NİSAN TATİL OLMALI

~ 19.04.2010, Av. Abdurrahman BAYRAMOĞLU ~

Bertrand Russell’ın bir makalesinde “Tüccar için bahar, piyasanın canlanmasıdır.” anlamında bir söz okumuştum. Dün akşam evin sokağına girdiğimde yüzümü yalayıp geçen yasemin kokuları ve kaldırımları kaplayan pembe beyaz kiraz çiçekleri, baharın artık görmezden gelinemez bir gerçeklik olarak bizi sarıp sarmaladığını yeni fark etmiş olmanın acısını hissettim yüreğimde ve geç kalmanın hüznünü. Bir avukat olarak Russell’ın tüccarıyla aynı durumda olmak ve baharın geldiğinin ayrımında olamamak ne ayıp.

Haftanın son gününe bu duygularla başlayıp, bir başka gözle izledim çevremi. Ağaçlar adamakıllı çiçekle bezenmiş, papatyalar birer nazar boncuğu gibi yeşil çimenler üzerine serpilmişti. Pembe bahar dalları, kiraz, erik ve erguvanlar…

Japonya’da “Sakura Zenzen”  (kiraz mevsimi) denen bu günler festivallerle kutlanırmış. Bizde de kutlanmalı.

Sait Faik;

“…

sana nasıl bulsam, nasıl bilsem

nasıl etsem nasıl yapsam da

meydanlarda bağırsam

sokak başlarında sazımı çalsam

anlatsam şu kiraz mevsiminin

para kazanmak mevsimi değil

sevişme vakti olduğunu

…”

diye yakınmamış mıydı ünlü şiirinde, kiraz mevsiminde çalışıyor olmaktan.

Sahil yolundan Bakırköy’e doğru ilerlerken, lalelerle süslenmiş yol kenarlarının yapay renkliliğini gördükçe, gelinciklerin ne kadar narin ve güzel olduğunu düşündüm yine. Doğal, özgür, kendiliğinden ve hormonsuz. Laleler ise artık yeni tür zenginliğin simgesi ve bataklıklara kurulmuş Osmanlı Konakları’nın bahçe süsü. Nerede, ne zaman ve hangi renk açacaklarına karar verilen, Konya ovasında yetiştirilmiş ticari bir meta.

Üçüncü köprünün yeri bir ay içinde belli olacakmış. İstanbul Şehremini açıklamış. Erguvanlara saygıdan olsa keşke bu bekleme. Oysa çoktan hesaplar yapılmıştır köprüye dair ve baltalar bilenmiştir şimdiden, erguvan gövdesine acımasızca sallanacak.

Çamlıca tepesine ilk televizyon kulesi dikildiğinde, yayınları her yerden izleyebileceğimiz için sevindiğimizi anımsıyorum. Çamlıca, artık gelişigüzel istiflenmiş çelik direklerle dolu bir hurdalık. Eteklerinde radyasyon gölgesinden muzdarip birkaç çam. Gerisi villa görünümlü gecekondular tarafından işgal edilmiş. Marifetlerinin üstüne tüy dikeceklerini düşünememiştik.

Avrupa yakasında, Çamlıca tepesine inat yükselen “Tower”ları geride bırakıp, duruşmaya yetişmek üzere trafiğin elverdiği hızla Kartal’a doğru yol alıyorum.

Başbakan “Açılım”ı anlatmak için sarayının bahçesinde bu kez yazarlarla kahvaltı yapacakmış. Radyo söylüyor.

Trafiğin tıkandığı her noktada Kürt ve Çingene çocuklar bitiveriyor arabanın çevresinde. Her şey o kadar açık ki. Saraydan bakınca nasıl göründüğünü kahvaltıdakilere sormalı.

Abant Gölü çevresinde turistik açılım kapsamında, otel yeri açma çalışmaları devam ediyormuş.

Ve Taksim 1 mayıs kutlamaları için işçilere açılmış. Artık daha az biber gazı ve tazyikli su tüketilecek demek. Bütün işçiler meydana toplanmış olacağından, polisin işi de böylece kolaylaşmış olacak. Bu yıl 1 mayısın Taksim’de kutlanmasına izin verildiğine göre, hükümet artan işsizlik nedeniyle meydana yürüyecek işçi sayısının “makul düzey”e inmiş olduğunu düşünüyor anlaşılan.

Beykoz’dan bakınca, karşı kıyının yamaçlarında hala bir kaç erguvan görebilmek büyük mutluluk. Umarım bir gün bunu da aramayız.

Sakura Zenzen günlerinde kiraz ağaçlarının altında yürümek, karda yürümekten farksızmış. Bembeyaz çiçek yapraklarının içinde yürümek, bulutların üzerinde yürümek gibi bir şey olsa gerek.

Erguvani bir günde İstanbul’da yaşarken bunları düşünmek…

Evet, evet, nisan ayı tatil olmalı.

Halk oyuna sunulması için Anayasa paketine eklenmesini öneriyorum. Erguvanlar yeşile dönünce çalışırız nasılsa.

Av. Abdurrahman BAYRAMOĞLU | Tüm Yazıları
Hits: 5459