HUKUK POLİTİKASI

Bir Temyiz Dilekçesinden (*)

“(…)Söz konusu mahkeme kararının kapsamı ve yapısı incelendiğinde görülecektir ki, tüm gerekçe ikibuçuk satırlık:“Bu durumda kanun ve yönetmelikte öngörülen şartlar yerine getirilerek, rektöre tanınan tercih hakkının kullanılması suretiyle adayların belirlenmesinde ve dekan atama işleminde hukuka aykırılık görülmemiştir” biçiminde bir ifadeden ibarettir. Bu metinden öncesi, olayın ve ilgili hukuk normlarının tekrarından başka bir şey değildir. Ardından gelenler de akçalı konuların karara bağlanmasıdır. Bu kararda, bir yandan dava dilekçemde, öte yandan yürütmenin durdurulması talebimin reddine ilişkin itiraz dilekçemde, nihayet ikinci yürütmeyi durdurma talebimde değindiğim tüm olayların ve hukuksal temellendirmelerin hiç dikkate alınmamış olduğunu görmekteyim. Bu ikibuçuk satırda söylenenler bize hiç bir şey söylememektedir. Söz konusu idari işlemlerde niçin bir hukuka aykırılığın bulunmadığı, hukuka aykırılık bulunduğuna dair savların çürütülmesiyle, hangi nedenlerle temelsiz olduklarının açıkça belirtilmesiyle ortaya çıkabilir. Bu ikibuçuk satırda, bir karardan beklenen temellendirmelerin hiç birine yer bulmak mümkün değildir. Bu ikibuçuk satır çağdaş hukuk bilimi bakımından bir gerekçe değildir. Anayasamızın gerekçelendirme buyruğu bakımından da bir gerekçe değildir.(…)

Adalet çok pahalı bir hale gelmiştir. Bu durum idarenin yargısal denetimini fiilen imkansızlaştırmaktadır. Yargının bizzat kendisi idarenin yargısal denetimini zorlaştırmaktadır. YÖK’e karşı açtığım bu davada davalıların sayısı mahkemece çoğaltılarak, davanın reddi üzerine, her bir idareye verilmek üzere biner lira ödenmesine hükmedilmektedir. (…)Davacı olarak, YÖK’ün söz konusu işleminin, dayandığı hazırlık işlemlerinin sakatlığı nedeniyle de iptalini istemişken, mahkeme Üniversite rektörlüğünü davalının yanına katarak, iptal davasının davalı sayısını gereksiz ve hukuka aykırı olarak çoğaltmıştır. Örneğin, yasaya aykırı olan bir yönetmeliğe uygun bir işlemin iptalini isterken mahkemeler bu yönetmeliği yapan kurumu da davalı listesine alarak davayı görmeye başlamamaktadır. Dava konusu idari işlemlerin yasaya aykırılığı, bu işlemlerin dayandığı diğer yasaya aykırı idari işlemleri yapan kurumları davalı listesine almaksızın da görülebilir; bunlara dayanan işlemlerin bu nedenle hukuka aykırılığı mahkemece saptanarak dava konusu işlemin iptali yoluna gidilebilir. Dava sürecini daha pahalı bir hale getirmenin usul adaleti ile bir ilgisi var mıdır? Bu masraflar nasıl ödenecektir? İdareyi nasıl zapturapt altına almak mümkün olabilecektir? Kim nasıl dava açmaya cesaret edebilecektir?(…)

İdarenin hukuka aykırı eylemlerine, işlemlerine karşı açılan davaların durumu ve mantığı, ceza hukukundaki kamu davaları sürecine çok benzemektedir. Savcılığa ihbar edilen ve kamu davası açılmasını gerektiren bir suçta, olayı adliyeye intikal ettiren kişi, sanığın aklanması durumunda dava sürecinin tüm masraflarını karşılamakta mıdır? İdarenin hukuka aykırı eylem ve işlemleri bir kamu suçu kadar vahim ve kamusal bir iş değil midir? Bu olgu niçin özel hukukun kişiler arası hukuksal ilişkilerine göre kavranmaya çalışılmaktadır? Bu durum pozitif hukukta ciddi bir boşluğu tüm adaletsizliğiyle açıkça ortaya koymaktadır. Mahkemeler adil olmak zorundadır. Başka bir görevleri yoktur. Bu boşluğu, hukuk yaratarak doldurabilirler.(…)

Öte yandan, İdare ne için kendisine avukat tutar? Devlet ve İdaresi koyduğu, uyguladığı normları kendisi bilmiyor mu? Kendisini doğrudan savunamaz mı? Avukatları kendi memuru değil mi? Bu memurlarına avukatlık yaptırmak zorunda mıdır? Bu düzenlemenin caydırıcı, bezdirici etkisi kamunun yararına mıdır? Böylesine bir avukatlık ücreti düzenlemesiyle, yurttaş hukuka aykırılık algısıyla birlikte duyumsadığı bu sorumluluğunun gereğini yapmak hevesinden vazgeçirilmekte değil midir? Böylelikle idare meydanı boş bulmakta, yargı meydanı boşaltmaktadır.(…)

(…)Yargıç yalnızca yasaya göre değil, Anayasaya, hukuka ve vicdanına göre de karar verir. Yasanın ve yönetmeliğin lafzına dayanarak hukukun ve bilim hukukunun temel prensiplerinden sarfınazar etmek, dayanılan bu normların yanlış anlaşılmasına, yanlış yorumlanmasına ve yanlış uygulanmasına yol açmaktadır.(…)

Dilekçelerimdeki ve mahkemenin görebileceği tüm başka nedenlerle hukuka, Anayasaya ve yasaya açıkça aykırı bu işlemin iptal edilmemesi halinde benzeri uygulamaların yarattığı tahribatın tamiri giderek imkansızlaşacaktır. Söz konusu kararın bozulmasını dilerim”.

Sahi, neydi Diyojen’in aradığı a(n)gorada elinde feneriyle gündüzün?

(*) Orhan Bursalı dilekçe konusunu “Gündem”inde (CBT,19.12.2008) kapsamlı olarak kamuoyuna duyurmuştu. Burada daha çok yargılama adaleti üzerine duruyorum.

(Cumhuriyet Bilim Teknik 09.04.2010)

Prof. Dr. Hayrettin ÖKÇESİZ | Tüm Yazıları
Hits: 3992