Tutarsızlık

~ 01.09.2013, Öztin Akgüc ~

Kişilerin inandırıcı olabilmesi için söylemleri ile eylemlerinin tutarlı olması, söylediklerinin tersini yapmamaları gerekir. Yerel seçimlerin yaklaşması, oy yitirme kaygısı, seçmene şirin gözükme güdüsü, söylem ve eylemler arasında tutarsızlığı artırıyor. Günümüz Suriye, Mısır olaylarına yaklaşımda, bankalara ve faiz lobisine karşı tutumda, İsrail’e karşı söylemlerde bu tutarsızlığı gözlemliyoruz.
Demokrasiden, insan haklarından, bireyin yaşam, gösteri, protesto haklarından yana olmak, darbelere karşı olmak, doğru, desteklenecek bir tutum. Bu konuda tutarlı olmak, her olayda aynı tutumu sergilemek, söylemle eylem arasında uyum sağlamak, çelişkiye düşmemek gerekir.
Suriye ve Mısır’da insan hakları ihlallerine, katliama, orantısız güç kullanımına karşı çıkacaksın; fakat Irak’ta yaşanan vahşeti görmezden geleceksin; kendi ülkende protesto, gösteri hakkını kullananlara karşı orantısız, gereksiz şiddet kullanacaksın, ölümlere, sakatlanmalara yol açacaksın, birlikte yürüyen 7-8 kişinin üzerine bile biber gazı, tazyikli, belki de kimyasal eriyikli su sıkacaksın... İşte bu çelişkili tutum inandırıcılığı ortadan kaldırmaktadır. Kendi ülkesinde demokrasinin gereklerini yerine getirmeyen bir iktidarın, bir liderin Suriye-Mısır olaylarında insancıl, demokrat gözükmesinin ardında başka niyet ve amaçlar aranmaktadır. Bu niyet, Türkiye’de kendini Müslüman Kardeşler’e yakın hisseden kesimin oyunu almaya dönüktür.
Diğer bir davranış
“Gözlerini toprak doyursun” söylemi ile bankalara karşıdır. Halkın önemli bir bölümü bankalara borçlu, bankaların tutumundan da en azından şikâyetçidir, bizardır. Sayın Başbakan halkın bankalara karşı kızgınlığını, kendisinin de bankaların uygulamalarına karşı olduğu görüntüsünü vererek değerlendirmeye yöneliyor. Amaç, giderek artan bankazedelerin oylarını almak. Bankazedelerde, kendilerini anlayan, kendilerine hak veren bir başbakan olduğu imgesi, imajı yaratmak. Kimse de kalkıp, Bankacılık Kanunu’na göre faizin ve bankaların alacakları, ücret ve komisyonların üst sınırını belirlemek yetkisi Bakanlar Kurulu’na ait; Sayın Başbakan bir kararname ile hatta bir tebliğ yayımlatarak koşulları bankazedeler lehine düzeltebilir, demiyor. Burada da bir ikili oyun var. Bir yandan bankalara karşı gözüküp sempati toplamak, öte yandan bankaları kollamak. Siz bankaların kamuya açıklamalarına, birtakım banka genel müdürlerinin yalakalık kokan övgülerine bakmayın. Bankalar zor durumda, faizlerin yükselmesi, menkul değer borsasında yüzde 20’yi aşkın düşüş, tehlikeli varlık değer kayıplarına yol açıyor. Bankalarımız genelde dövizde açık pozisyonda çalıştıklarında kur artışı zarara yol açıyor. Buna bir de kredilerin tahsilatında yavaşlama, TL mevduatında durağanlık, tahsili gecikmiş alacaklarda artış, taahhüt sektöründe bir kriz olasılığı eklenince, bankalarda finansal açıdan zor duruma düşme beklentisi artıyor. Bu beklenti bankaların değerini düşürüyor. BİST’de büyük değer kaybı önemli ölçüde banka hisse senetlerinden kaynaklanıyor. Bu durumda bir de bankaların hizmet gelirlerini kısarsanız, bankalara gelen darbenin şiddetini artırırsınız. Finansal istikrar, bu bağlamda kambiyo piyasasında faiz oranlarında istikrar, para politikasının amaçları arasında olduğu gibi, bankaların da lehinedir.
Diğer bir alalama, İsrail’e karşı tutum. Çeşitli nedenlerle ülkemizde özellikle muhafazakâr, mütedeyyin diyemiyorum tutucu çevrelerde İsrail’e karşı bir tepki var. Sayın Başbakan da iç politikada, oy hesaplarında bu tepkiden yararlanıyor. Hemen her konuda İsrail’i suçluyor.
“One minute” çıkışından tutun, Mısır darbesinde İsrail savına dek. Bunların bir kısmında Sayın Başbakan haklı olabilir, ama asıl amaç İsrail’i suçlamak yoluyla oy devşirmek.
Tutarsızlık, içtenlik eksikliği, alalama kuşkusuz inandırıcılığı etkiliyor. Ülkede de dış dünyada da en azından bir kesim Sayın Başbakan’ın demokrasi, insan hakları, barış söylemlerine inanamıyor. Örnekler çoğaltılabilir. Güncel olan Mısır olaylarına, bankalara, İsrail’e hatta Bodrum kıyı şeridine karşı tutumda, oy hesapları, iç kamuoyunu etkileme güdüsü ağır basıyor.
Bernard Shaw’un “politikacılar, seçmenleri büyülemeyi, eğlendirmeyi, kandırmayı, korkutmayı ya da şirin görünmeyi öğrenmek zorundalar” tümcesi çerçevesinde, ülkedeki belli tutumları, davranışları açıklamaya çalışalım.

1 Eylül 2013 - Cumhuriyet

Öztin Akgüc | Tüm Yazıları
Hits: 1322