Bir de yargıya bu gözle bakın.

~ 06.11.2013, Av. Aysel Tekerek ~

"Düşünün bir kere, katliamdan çok önce yapılan bu suç duyurularının takibi yapılsaydı, ucu çorap söküğü gibi gelecekti ve ülke içinde neredeyse suç işleme özgürlüğüne sahip olagelmiş bu kişi ve gruplar ülkemizde yargılanabilseydi, belki de Reyhanlı katliamı olmayacaktı."

Tarih 31.10.2013. Aynı tarihte gün içinde ajanslara düşen üç haber… İlki, İngiltere’nin önemli gazetelerinden olan Telegraph gazetesi muhabiri Ruth Sherlock’un Türkiye sınırlarının ve Hatay bölgesinin El Kaide tarafından nasıl kullanıldığını kaleme alan yazısıydı. İkincisi, Fransız Le Figaro gazetesinden Georges Malbrunot’a açıklamada bulunan Suriyeli silahlı grup üyelerinin, paraları Suudi Arabistan ve bazı diğer Arap ülkeleri tarafından ödenen silahların kendilerine CIA’in gözetiminde Türkiye’de teslim edildiğini konu alan haber. Üçüncüsü ise Adana 10. Ağır Ceza mahkemesince görülen, kamuoyunda sarin gazı davası olarak bilinen, davada son tutuklunun da tahliye edilmiş olduğu haberiydi.

İlk iki haber, yeni değil. Buna benzer haberleri, yandaş olmayan basının çabaları ile alıyor, öğreniyorduk. Ancak Suriye’ye sıcak savaş tehdidinin şimdilik bertaraf edilmiş olması ile birlikte, uluslararası basında yer, zaman ve kişi gösteren haberlerin yapıldığı görülüyor. Bunların kamuoyunu belli bir konuda aydınlatma amacı ile değil, ancak malumun ilanının verdiği rahatlıkla yapılan haberler olduğunu belirtmeliyiz. Son haber ise, yargı mekanizmalarının Suriye söz konusu olduğunda ne denli ağır bir suça ortak olduğunun göstergesidir. İki yılı aşan ve komşumuz Suriye’yi kan gölüne çeviren silahlı grupların Türkiye’deki yargı mekanizmalarınca göz göre göre korunmasının ilk örneği değil, maalesef şimdilik son örneğidir.

Makalemizin konusu, ilk iki haberde anlatılan silahı çetelerin Türkiye’de AKP iktidarı tarafından korunmasında yargının üstlendiği roldür.

Tarih, 30.11.2011. Suriye’de uluslararası hukuk anlamında silahlı çetelerin saldırı suçunu işlediği, insanlığa karşı suçun en ham örneklerinin yaşanmaya başlandığı tarih. Her biri avukat olan, Selin Aksoy, Özgür Urfa ve Gökhan Ağırbaş tarafından şikayetçi sıfatıyla hazırlan suç duyurusu İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na veriliyor. Şikayet edilenler, Riyad El Esas (Özgür Suriye Ordusu adı verilen örgütün sorumlusu), Abdülhakim Belhadj (Libya İslami Mücadele Grubu adı verilen örgütün eski lideri ve yapılacak soruşturma neticesinde tespit edilecek diğer kişiler şeklinde belirtiliyor. Şikayet dilekçesi ise Cumhuriyet Gazetesi'nde yer alan bir habere dayandırılıyor ve “Libya’da isyancı liderlerden Abdülhakim Belhadj’ın Türkiye’ye gelerek İstanbul’da ve sınır bölgesinde Suriye Özgür Ordusu liderleri (haberde ismi geçen kişi: Riyad El Esas) ile buluştuğu, Türkiye’nin muhaliflerin yanında savaşmaları için Libya’dan Suriye’ye gönüllü taşıdığı belirtilmekte ve Türkiye’nin de organizasyonun içinde yer aldığından bahsedildiği belirtilerek, “Bu faaliyetlerin, Suriye devletine karşı ulusal ve uluslararası hukuk kurallarının ihlali olduğu ve Suriye devleti ile Türkiye Cumhuriyeti arasında bir savaş tehlikesi yarattığı açıktır.” ifadelerine yer veriliyor. Türk Ceza Kanunu'nun 306. maddesinde düzenlenen 'Yabancı devlet aleyhine asker toplama' suçunun oluştuğunu belirten avukatlar dilekçelerinde bu kişiler ve bahsi geçen Türkiye vatandaşları hakkında gerekli soruşturmanın yapılması ve haklarında kamu davası açılmasını talep ediyorlar.

24.05.2012 tarihinde, yani şikayetten tam altı ay sonra, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, şikayet hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar veriyor. Kararın gerekçesi ise, AKP iktidarının yargıyı, bürokrasiyi, diplomasiyi tam da bugünler için dönüştürdüğünün, tam da bu günler için kanatları altına aldığının da çarpıcı örneğini sunuyor bizlere. Savcılık gerekçesinde aynen şu cümlelere yer veriliyor. “… İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne gönderilen yazıya verilen cevapta, şikayet dilekçesine belirtilen kişilerin, Türkiye’ye giriş çıkış kayıtlarına rastlanmadığı ve Suriye ülkesi aleyhine, Türk devletinden yetkisiz olarak, yabancı bir devlete karşı, asker toplama fiilini gerçekleştirdiklerine dair, herhangi bir bilgi edinilemediğinin bildirildiği, yine MİT’e yazılan yazıya verilen cevabi yazıda da ilgili kişilerin yabancı devlet aleyhine asker topladıkları yönünde herhangi bir tespitlerinin bulunmadığını beyan ettikleri. İddiaların soyut nitelikte olduğu… Anlaşıldığından şüpheliler hakkında kovuşturmaya yer olmadığa karar verilmiştir.”

Oysa ki, MİT’in “bilmiyorum” dediği, Emniyet’in “kayıt yok” dediği silahlı örgüt ve faaliyetlerinin ana karargahı Türkiye idi. MİT’in savcılığa cevap verdiği günlerde, şikayet ile karar arasında geçen sürede ise neler olmuştu neler… Örneğin Nisan 2012 yılında, Özgür Suriye Ordusu'nun Fransa'nın başkenti Paris'teki Enformasyon Ofisi'nden yapılan yazılı açıklamaya göre Özgür Suriye Ordusu'nun Antakya'da bir hafta önce düzenlediği toplantısında Askeri Konsey'in kurulduğu belirtilmişti.

İstanbul Savcılığı’nın soyut iddialar dediği şikayetlerde belirtilen örneklerin daha büyükleri neredeyse her gün yaşanmaya başladı, ÖSO’cu çeteler Hatay’da günlük hayatın bir parçası olmaya başladı. Hatta öyle ki, Hatay Cumhuriyet Başsavcılığı, Özgür Suriye Ordusu lideri Riyad El Esad'ı konakladığı Hatay Altınözü'ndeki çadır kentten kaçırmak isteyen 3 kişinin gözaltına alındığı iddiasını doğrulayarak, ÖSO’nun Hatay’daki varlık ve faaliyetini kabul etmiş oldu. Bu olayın tarihi ise 21 Mayıs 2012 idi. Yani İstanbul Savcılığı’nın “yok öyle bir şey” dediği tarihten tam üç gün önce... Ve daha önemlisi, Hatay Savcılığı’nın kaçırılma olayı ile ortaya çıkan, Türkiye’de yaşadığını doğruladığı kişi, İstanbul Savcılığı’na şikayet edilen kişinin ta kendisi. Hani MİT’in fiilini tespit edemediği, Emniyetin de Türkiye’ye giriş kaydını bulamadığı kişi. Riyad El Esas, bazı kayıtlara göre de Riyad El Esad… Yani suç duyurusunda ayrıntıları ile yazılan, Özgür Suriye Ordusu için asker topladığını ifade eden, Türkiye’nin de kendisine yardımcı olduğunu beyan eden kişi. Hakkında bir işlem dahi yapılmayan kişi.

Hatay Cumhuriyet Başsavcılığı demişken, ÖSO liderinin kaçırılma girişimine el koyan savcılık bakın makama gelen 25.12.2012 tarihli bir şikayet dilekçesine ne yanıt veriyor?

Suç duyurusu bu defa Dersim’li bir avukat olan Cihan Söylemez’den geliyor. Özgür Suriye Ordusu'nu şüpheli olarak gösteren ve benzer suçlamaları dile getiren avukatın dilekçesi de aynı akıbete uğruyor. Hatay Savcılığı’nın kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin verdiği kararın gerekçesi ise İstanbul Cumhuriyet Savcılığı kararına rahmet okutuyor.

Hatay Savcılığı 25.01.2013 tarihli kararının gerekçesinde, özetle,

Özgür Suriye Ordusu'nun ülkemiz topraklarında herhangi bir faaliyette bulunmadığı,

Bahse konu şahısların ülkemize herhangi bir giriş çıkışlarının bulunmadığı,

Türkiye içerisinde herhangi bir eyleme katıldıklarına dair bilgi ve belgeye rastlanmadığı,

Özgür Suriye Ordusu adlı oluşumun, hükümet güçlerine karşı kurulan koalisyonun askeri kanadı olarak hareket edip etmediğine ilişkin herhangi bir bilgi ve belgeye rastlanılmadığı,

 Hatay ilinde Özgür Suriye Ordusu adlı oluşumun mensuplarının bulunmadığı…

Bu kararın bir cahilliği değil, bilinçli bir şekilde işlenen suçların hukuk eli ile üstünün örtülme iradesini gösterdiği aşikar. Sonuçları ise bununla sınırlı değil.

Yargının siyasi iktidarın programı çerçevesinde bir ülkenin iç işlerine karışmasını kolaylaştırmak için ülke içinde teröristleri yargı koruması altına alması Reyhanlı Katliamı'nın sorumluluğunun bu kararları veren savcılarda, hakimlerde de olduğunu göstermektedir.

Düşünün bir kere, katliamdan çok önce yapılan bu suç duyurularının takibi yapılsaydı, ucu çorap söküğü gibi gelecekti ve ülke içinde neredeyse suç işleme özgürlüğüne sahip olagelmiş bu kişi ve gruplar ülkemizde yargılanabilseydi, belki de Reyhanlı katliamı olmayacaktı. Aynı şeyi, saldırı planını daha önce istihbarat kanalları üzerinden aldığı ortay çıkan, MİT, Jandarma ve İçişleri Bakanlığı için de söylemek mümkün.

Şimdi ise, evinde yapılan aramada patlayıcı maddeler, füzeler ve çalışma sistemleri gibi konularda çizim ve bilgiler içeren dokümanlar da bulunan ve sarin gazı davasının tek tutuklusu olan Kassab, yurtdışı yasağı konularak tahliye edildi.

Bu ülkenin Başbakanı ve Dışişleri Bakanı, işlenen savaş suçlarının azmettiricisi olurken, bu ülkenin bazı savcıları ve hakimleri ise görevlerini kötüye kullanıyor ve ihmal ediyor.

Görünen o ki, bazı suçların cezasını ancak halk kesecek…

Av. Aysel Tekerek

Adalet ve Sosyalizm

Av. Aysel Tekerek | Tüm Yazıları
Hits: 2403