Waouv, adıma bak!

~ 02.10.2013, İlhan CİHANER ~

Başbakan’ın açıkladığı “paket” hikaye. Paketin önüne “demokrasi” sözcüğünü eklemememin nedeni daha ilk maddeye -seçim barajına- ilişkin söyledikleri: “...BU KAPSAMDA, ÖNCELİKLE, SEÇİM SİSTEMİNİ DEĞİŞTİRMEK için önemli bir adım atıyor; SEÇİM SİSTEMİNİ TARTIŞMAYA AÇIYORUZ... Biz 2002 seçimlerine girerken bu sistem uygulanıyordu. Yüzde 10 barajı vardı... Daha partimizi kurarken, mevcut seçim sisteminin katılımcılıktan uzak olduğunu, değişmesi gerektiğini güçlü bir şekilde ifade etmiştik... Tüm öneri, tavsiye, eleştirileri gözden geçirdik ve bu sorunu çözmek için artık adım atıyoruz... 3 farklı alternatifi tartışmaya açıyoruz. Mevcut sistemle, yani yüzde 10 barajıyla devam edebiliriz… Barajı yüzde 5’e çekip, 5’li gruplandırmayla Daraltılmış Bölge Seçim Sistemi’ni uygulayabiliriz. Üçüncü seçenek olarak da, ülke barajını tamamen kaldırarak, Dar Bölge Seçim Sistemi’ni getirebiliriz…”

“W” serbest bırakılmışken şu ünlemi kullanayım:

Waouv! Adıma bak adıma! Seçim sistemini tartışmaya açmış zat-ı şahaneleri! Paketten önce de tartışıyorduk sonra da tartışacağız yani!

Madem siz yeni başladınız katkı yapayım: “...Baraja karşı olmak, her şeyden önce bir haysiyet meselesidir: Baraj diyen herkese ilk tepkimiz, ‘arkadaş sen kim oluyorsun da benim oyumu önce yok sayıp sonra da kendi cebine atma cüretini, böyle bir şeyi savunma haddini bilmezliğini kendinde buluyorsun’ deyip, kendi oyumuz üzerinde her türlü pazarlığı peşinen ve kesinlikle reddetmek olmalıdır. Hem ‘sandık’ deyip hem de barajı savunana söyleyeceğimiz ise ‘o senin içinden çıktığını sandığın şey, sandık değil, hokkabaz kutusu’dur. 2002 seçimlerinde AKP oyların sadece yüzde 34’ü ile Meclis’in yüzde 66’sını (üçte iki) kapatmıştır ve böyle bir sandığa ancak hokkabaz kutusu denir.” (Kadir Cangızbay)

Tartışmaya buradan başlayın, yani haysiyet ve iktidarınızın meşruiyetinden. Açıklayın bize madem bu kadar karşısınız niye 3 seçime aynı sistemle gittiniz?
Hâlâ niye yüzde 10 barajı (a) şıkkında yer alıyor?

Asıl üzerinde durulması gereken paketin “peşrev” kısmı. 1950’de geçtiğimiz demokrasi döneminde “...Türkiye, her bakımdan adeta tıkır tıkır işleyen bir saat”miş. Doğrudur, Tahkikat komisyonları, 6-7 Eylül olayları, Vatan Cephesi uygulamaları tıkır tıkır işliyordu!

“...27 Mayıs’ın o kara gölgesi, ne yazık ki, bugün bile Türkiye’nin üzerinde”ymiş.

Devlette, bürokraside, medyada, sivil toplumda hala varlığını devam ettiriyormuş 27 Mayıs. Değişime en büyük engel “27 Mayısın karanlık gölgesiymiş”.

Ama peşrevin can alıcı kısmı 12 Eylül’e ilişkin tek tespit: “...Türkiye’deki mevcut Seçim Sistemi, özellikle 12 Eylül müdahalesinin ardından her zaman tartışma konusu oldu...”

12 Eylül müdahalesi!

Bir yanda uzun uzun 27 Mayıs hezeyanı, öte yanda en kanlı darbeye “müdahale” nitelendirmesi.

İşte “paketin” ruhu bu. Ya da evladın babaya sahip çıkması!

Paketin cilalayıcısı, “kutsal metin” muamele yapanı çok. Daha çok yazar çizeriz.

Başbakan, seçilmiş medyaya “boş paketi” açarken daha önemli bir şey oluyordu: Merdan Yanardağ, Muğla Cezaevi’nde ziyaretçilerine, hakkındaki mahkumiyet kararının ayrıntılarını anlatıyordu.

Ben, paketten daha çok demokrasiye hizmet edecek bir öneride bulunmak isterim.

Gazetecilere, yazarlara, politikacılara, avukatlara, hakimlere, savcılara, Yargıtay, HSYK ve Danıştay üyelerine, akademisyenlere, diplomatlara...

Ama özellikle AKP mensubu her kademedeki politikacıya, bakanlara, milletvekillerine, oy verenlere öğrencilere, o paket konuşmasını yazan danışmanlara... Hatta Başbakan’a, Reis’i Cumhur’a...

Önyargılarınızı bir tarafa bırakıp -ya da önyargılarınızla-, Merdan Yanardağ hakkındaki suçlamaları, yargılamayı ve kararı okuyun.

Sonra nasıl böyle bir şey olabilir sorusuna cevap arayın.

İnanın bana, hem paketten daha az zaman harcarsını, hem de demokrasiye/barışa daha çok hizmet edersiniz.

Merdan’ların cezaevinde olduğu bir ülkede demokrasi konuşulamaz bile.

 

solhaber

İlhan CİHANER | Tüm Yazıları
Hits: 1384