Mutlu rüyalar

~ 09.10.2013, Kemal OKUYAN ~

Q, W, X artık serbest. Bölgede birçok kültür ve dilin kendince yorumladığı ama yakın dönem Türkiye tarihinde Kürt hareketinin güncelleştirip, yaygınlaştırdığı Newroz’daki W de… Hani, Nevroz diye yazanın “kemalist”, Nevruz diyenin “ırkçı” diye kalayı yediği Newroz!

“Türküm, doğruyum, çalışkanım” da geride kaldı. İlk öğrenciliğimizin angaryasıydı çoğumuza göre. Anlamını, içeriğini sorgulamadan, düşünmeden her gün yinelenen bir ritüel… Ritüellere toplumsal yaşantıda da, öğrenim sürecinde de yer vardır da, canlıysa, hayatın ritmine, mantığına ve akışına uygunsa…

Şimdi bir ritüel kalkıyor, küçücük çocuklar başka ve anlamını hiç bilmedikleri başka ritüellere teslim ediliyor.

Abdullah Öcalan da demişti bir ara, “bizi İslam birleştirir” diye… Kastettiği bu muydu bilemedim. Galiba...

Ancak Kürtlerin kendilerini bu ve benzer adımlardan, paketlerden sonra daha özgür ya da daha mutlu hissetmediğini biliyorum.

Gerçekte, Erdoğan Türkiye solunun bir kısmının, bazı aydınların, “yeni” CHP’nin, BDP’nin girdiği çıkmaz sokakta istediği gibi top çevirmeye devam ediyor.

Neydi bu çıkmaz sokak? Etnik, mezhepsel, kimliksel olguları, genel bağlamından kopararak, ortaklıkları değil, farklılıkları merkeze koyarak “özgür, demokratik” bir toplum yaratılabileceği yanılsamasıydı.

Ortaklığı “etnisite”, “ırk” temelinde, başkalarını inkar ederek, zorla yaratmaya dayanan zihniyet kadar tehlikeli yanlar içeriyordu bu yanılsama.

Kimlik siyaseti bu kadar öne çıkarılırken, kimliklerle bu kadar oynanırken temel toplumsal sorunların hiçbirinin çözülemeyeceği, Türkiye’yi yaşanası bir ülke yapmak için verilen mücadelede yol alınamayacağı uyarılarını kimse ciddiye almadı bile.

Bu işten kim nemalandı?

Patron sınıfı emeğe karşı en ağır saldırıların yapıldığı bir dönemde ciddi bir direnişle karşılaşmadıysa eğer, bunda kimlik siyasetinin Türkiye’nin toplumsal yaşantısına düşürdüğü gölgenin payı büyüktü.

Emperyalistlerin Türkiye’nin psikolojisiyle kolay oynayabilmesi, ülkeyi bölgesel sorunlara istedikleri açıdan dahil edebilmesi de kimlik siyasetinin yardımı olmaksızın çok zorlaşacaktı.

AKP ise iktidarını kimlik siyasetinin Türkiye’yi kilitlemesine borçluydu, hiç tereddütsüz.

Nasıl tuzak ama!

Türk milliyetçiliğinin yıllar boyu, ülkenin toplumsal uyanışını engellemek için ayar verilen köksüz bir hareket olduğunu söyledik durduk. MHP’nin AKP’ye, belki de hiç olmayacak tarihsel bir evrede verdiği yaşam öpücüklerinin sayısını hatırlayan var mı?

Neden?

Çünkü Türkiye’de milliyetçilik ırkçılık üzerine kurulu değildir; sol ve emek düşmanlığı, Amerikancılık, gericilik üzerine kuruludur. Irkçılık ise gerektiği anda başa bela edilir, kullanılır, gerekmediğinde geri çekilir.

AKP’nin “milliyetçi” ritüelleri bir bir ortadan kaldırmasına kendilerine “ulusalcı” sıfatını yakıştıran kesimler dışında etkili tepki gelmemesini Türkiye’de demokrasi mücadelesinin bir kazanımı, o mücadelenin eseri olarak gören varsa, kendini fena halde aldatıyor demektir.

Toplum tuzağa düşürülmüştür.

Bu tuzaktan kurtulmak için, hiç değilse sol, kimlik siyasetinin gölgesinden derhal çıkmalı, etnik-mezhepsel kavramları geriye çekmeli, sınıf temeline, antiemperyalizm geleneğine, aydınlanmacı karakterine sahip çıkmalıdır.

Yalnızca Kürt sorununda değil. Aleviler de, Alevi devrimcileri, Alevi kanaat önderleri de, toplumsal-sınıfsal dinamiklerden, Türkiye’nin ilerici birikiminden uzak tutulan bir “eşit yurttaşlık hakkı” talebinin kime hizmet ettiğini artık anlamış olmalı.

Ayrımcılık ve inkarcılıkla mücadele etmenin, farklılıkları kardeşliğin ve birlikteliğin harcına katmanın biricik yolu solun devrimci geleneklerine sahip çıkmaktan geçiyor.

“Türkiye’nin toplumsal yaşantısından ayrımcılık bir bir ayıklanıyor, yetmez ama devam” diyen varsa hâlâ, onları bilemem. AKP Türkiyesi’nde ya da Osmanlısı’nda onlara mutlu rüyalar!

Kemal OKUYAN | Tüm Yazıları
Hits: 1160