12 Eylül'lere ve 12 Eylül'lerden miras mahkemelere hayır!

~ 14.09.2013, Ömer Faruk EMİNAĞAOĞLU ~

 12 Mart sonrasında çıkarılan kuruluş yasasının o dönemde Anayasa Mahkemesi’nce iptali karşısında, 1982 Anayasası’na konulan özel hükme dayanılarak 1984’te faaliyete sokulan DGM’ler, 2005 yılında ÖGM, 2012 yılında ise terör mahkemeleri adını alan yapılanmalar olarak, adaletin gerçekleşmesine değil, iktidar gücünün pekişmesine hizmet etmektedirler. Adil yargılamanın sağlanamadığı 12 Eylül’den miras bu tabela mahkemelerinin, iktidarlarca her seferinde bir başka isimle faaliyette tutulması karşısında, artık hukuk adına etkin bir mücadele sürecine girmek kaçınılmazdır.

ÖGM’ler kaldırılırken bir hükümet mensubunca “bu mahkemelerin vicdanlara aykırılıklar yarattığı için kaldırıldığı” ifade edilmiş, öte yandan vicdanlara aykırı bu mahkemeler, ellerindeki davalarla sınırlı da olsa, faaliyette tutulmuştur! Bununla da kalınmamış, adaletin özünün vicdan olduğu unutulmuş ve vicdandan yoksun bu yapılanmaların, isim değişikliğiyle terör mahkemeleri tabelası altında göreve devamları bile sağlanmıştır. Tüm hukuk çevreleri bu yapılanmaların özel mahkeme niteliğinde olduklarının, bu nedenle adil yargılamanın da sağlamadığının altını çizmektedirler.

* * *

Alt sınırı beş yıldan fazla ceza içeren suçların soruşturma ve yargılamalarında avukat bulunması zorunlu olduğundan, kişinin vekaletnameli avukatı yoksa, baro avukat görevlendirilmekle yükümlüdür. Terör mahkemelerindeki suçların ceza miktarları gözetildiğinde, bu mahkemelerde kural olarak avukatsız yargılama yapılamamaktadır.

Avukatlık Yasası’ndaki bağlayıcı bir hükümde (md 38/f) “görülmesi istenilen iş, TBB tarafından tespit edilen mesleki dayanışma ve düzen gereklerine uygun değilse, avukat işi ret zorunluluğundadır” denilmektedir. Gelinen aşamada hukukçular, toplumsal sorumlulukları uyarınca, bu maddenin nerede ve nasıl uygulanacağını sorgulayıp sadece söylemle yetinmeyi bırakmalıdırlar.

TBB Başkanı, son adli yıl konuşmasında bu mahkemelerin -faaliyetlerini doğru ve yerinde olarak- “sağlığa zararı nedeniyle piyasadan toplatılmasına karar verilen ilacın piyasadan toplatılmayıp kullanılmasının sürdürülmesi” diye nitelendirmiştir. Bu mahkemelerde savunma etkin olamamakta, kolluk işlemleri mahkeme hükmü diye sunulmaktadır. TBB yönetim kurulu, bu mahkemelerin evrensel değerleri taşımayıp sadece tabeladan ibaret olduğu, bu yapılanmalarda savunma hakkının etkin kullanılamayıp avukatlık görevinin yapılamadığı gerekçelerine dayanılarak, avukatların işi ret zorunluluğu yolunda karar alıp, bu kararı tüm barolara duyurmalıdır. Gelinen aşamada artık söylemle yetinilmeyip, eyleme de geçilerek, Gezi ruhu, yani özgürlük hareketi yargıda da başlatılmalıdır. Yargıyı, 12 Eylül ürünü bu yapılanmalardan arındırmanın başka yolu kalmadığından o atılmayan adım, artık bu şekilde TBB tarafından atılmalıdır.

TBB’nin alacağı böyle bir karar, baroları ve avukatları bağlayacak, vekaletnameleri olsa bile avukatlar bu mahkemelerde yer alamayacak, yine vekaletnameli avukat bulunmaması halinde de barolar artık avukat görevlendirmesi yapamayacaktır. TBB kararına uymama, barolar ve avukatlar için sorumluluk doğuracaktır. Böyle bir tabloda TBB ve TBB kararını uygulayanlar hakkında, savcılıklarca soruşturmalar açılacak ve bu soruşturmalara Adalet Bakanlığı da izin verme yoluna gidecektir. Bu davranışlar, 12 eylül ürünü ve mirası anılan mahkemeleri, sistemde farklı adlarla tutan siyasi iradenin, 12 Eylül’le olan miras bağını da ayrıca bir kez daha ortaya koyacaktır. Hukuk ve bu bağlamda avukat dünyasını tümüyle karşısına alacak böyle bir soruşturmada yol alınması asla söz konusu olamayacaktır. Yeter ki bu adım atılsın ve TBB kararı ortaya çıksın... Siyasi irade, 12 Eylül’le arasındaki miras bağını açıkça sergileyebiliyorsa, artık hukukçu olduklarını ifade edenler de sadece 12 Eylül’lere hayır demekle yetinmeyerek, kendilerinden beklenilen o tarihsel adımları atabilmeli ve bunun bir bedeli varsa onu da aydınlık yarınlar adına göze alabilmelidirler.

İşte 12 Eylül’ün mirası olarak 30 yıldır farklı isimlerle faaliyette tutulup adalete olan güveni de yerlere indiren bu mahkemeler, TBB’nin alacağı böyle bir karar yaşama geçirilince yargılamaya yapamayacağınan, siyasi irade istese de istemese de bu tabela mahkemelerini kaldırmak yoluna gidecektir. Aynı veya daha düşük ceza içeren diğer mahkemelerde, avukat bulundurma zorunlululuğu devam ederken, bu mahkemeleri faaliyette tutup, yasa değişikliği ile bu mahkemelerde avukat bulundurma zorunluluğuna son verme çelişkisi yaratılamayacağına göre, gidişat bu şekilde olacaktır. Yeter ki o adım atılsın!..

* * *

O halde aydınlık yarınlar için artık “12 Eylül’lere hayır” sözüyle ve bu sözün de sömürüsüyle yetinilmemeli, mücadelesi de verilmelidir. Hiçbir şey için geç kalınmış değildir. Yeter ki atılmayan o ilk adım atılsın. İşte o zaman, yargının hukuk için, hukukun da adalet ve özgürlük için var olduğu görülecektir. Bu nedenle zaman söz değil, eylem zamanıdır. Gelinen aşamada o adımı artık TBB atmalıdır. Herkes de bu şekilde başlayacak yargıdaki Gezi sürecinde TBB’nin yanında yer almalıdır!

(Sol Haber)

 

 

Ömer Faruk EMİNAĞAOĞLU | Tüm Yazıları
Hits: 1404