Merdan Muğla'da yatıyor

~ 21.10.2013, Nazım ALPMAN ~

Türkiye toplumsal olarak büyük bir deprem sonrasını yaşıyor gibi… Her şey çok hızlı gelişip, sonra bir köşeye çekiliyor ve beklemeye koyuluyor.

Eğer zamanında uyanılıp tepki gösterilmezse yaşanan olağanüstülük hızla normalleşiyor!

Ama hiç de normal değil…

Mesela gazeteci Merdan Yanardağ apar topar bir davanın içine konulup, hızla “kaçak mahkûm” haline getirdi. Tam 10 yıl 6 ay ağır hapis cezasına çarptırıldı.

Askerlerin yargılandığı Ergenekon Davası sanığı olarak şimdi Muğla Cezaevinde yatıyor. Askerlerle birlikte darbe yapacağı varsayıldı!

Oysa Merdan Yanardağ, her askeri darbede tutuklanıp içeri atılmış, devrimci bir solcu gazeteci. Bunu sadece yakın çevresi değil, bütün Türkiye biliyor.

12 Eylül 1980’de tam 47 gün elleri kelepçeli olarak kalorifer borularına bağlı işkence yapıldı. Aradan 10 yıl geçti. Özgür Gündem gazetesinin genel yayın yönetmeni oldu. Malum çevreler tarafından “PKK’li” ilan edildi.

Daha önce yargılanıp aklandığı siyasi davalara bakarak DHKP-C’li olmakla da suçlanmıştı.

Düşünün; hem PKK’li, hem DHKP-C’li, hem de Ergenekon örgütüne üye!!!

Onun böylesine ağır bir ceza almasına neden olan tek “kanıt”(!) ise başkasına ait bir telefondan bir avukata atılan SMS mesajının altındaki isim: Merdan!

Soyadı bile yok! Ayrıca olsa ne yazar ki? Herkesi böyle bir SMS mesajıyla içeri atmak mümkün hale getirilmiş ortamın içindeyiz!

Ürpertici bir hukuk düzeni oluşturuldu.

Büyük bir çalkalanma içinde yuvarlanıp gidiyoruz. PEN Türkiye Merkezi Genel Sekreteri Sabri Kuşkonmaz, bayram ziyareti yapıp dönünce Zeynep Oral’a yazdığı mektuptan öğreniyoruz ki:

-Merdan Yanardağ Muğla Cezaevinde yatıyor!


***

Gazetecilerin hediyeleri

Gazeteci Sultan Akten, bayram namazı çıkışında Başbakan Tayyip Erdoğan’dan harçlık isteyince büyük bir gürültü koptu. Sultan Kardeşimiz, ülkedeki basın ahlakını tek başına ihlal eden, fena bir gazeteci haline getirildi.

Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ne ek olarak yayınlanan Gazetecinin Doğru Davranış Kuralları bölümünde “Hediye” başlığı altında şu satırlar yer alıyor:

Yayın öncesi kararları ve yayınlarla ilgili önyargı, kuşku yaratacak her cinsten kişisel hediye ve maddi menfaat reddedilmelidir!”

Sultan Akten’in başbakanından aldığı 200 lira bu madde içersinde değerlendirilmeli, ona göre de bir sonuca varılmalıdır.

Ama söz siyasilerden hediye almaya gelince eski defterleri açmadan geçmemeli. Mesela 1980’lerde Ankara Havaalanında gazeteciler, koruma polislerinin sert davranışları yüzünden Başbakanı protesto ediyorlardı. Fotoğraf makinelerini yere bıraktılar. Güzel bir görüntü oldu!

Başbakan Turgut Özal gazetecilerin protesto mahallinden geçerken, yerdeki pahalı fotoğraf makinelerine baktı:

-Bunlar bizim aldığımız makineler değil mi? dedi.

Haliyle protestonun gazı kaçtı. Ufak tefek rüşvetlere sıcak baktığını “benim memurum işini bilir” vecizesiyle açıklayan Özal, devletin sınırsız maddi olanaklarından istifade ederek yurt dışından fotoğraf makileri getirtip, ihtiyaç sahiplerine dağıttırmıştı!

Özal’ın böylesi konularda elinin açık olduğunu Emin Çölaşan anı kitaplarında yazmıştı. 12 Eylül döneminde Başbakanlık Müsteşarı olan Turgut Özal’a “Hocam” diye hitabedenler arasında Uluç Gürkan ve Emin Çölaşan da vardır. Çünkü her ikisiyle de üniversite yıllarında hoca-öğrenci ilişkisi olmuştur.

Emin Çölaşan bir gün Uluç Gürkan’ın elinde bir mini-teyp görür ve sorar:

-Ulan nereden buldun bunu?

-Hoca hediye etti!

Çölaşan o yıllarda Milliyet’tin “bavul gibi” teybiyle gündem yaratan röportajlar yapmaktadır. Kendisi bundan sonrasını şöyle anlatıyor:

-Hemen Hoca’ya gittim, ben de Gürkan’ınkinden istiyorum hocam dedim!

Özal gülümsüyor, “bakarız” diyor. Kısa bir süre sonra da bir yurt dışı seyahatinden dönüşte Emin Çölaşan’a mini-teybini getirip veriyor.

Her iki kıdemli gazeteci de Özal’dan aldıkları hediye teypler yüzünden, ona karşı şefkatli davranmıyorlar. Hatta Çölaşan, Özal’ı çok yıpratan yazıları yetmiyormuş gibi kitaplar da yayınlıyor. Bunlar bilinen gerçekler. Ama gençler bilmiyor olabilirler.

Devletin daha sonraki yıllarda gazetecilere verdikleri yanında bunlar hiç kalır. Mesela Dinç Bilgin’in Sabah Gazetesi’ne Etibank olduğu gibi verilmişti!

Sultan Akfen’in Erdoğan’dan aldığı 200 lira nedir ki?

Nazım ALPMAN | Tüm Yazıları
Hits: 1600