Haliç'te neler oluyor?

~ 29.11.2013, Av. Selin Aksoy ~

"AKP iktidarı döneminde kente ve imara ilişkin çıkarılmış/dönüştürülmüş yasaların tümü toplumsal ihtiyaç ve talepler gözetilmeden dayatıldı. "

21 Kasım 2013 Perşembe günü Haliç Dayanışması tarafından yapılan basın açıklaması1 ile henüz iptal davası süren ve kamuoyunda Haliçport ihalesi olarak bilinen proje ile ilgili yapılan satış işlemlerini öğrenmiş olduk.


 

Bilindiği gibi Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı tarafından 'İstanbul Haliç Yat Limanı ve Kompleksi' ile ilgili 13.05.2013 günlü Resmi Gazete'de davalı idare tarafından 3396 Sayılı Kanun 'Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun' kapsamında ihale edileceği duyurulan ve 24.07.2013 tarihinde gerçekleştirilen açık arttırma ile sonuçlandırılan ihale işlemi ile ilgili olarak TMMOB İstanbul Büyükkent Şubesi tarafından yürütmenin durdurulması talebiyle iptal davası açılmış idi. Henüz bu dava sonuçlanmadan basına Camialtı Tersanesi’nin boşaltıldığı ve gemi yapımında kullanılan muhtelif makine ve teçhizatın satıldığı haberleri yansıdı. Oysa, 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarının Korunması Hakkında Kanun’un 'İzinsiz Müdahale ve Kullanma Yasağı' başlıklı 9. maddesinde düzenlenen 'korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarında, her çeşit inşai ve fiziki müdahalede bulunmak, bunları yeniden kullanıma açmak veya kullanımlarını değiştirmek yasaktır.' biçiminde ifade edilen yasa hükmüne göre söz konusu eylem ve işlemler açıkça suç teşkil ediyor. Bir başka deyişle SİT alanları, içlerinde yer alan tescilli yapılar ve bunların ayrılmaz parçaları durumundaki taşınır ve taşınmazlar üzerindeki her türlü tasarruf, yetkili Koruma Kurulları’nın izin ve onayına tabidir. Oysa somut durumda böyle bir izin olmadığı gibi söz konusu alanla ilgili olarak devam etmekte olan bir yargılama söz konusudur.

 

Söz konusu ihale gibi projenin tamamı ve bu proje kapsamında yapılan idari işlemler başlangıcından itibaren oldukça gizli kapaklı yürütülmeye ve kamuoyunun dikkatini çekmeden oldubittiye getirilmeye çalışıldı. Bilindiği üzere iptal konusu ihalenin duyurusu Resmi Gazete’de yayınlanmasına rağmen ihale şartları ve içeriği kamuoyuna ve talep edenlere sunulmadı. Yetkililerin haricen yaptıkları açıklamalarda ihalenin kapsadığı alan içerisinde Tersane-i Amire, Camialtı Tersanesi, Taşkızak Tersanesi olduğu öğrenildi. Bu proje Haliç’in peyzajını ve 558 yıllık geçmişi olan Tersane-i Amire’yi parçalamakta, kimliğini yok edecek büyük bir tehdit oluşturuyor; bitişiğindeki Okmeydanı, Kasımpaşa ve Galata üzerine yapacağı etkilerle, çok büyük çaplı bir rantsal dönüşümün önünü açıyor.

 

Oysa Haliç Tersaneleri olarak tanımlanabilecek bu alanın kullanımı Bakanlar Kurulu Kararı ile Türkiye Denizcilik İşletmeleri’ne aittir ve mülkiyeti ise Maliye Hazinesi’ndedir. Bunun yanında Haliç Tersaneleri endüstri arkeoloji siti statüsündedir ve bu özelliğini sürdürmesi kamu yararınadır. Ayrıca söz konusu tersanelerin içinde yer aldığı Kentsel Sit Alanı, Tersane bölgesi ise ayrıca sit alanı olarak tescil edilmiştir. Ayrıca söz konusu ihale 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarının Korunması Hakkında Kanunun İzinsiz Müdahale ve Kullanma Yasağı başlıklı 9 uncu maddesine de açıkça aykırılık teşkil etmektedir. Ayrıca söz konusu alan ile ilgili olarak Koruma Amaçlı Nazım ve Koruma Amaçlı Uygulama İmar Planı bulunmamakta olduğundan bu koşullarda tesis edilmiş olan yargılama konusu işlem açıkça kamu yararına ve hukuka aykırıdır.

 

Dolayısıyla bu özelliklerinin yitirilmesine neden olacak ihale, kamu yararına aykırılık teşkil ediyor. Bu bağlamda TMMOB İstanbul Büyükkent Şubesi açmış olduğu iptal davasında da “fazla yatırım gerektirmeden çok kısa sürede ekonomiye geri dönmesi mümkün ve gerekli olan Tersanelerin, işlevsizleştirilerek Haliç Port adı altında ihale edilmesi, yalnızca önemli bir potansiyel, istihdam imkanı ve maddi değerin değil, aynı zamanda dünyanın en az 6 asırdır hala üretimini sürdüren tek sanayi tesisinin, gemi yapım işlevini devam ettiren tek endüstriyel arkeolojik sitin yok edilmesi anlamına geleceğinden gelecek kuşaklara aktarmamız gereken tarihsel mirasın ve manevi değerin de heba edilmesi ile sonuçlanacağını” ileri sürdü.

 

Sonuç olarak bugün hükümetin amacı; kamusal miras olan ve Türkiye’nin deniz ticaretini ve kültürel tarihi mirasını temsil eden, dünyadaki yegane endüstriyel sit alanlarından biri olan Haliç Tersanesi’ni diğer kentsel projeleri ile yaptığı gibi dönüştürerek yat limanlarının, lüks otellerin, alışveriş merkezlerinin olduğu bir rant alanına çevirmek. Bu durum Haliç Tersanesi bölgesindeki mahallelilerin en temel insan haklarından olan barınma ve mülkiyet haklarını ihlal edecek. Bununla birlikte burada yaşayan halk, tarihinden ve geçmişinden koparılacak, geleceksizliğe mahkum edilecek.

 

AKP, iktidar olduğu dönem boyunca yasama, yargı ve yürütme erklerinin tümünün birleştiği özne olmak istediğini her durumda ortaya koydu. İşçi haklarında yaptığı dönüşümler, kent hakları, doğa hakları gibi birçok alanda birçok yasal dönüşüme gitmekle beraber, yargının yapısında da birçok düzenleme yapıldı. Burjuva hukukunun tarihsel olarak üretim araçları üzerinde tasarruf sahibi olan ve dolayısıyla siyasi iktidarı elinde bulunduran sınıf tarafından, ezilen sınıfı boyunduruk altında tutma ve sömürme aracı oluşu özelliğini kullanan AKP iktidarı, bu üç erki elinde bulundurma iradesiyle, halkın evvelden gelen ve örgütlü mücadelesiyle kazanmış olduğu hakların tümünü elinden aldı.

 

AKP iktidarı döneminde kente ve imara ilişkin çıkarılmış/dönüştürülmüş yasaların tümü toplumsal ihtiyaç ve talepler gözetilmeden dayatıldı. Bu yasalar başta konut hakkı olmak üzere pek çok insan hakkı ihlâli ile mağduriyetini barındırıyor ve salt ekonomik getiriye odaklandıklarından da kamu yararı yok sayılıyor. Yoksul ve emekçi mahallelerine ödenemeyecek koşullarda lüks projeler dayatarak mülksüzleştirme, yoksunlaştırma, yoksullaştırma projelerine dönüşen bu uygulamalar, zorla tahliyelere yol açıyor, mahalle ağlarını ve komşuluk ilişkilerini darmadağın ederek mahalledeki sosyal ilişkilerini ve mahalle kültürünü yok ediyor; kentleri sosyo-mekânsal olarak ayrıştırıp tehlikeli ve tekinsiz kentler inşa ediyorlar. Söz konusu yasalar idareye verdiği keyfilik ve maddelerindeki muğlaklık nedeniyle kabul edilemez içerikler barındırmaktadırlar. Örneğin 16 Mayıs 2012 tarihinde yasalaşan 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun, kentsel dönüşümün 'afet ve deprem riski' adı altında meşrulaştırılmasının ve yaşam alanlarının talanının aracı olmaktan başka bir anlam ifade etmemekte ve toplumun hak arama hürriyetinin önünde en büyük 'yasal' engel olmaktadır.

 

Bu nedenlerle yapılacak mücadelenin yasallığının dışında örgütlülüğüne ihtiyaç vardır. Söz konusu projeler bahsedilen içerikteki yasalara dayanılarak durdurulamayacağından, bizi evlerimizden, mahallemizden, tarihimizden, kültürel mirasımızdan ayırdıkları oranda ve şiddette; Haziran Direnişi’nin daha kapsamlısı ve kitlesel olanı ile bu yasaları çıkartan, kendini hukukun kendisi olarak gören anlayış yerle bir edilmelidir.

 

Av. Selin Aksoy

.

1 http://halicdayanismasi.blogspot.com/

Av. Selin Aksoy | Tüm Yazıları
Hits: 2127