Saydamlık ve adalet

~ 02.12.2013, İlhan CİHANER ~

 

Neymiş efendim, imzalamışlar ama uygulamaya koymamışlar!
Kararlar “yok hükmündeymiş”!
Kararlar genelgeye/emire dönüşmemiş!
Dönemin konjonktürü gereği başka türlü davranmaları imkansızmış!
Hükümet “darbeci generallere” karşı “oyalama taktiği” izlemiş, o nedenle imzalamışlar!
2004 yılının dengeleri gözetilmeliymiş!
Belgeleri yayınlayan gazete operasyon gazetesi, gazeteci ise tetikçiymiş!
Belge ve MGK oturumları gizliymiş açıklanması pek “manidarmış”!

Sanırım bu ve benzeri argümanları iktidarın hükümet kanadından ve destekçisi gazetecilerden çokça duyacağız. Ama ne yaparlarsa yapsınlar 28 Şubat davası, Balyoz davası, İnternet Andıcı (Ergenekon) davası gibi davaların adaletsizliğini açıklayamayacaklar. İnandırıcılığı ve doğruluğu oldukça tartışmalı (hatta düpe düz sahte) benzer içerikli belgeler nedeniyle, daha “alt düzey” askerlere/bürokratlara ceza yağdıran “cesur” hakim/savcılar nedense, bilmem kaçıncı dalgayı yapmaya pek niyetli görünmüyor!

Niye derseniz izlerini 28 Şubat soruşturmasının 4. dalgasında görürsünüz. tarihinde aralarında emekli ve muvazzaf, generalden başçavuşa kadar değişik rütbelerde 17 kişi sabah saatlerinde gözaltına alınmış ve 11 kişi tutuklanmıştı. Bu “dalga” ile ilgili soruya Başbakan, 9 Mayıs 2012 tarihinde şöyle cevap vermişti: “Şu anda tabi 28 Şubat ile ilgili belli bir süreç işliyor. Ancak böyle bir dalga, iki dalga, üç dalga, dört dalga filan. Bunlar toplumun huzurunu da doğrusu kaçırıyor. Bundan bizler de ciddi manada rahatsızız. Yani atılması gereken adımlar atılır, biter, geçer. Ama bu dalgalar böyle arka arkaya geldikçe o dalgalarda kusura bakmasınlar ülke boğulur. Bu kadar bu iş bence uzatılmamalıdır.”

Başbakan’ın bu sözleri o dönem, hukuksuz uygulamalardan rahatsızmış gibi yorumlandı. Oysa özellikle 28 Şubat ve İnternet Andıcı soruşturmalarının, hukuki ve mantıksal uzantıları, Dursun Çiçek ve İlker Başbuğ, Çevik Bir gibi bir çok askerle, Başbakanı aynı “statüye” koymaktadır. Sadece Başbakan değil, bakanlarından, valilerine kadar bir çok adamları da aynı konumdadır.

Gene Başbakan’ın “...Başta Genelkurmay Başkanım olmak üzere diğer generallerimiz hiçbirisine kalkıp da bir alışılmış anlamda ‘terör örgütü mensubu’ demek çok ciddi bir yanlıştır ve bu affedilemez. İlker Başbuğ’un tutukluluğunu ‘terör örgütü mensubu’ diyenleri tarih affetmez” sözleri de basitçe “mesai arkadaşına sahip çıkmak” olarak ya da “hukuk hasasiyeti” olarak açıklanamazdı.

Bu konuşmalar bu günler için ön alma girişimiydi. Şimdi de komplolar, sahte belge ve CD’ler için aynı şeyi yapmaya çalışıyor her iki taraf. Cemaat “iki gözüm önüme aksın ki biz yapmadık” tadında açıklamalar yaparken, Başbakan “bize tuzak kuracaklar” müneccimliği yapmakta! Her iki tarafında iyi bildiği şeyler!

Aslında AKP davalarında çok dillendirildi bu tartışmalar ama sanıkların ve avukatların sesleri Silivri mahkemesinin salonundan dışarı ulaşmadı.
2004 tarihli bu belgenin şimdi yürürlüğe konulduğu ne kadar boş bir iddia ise Cemaat’in bu belgeden yeni haberdar olduğu iddiası da o kadar boş bir iddiadır. Milli Güvenlik Siyaset Belgesinin değiştiği 27 Ekim 2010 tarihine kadar da, bu belge bal gibi uygulanmıştır. Sadece tek bir valiliğin arşivleri bunu ispatlamaya yeter. Yargı ve bürokrasiye “paralel devlet” oluşturacak kadar hakim olmuş taraf bunları yayınlamaya başladı. Dava dosyaları da belge dolu zaten.

Burada sorunlu olan, yaşananları Cemaat-hükümet/AKP/Erdoğan kavgası ve dershane savaşları üzerinden okumaktır.
Dikkat ettiyseniz tartışılan MGK belgelerinde “irticai faaliyet/dini motifli terör örgütleri” ve “bölücü/yıkıcı akımlar” genellikle birlikte ele alınıyor. Ama kimdir bu bölücüler ve yıkıcılar? Acaba “irticai faaliyetlere” karşı yapılınca “ağırlaştırılmış müebbet hapis” cezası layık görülen “kara propaganda” , fişleme, dinleme, takip gibi hukuk dışı işlemler başka kimlere karşı yapıldı ve yapılıyor?
Birgün arşivler açıldığında asıl hedefin muhalifler, gayrimüslimler, Aleviler, Kürtler, aydınlar, gazeteciler, öğrenciler, sanatçılar, sendikacılar, muhalif müslümanlar, ez cümle halkın olduğunun göreceğiz.
Kriminal ortaklıklar arasında taraf tutmak yerine saydamlık ve adalet talebini yükseltmemiz gerekir.

İlhan CİHANER | Tüm Yazıları
Hits: 1547