Vatanı Sattık Bir Pula

~ 04.12.2013, Mine KIRIKKANAT ~

Namık Kemal yüzünü yıkadı, giyindi ve resepsiyona indi. Bir de baktı, Felatun Paşa bir koltuğa yerleşmiş kendisini bekliyor.
“Mösyö Platon, ne zahmetler böyle sabah sabah” diye söze başlarken Felatun Paşa:
“Aziz dostum” dedi “Sizinle baş başa önemli bir konuyu konuşmak için geldim. Zaten daha önceleri de Brüksel’de sizi bu maksatla aramıştım.”
“Buyrun efendim, görüşelim.”
“Beyefendi, Hidiv İsmail Paşa hazretleri kaleminizin ne derecede güçlü olduğunu ve milleti nasıl sürüklediğinizi biliyor. Bundan önce bazı yanlışlar olmuş. Siz İsmail Paşa’nın biraderi Mustafa Fazıl Paşa’nın hizmetinde bulunmuşsunuz. Hidiv Paşa, şimdi sizin dostluğunuzu kazanmak istiyor. Size kırk bin altınlık bir çek yolladı. Bunu kabul etmenizi rica ediyor. Karşılığında beklediği çok ufak iki şey var. Birincisi, Hürriyet gazetesinde İsmail Paşa’yı desteklemeniz, ikincisi de İstanbul Hükümeti’nin Mısır konusundaki tutumunu eleştirmeniz.”

***

Namık Kemal, bunları duyunca mosmor oldu. Demek ki adamın maksatı kendisini satın almaktı. İçinden adamın yüzüne tükürmek geldi. Sille tokat herifi dışarı atmayı da düşündü. Sonra serinkanlılığını korumaya çalışarak:
“Mösyö, bilirsiniz namus konusunda Avrupa gelenekleriyle bizim geleneklerimiz arasında fark vardır” dedi. “Bizde böyle bir öneride bulunan adama kızarlar ama hoşgörüyle davranırlar. Avrupa’da ise ‘edepsiz herif, defol buradan’ diye kolundan tutup dışarı atarlar. O da olmazsa bu adam suç işliyor diye polise teslim ederler. Şimdi ne yapmamı istiyorsunuz?”
Felatun Paşa kıpkırmızı oldu.
Tek kelime söyleyecek halde değildi. Şapkasını kaptığı gibi fırladı gitti.

***

Bu ters görüşmenin ardından Namık Kemal kaleme sarılarak Hürriyet’e sert bir yazı yolladı. Yazıda olayın ayrıntılarını açıklamıyor, ama İsmail Paşa’nın Yeni Osmanlıları satın almak için birtakım iğrenç yollara başvurduğunu belirttikten sonra şöyle diyordu:
“Yeni Osmanlılar ağızları bağlı, kolları ve elleri kırık bir düşkünler grubu değildir. Söz söylemesini ve haklarını savunmasını çok iyi bilirler. Onları birtakım safsatalarla kandırmak ya da akçayla bohçayla satın almak asla mümkün değildir. Onları kendi öz memleketlerine karşı el altından ya da el üstünden ihanet ettirmek hiçbir zaman söz konusu olamaz. Onlar böyle bir alçaklığa girişmek şöyle dursun, bu işleri önerenleri adi birer Rum eşkıyası gibi görürler. İsmail Paşa şimdi pusu arkasına çekilerek dostluk maskesine bürünmüş bazı adamları namuslu kimselerin başına musallat ederek alçakça tekliflerde bulunmaktadır.”*

*HIFZI TOPUZ’un, Vatanı Sattık Bir Pula/Namık Kemal’in Romanı’ndan alıntıdır (Remzi Kitabevi, 2013)

G NOKTASI
Namık Kemal, milliyetçi ve muhafazakâr, kısaca “sağcı” bir özgürlük savaşçısıydı. Bu tanımlar, ilk bakışta “özgürlükçü” bir toplum anlayışına uyumsuz gelebilir. Oysa uyar. Namık Kemal’in sığındığı Fransa’da, gerek o gün, gerekse bugün, aşırı sağcı Ulusal Cephe’den merkez sağa, Sosyalist Parti’den marjinal sola tüm politikacıların ve zaten halkın üstünde anlaştığı, tartışmaya açmadığı bir rejim vardır: Cumhuriyet. Ülkenin geleceğini yapılandırmaktan çıkarlarının savunulmasına herkes sözüne “Cumhuriyet için” diye başlar ve demokrasi rejim değil, cumhuriyetin -şimdilik- en iyi doğru biçimde yaşatıldığı sistem olarak kabul edilir. Fransa’da cumhuriyete sadakat, her şeyden önce dürüstlüktür. Ve yolsuz politikacılar, karılarına ya da metreslerine değil, cumhuriyete ihanet etmiş sayılırlar.
İster demokratik monarşi olsun, ister cumhuriyet, tüm Batı ülkelerinde sağ ile solun üstünde anlaştığı, paylaştığı ve “yurt temeli”nde savunduğu rejime dair bir fikir ortaklığı vardır. Ve bu ortaklığın gibisi yapılmaz, dürüst bir ortaklıktır.
Namık Kemal, her şeyden önce dürüst bir vicdandı ve zaten dürüst olmayanın ne vicdanı, ne de uğrunda savaşacağı bir vatanı olacağını gayet iyi anlamıştı. Özgürlük savaşçılığı, her şeyden önce vatana çıkarları doğrultusunda gömlek biçen; dolayısıyla fikirleri çıkarları doğrultusunda değişip, vatanı da satabilen yolsuz politikacılara karşı bir dürüstlük mücadelesiydi. Muhafazakârdı, ama istibdata karşıydı.
Çünkü istibdat, tüm
zamanlarda olanı muhafaza etmeye değil, tam tersine perişan etmeye yaramıştır. Özellikle, Türkiye’de…
Çünkü Türkiye’de, ne dün, ne de bugün politikacıların ve halkın üzerinde birleştiği, paylaştığı bir temel ilke, bir temel ülkü, ortaklaşa sahip çıktığı bir rejim ya da kurum var oldu. Laiklik bu yüzden kolayca yıkıldı. Keza demokrasi ve hukuk... Şimdi de cumhuriyet, tüm kazanımlarıyla tehlikede. Çünkü bu ülkede, asıl sorun, asıl olmayan, dürüstlük. Ortak payanda yolsuzluk, ortak payanda yolsuzluktan nemalanmak.
Namık Kemal’den bu yana değişen tek şey, artık vatanı bir pula değil de, çok paraya satıyorlar. O kadar.

?Kötülerin bir araya gelmesinden toplum değil, komplo oluşur. Birbirlerinden hoşlanmazlar, ama çekinirler. Çünkü dost değil, suç ortağıdırlar.” ETIENNE DE LA BOETIE

Mine KIRIKKANAT | Tüm Yazıları
Hits: 1982