Küçükbaşın Kof Yumurtası

~ 08.12.2013, Mine KIRIKKANAT ~

İnsanlık bilincinin, erkeğin biri büyük, biri küçük iki başı olduğunu ayırt etmesi hiç de kolay olmadı, sevgili okurlar.
Tüm kavimler, tarih öncesi dediğimiz binlerce yıl boyunca küçükbaşı tanrı belledi. Küçüklü büyüklü erkek pipisini taştan oyup, madenden döküp, tahtaya yontup tapındı. Hatta bazıları, tektanrılı dinlerin uygarlık sahnesine çıkıp “pipiperestliği” yasakladığı tarih sonrası bile gizli gizli iman etmeyi sürdürdü.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında İngiliz hükümeti, Kraliyet Anıtlar Komisyonu üyesi ve sanat tarihi otoritesi Sir Geoffrey Webb’i, kiliselerin bombardımanlardan gördüğü zararı saptamakla görevlendirdi. Bu kiliselerden birinde patlayan Alman bombası, sunak taşını uçurmuş ve bilin bakalım altından ne çıkmıştı: 8 ila 9 yüzyıl önce oyulduğu anlaşılan devasa boyutlarda bir pipi!

***

Sir Geoffrey Webb, denetlediği sayısız kilise arasında kara Veba’nın Avrupa’yı kasıp kavurduğu 14. yüzyılda var olanların yüzde doksanında taşa oyulmuş pipi motiflerine rastladı. Başka bir deyişle İngiliz halkı, Hıristiyanlığı çoktan kabul ettiği ortaçağ boyunca eski tanrısına tapmayı sürdürüyor, başı sıkıştığında yine küçükbaşından medet umuyordu!
Pipi Tanrısal olur da dölü kutsanmaz mı?
Memesi gelişmemiş insan türü erkek, “pipiperestliğin” resmen yasaklı olduğu son 3 bin yılın 2800’ünü de spermasına tapınmakla geçirdi desem, inanır mısınız?
Erkeğin büyükbaşı, antikçağlardan daha iki yüzyıl öncesine kadar, küçükbaşın kutsal ifrazatına kafa patlattı. Sümerler, meninin sıvı kemik olduğunu düşündüler. Eski Mısırlılar, omuriliğin meniyi üretip testislere yolladığına emindiler. Hipokrates, spermanın beyinden çıkıp doğrudan penise indiğini, zaten içeriğinin de “sulandırılmış beyin” olduğunu öğretiyordu, öğrencilerine.

***

Çinliler spermanın kanda ürediğini savunuyor, hatta Hintliler, kusursuz bir Hindu’nun damarlarında kan yerine sperma dolaştığına inanıyordu. Çinliler, on damla kandan bir damla sperma ürediğini iddia ederlerken Hintliler 40 damla gerektiğinde ısrarlıydılar.
Ama bu uygarlıklardan hiçbiri, testislerin sperma üretebileceğini akıl etmediği gibi, zaten “döl” demek olan sperma’nın bir tür yumurta olduğuna emindiler. Hem de müşekkel ve bazı bilginler nezdinde, gelişmek için kadının rahmine bile ihtiyaç duymayan bir insan yumurtası…
Erkek aklının, pipi put sayılınca tanrılaştırdığı menisi, erkek bilginlerin hayal gücünü öyle coşturuyordu ki, Rönesans’ın en parlak tıp zekâsı sayılan Paraselsus, daha 1500’lü yıllarda kadın olmadan da çocuk imal edilebileceğini şu veciz tarifle açıklıyordu:
“Bir erkeğin dölünü cam şişede kurutun. Kurumuş dölü alıp, 40 gün süreyle ya da canlanıp kıpırdayacağı güne kadar taze at gübresine gömün. Bu sürenin sonunda insanımsı, ama şeffaf bir canlı ortaya çıkacaktır. Ama bu şeffaf canlı, taze at dışkısı sıcaklığında bir ortamda, 40 gün süreyle erkek kanıyla beslenirse, kadından doğmuşla tıpatıp aynı özellikleri gösteren bir çocuğa dönüşecektir.” *

***

Paraselsus’un at dışkısına gömdüğü spermadan çıksa çıksa çıkacak bok böceği larvasından, 1500’lü yıllarda herhangi bir insan oğlu üretilebildi mi, bilemiyorum, ama…
Spermanın müşekkel bir insan yumurtası olup, kadının rahmi dışında da çocuk üretilebileceği fikri, bugün bize aptalca gelse de iki yüzyıl öncesine kadar yaygındı ve zaten pipiye tapmakla başlayan erkek egemen tarihte; kadının toplumsal varlığını önemsizleştirmeye, değersizleştirmeye yaradı.
Karl Ernst von Baer’in, ancak ve nihayet 1827’de bir yumurta varsa, o yumurtanın da kadında olduğunu keşfi, on bin yıldır yerleşik düzeni değiştirmedi.
Soyunu kadın olmadan da devam ettirebileceğine emin küçükbaş tarihi, en büyük darbeyi ise boynuzsuz bir koyundan yedi: Molly’den beri, dişinin dölleme olmadan da dişi bir canlıya hayat verebildiği, ama erkek hücreden klonlama metoduyla bile ne erkek ne kadın, canlı üremediği biliniyor!
* Tom Hickman/Tanrı’nın Zamazingosu

G N O K T A S I
Kimi okurlarım, özellikle kadınlar, anlattığım erkek egemen din tarihinde kadınların niçin ayaklanmadığını, hakkını aramadığını merak ediyor. Yanıt, o günden bugüne değişmedi: Onlar da erkek tanrılara tapıyor ve kendilerinin daha önemsiz “yaratıldığına” inanıyor... Sorarım size: Son iki yüzyıldır kanıtlanan bilimsel gerçek, yaratılış mucizesinde yumurta ile tohumun eşit payı, bırakın Afganistan’ı, Türkiye’yi; dünyada kaç kadın tarafından biliniyor? Bilen ne anlama geldiğini anlıyor mu? Anlayan erkek tanrı düzenini sorguluyor mu? Sorgulayan eşitlik hakkını arıyor mu? 
Kadınlar da erkeğin küçükbaşıyla düşünmüyor mu?  

“Peki, Yaratılış’tan önce ne yapıyordu Tanrı?” 
SAMUEL BECKETT

Mine KIRIKKANAT | Tüm Yazıları
Hits: 1800