İğrençsiniz!

~ 02.12.2013, Nihat BEHRAM ~

Bunların derdi ‘günü yaşamak’, yani ‘gününü gün etmek’! Ne ‘dün’ umurlarında ne ‘yarın’. Dün umurlarında olsa, yapıp ettiklerini düşünüp biraz yüzleri kızarır. “Dün ne demiş, ne yapmıştım” diye geçmişiyle gramlık olsun hesaplaşanı yok. Tamam, liberal geçmişe saldırıyor ama kendini, kendi yaptıklarını soyutlayarak. İğnesi takılmış plak gibi, geçmişin belli konularında dönüp duruyorlar. Kürekçiliğini yaptıkları AKP faşizmi 12 Eylül’e rahmet okutmuş, onların plağı hâlâ “darbe, vesayet” makamında dönüyor! ‘Yarın’ diye de bir ‘dertleri’ yok. Ülkenin geleceği umurlarında değil. Umurlarında olsa, onca uyarıya bir nebze kulak verirlerdi. ‘Verirlerdi’ dedim, çünkü gidişatın buraya dayanacağı konusunda yıllar ve yıllardır kamuoyunu uyarmaktan devrimcilerin dilleri kurudu.

Meğer Demirel’in, kendi döneminde kendisi için yaptığı ‘gün’ yorumu, yani, “Dün dündür bugün bugün” aynı zamanda kendine benzeyen herkes (dolayısıyla bunlar) içinmiş! Dün ne yaptıkları, ne söyledikleri hiç mühim değil. Bunların her olay sonrası sıcağı sıcağına yaptıkları parlak “yorumlar” dumana örtüyle verilen şekiller ya da kuma yazılan yazılar gibi, rüzgâra, dalgaya teslim, yani uçup gidici. İşin tuhafı, bir gün sonra tersi bir şey söylüyorlar fakat baştan beri hep aynı şeyi söylüyorlarmış edasıyla! Seslerinde öyle bir “bilgiç”lik tonu var ki, sanırsınız söyledikleri her şey hayat tarafından doğrulamış! Pisliklerini yüzlerine vurun, duymazdan gelirler, öylesine kaşarlı!

Şu sıralar, sırtını Cemaat’e yaslayıp, RTE’ye ‘içeriden’ cephe alanlar da var. ‘Ağır abiler’ (özellikle soldan devşirmeler) daha temkinli, işi biraz şaşkınlığa vuruyorlar: “Her şey öylesine iyi giderken ne oldu da böyle oldu” diyeni de var, “Şimdi sapıttı, ama çok iyi işler yaptı” diyeni de, “Sen en zoru başar, gel en kolayda tökezle” diyeni de, “Psikolojisi bozuldu, ama o bunu atlatacak, umutluyum” diyeni de! Nelermiş bu “iyi giden her şey”, ben de en çok onu merak ediyorum! “Alevi Açılımı”nda mı, “Kürt Açılımı”nda mı, “Demokrasi Açılımı”nda mı, kültürde mi, sporda mı, emekçi haklarında mı, eğitimde mi, emekli haklarında mı, yazma ve düşünme özgürlü konusunda mı, dış borçlarda mı, sağlıkta mı, “komşu ülkelerle sıfır sorun” konusunda mı, nerede “her şey çok iyi gidiyordu”? Zindanlar doldu da doldu; insan hakları biçildi de biçildi; katliamlar katlandı da katlandı; katiller kollandı da kollandı; yobazlık, dincilik ekildi de ekildi; camiler, AVM’ler, füze rampaları dikildi de dikildi; kuran kursları, tarikat evleri açıldı da açıldı; kültür, bilim kurumları yıkıldı da yıkıldı; sahtekârlık, yağma, soygun saçıldı da saçıldı; mülki amirlerde seviye düştü de düştü... neymiş bu “iyi giden her şey”? İğnesi takılmış plak gibi, dillerinde aynı nakarat:“12 Eylül’ün, faili meçhullerin hesabı, vesayet, Kürt sorunu, sivil anayasa!”

12 yılda tümü çözüldü, biz de yedik!

Sistemli biçimde ‘yalakalar takımı’ oluşturuldu ve bunlar ABD güdümlü AKP’nin savaş kışkırtıcılığına karşı çıkanlara “Esadçı” diye; greve giden emekçilere “bozguncu” diye; Diktatöre boyun eğmeyip Gezi’de ODTÜ’de direnen insanlara “terörist” diye, AKP’ye muhalif aydınlara “darbeci” diye, ‘aport’ almış av köpeği gibi 12 yıldır saldırdı da saldırdılar! Ekran ekran dolaşıp, köpüklerini kustular! Pusarken de kustukları zamandaki gibi iğrençtiler, susarken de! Dinci faşizm kendine muhalif olan insanları onar onar, yüzer yüzer toplayıp zincirledi, bunlar sinsice pustular; “gevezelik tutkunu” oldukları halde, faşizmin zulmü karşısında sustular. Daha da iğrenci, hükümet yetkilileriyle zindanları dolaşıp “kalma koşulları iyi” diye “tanık raporu” sundular! AKP’ye “demokrasi yönünde umut” misyonu, RTE’ye “demokrat” misyonu biçen, dinci faşizmin yapılanmasını “İleri Demokrasi’ye yöneliş” diye niteleyen bu zevat, Suriye’deki, Libya’daki, Roboski’deki katliamlarda; on binlerce masum insanın ömrünü karartan zindanlarda; gençlerin sokaklarda linç edilmesi, kurşunlanmasında; dinci yobazlığın ülkeyi karartıp yağmalamasında sistemin suç ortağıdır. Hem de elleri kanlı!

Şimdi utanmadan,“Her şey iyi giderken, ne oldu da bozuldu” diyorlar! Sanki pazarladıkları ‘zehir’ değil, ‘yoğurt’tu!

***

W. Shakespeare: “Tazılar kendileri için koşar ama efendileri için avlarlar.”

Nihat BEHRAM | Tüm Yazıları
Hits: 1647