birini, o da illaki “aileden sorumlu” bakan olarak barındırması, AKP’ye egemen “üstün erkek” zihniyetinin zaten tartışılmaz kanıtıdır!
Ancak, yapısında kadınerkek eşitliğini sağlayan BDP haricinde, ne ana muhalefet CHP, ne de zaten iktidar değnekçisi MHP’nin “üstün erkek” zihniyetine bir diyeceği var. Güya AKP’ye alternatif politika üretmesi beklenen bu partilerin; ülkenin temel sorunu, çünkü cehaletin, geri kalmışlığın, hatta her alana yansıyan vahşet ve öfkenin bir numaralı nedeni, ötekileştirilen kadın nüfusa ilişkin hiçbir projesi olmadığı gibi, örnek göreneği de yok!
Oysa yanlış toplumsal kodlamaları, çağdışı gelenekleri temelden değiştirmenin biricik yolu, yönder kurum ve kişilerin örnek olduğu yeni göreneklerden geçer.

***

Almanya’yı 2005 yılından beri Başbakan Angela Merkel’in kurduğu koalisyon hükümetleri yönetiyor. Merkel’in yeni hükümetinde, ilk kez Türk kökenli bir bakan var ve bu bakan, üstelik kadın: Aydan Özoğuz.
1958 yılında Almanya’ya işçi olarak giden göçmen bir ailenin çocuğu Aydan Özoğuz, acaba Türkiye’de doğsa ve yaşasa, üniversiteye gidebilir miydi? Öğrenci derneği başkanlığı yapabilir miydi? Bir siyasal partiye başkan yardımcısı, ardından bir koalisyon hükümetinde bakan olabilir miydi?
Bu sorunun yanıtı yok, ancak tahmin yürütülebilir.
Ve yürütülecek tahmin hangi yönü gösterirse göstersin…
Her sonuç, 2005’ten beri koalisyon hükümetlerine Angela Merkel hanımın başbakan olduğu Almanya neden öyle; 2002’den beri tek parti hükümetlerine Recep Tayyip Erdoğan beyin başbakan olduğu Türkiye neden böyle, sorunsalına yanıt niteliğindedir!

G NOKTASI
GİDERKEN
 
Daha çıkmadan istasyondan vurulduktan sonraki çığlıklar kadar umutsuz 
sevdan düşer aklına 
acılarını yastık yapıp başının altına 
kapatırsın gözlerini 
büyük uğultularla yığılır kulaklarına rayların sesleri 
çocukluğuna kaçarsın 
yetişse rüyalarım durdursa hepsini sayıklamalarıyla 
yıllarında savrulur yollarında 
geçerken büyük ayrılıkların duraklarından 
sahil kasabalarında yalnız beklemelerin 
sadık arkadaşları kadın heykelleri yontarsın 
ve yavaşça bırakırsın onları bembeyaz terkedilmişliklerine 
tren pencereleriyle geçer zamanlar 
sana en yakışan yalnızlıklarının 
rüzgârları kesiliverir birden 
bütün yelkenlerin iner kalakalırsın 
ölüm neyse en kötüsü 
unutulursun 
yenik savaşlardaki toprağa düşmüş 
sahipsiz mavzerler gibi upuzun 
bırakıp siperleri evleri 
gidersin. 
A. KADRİ ERGİN   

“Bu çocuklar camiye girerken papuçlarını da çıkarır, besmele de çeker, bira da içmezler halbuki… Yolsuzluk yapmışlar çok mu? Hırsızlık suç mu?”
ANONİM SORUNSAL

Mine KIRIKKANAT | Tüm Yazıları
Hits: 1655