Bağnazlık ve Ötesi

~ 10.08.2013, Prof. Dr. Türkkaya ATAÖV ~

‘Tasavvuf uzmanı’ denen biri “Hamile kadının sokakta dolaşması terbiyesizliktir” diye bir tanımlama yaptı. Tasavvufun da İslamın da gerçekte ne olduğunu bilen gerçek uzmanlar var. Bağnazlığın, kendine “İslam toplumu” diyen yerlerde nerelere vardığına kısaca bakmakta yarar görürüm. Kuveyt’teki bir toplantıya katılan 17 Arap üniversitesi rektörü yalnız bir konuyu tartışmıştı: “Bilim İslami midir?” Karar: “Mutezile eğilimlerini desteklediği için inanca ters düşer!” Son model otomobiller gibi teknoloji alınsın, ama salt bilime kapılar kapalı durmalı. Medine Üniversitesi Rektörü Şeyh A. İbn Baz’a “Güneşin Dönüşü ve Arzın Yerinde Duruşu” başlıklı kitabı için “Kral Faysal Uluslararası İslama Hizmet Ödülü” verilmişti. ABD uzaya fırlattığı bir aracına, petrolüne el koyduğu Suudilerden birini de aldı. Güneş yerinde dururken dünyanın çevresinde döndüğünü yukarıdan gözleriyle görecekti, ama vaktini araç içinde namaz kılarken kıbleyi aramakla geçirdi.

Devletin adında “İslam” sözcüğü bulunan ve halkının 80 milyonu okuma-yazma bilmeyen bir kardeş ülkede hükümet, eğitime bütçenin yalnız yüzde 2’sini ayırıyor. Zaten, yalnız Kuran okuyanlar doğrudan “okur-yazar” sınıflaması içinde. Medrese belgesi yüksek lisans derecesine eşit. Mühendislik fakültesine girecekler Kuran ezberlediyse, notlarına yüzde 20 ekleme yapılıyor. Giriş sınavlarındaki sorulardan: Peygamber’in eşlerinin adları? Ezanlar arasındaki farklar?..

İki İslam ülkesinin Mekke’deki toplantısında tüm bilimsel gerçeklerin Kuran’da ve sünnette zaten var olduğunun altı çizildi. Bu durumda, biyoloji gibi ders kitaplarını da bir “imamlar kurulu” basılmadan önce elden geçirip dinin (kendi anladıkları biçimde) denetimini sağlıyorlar. Onlara göre “cin”lerin kökeni metan gazıymış! Sütün kimyasal bileşiminin En-Nahl suresinin 66’ncı ayetinde olduğunu böylece okuyoruz! Bazı şeyleri de yalnız Yaradan bilir; bu nedenle uzayda “yasak bölgelere” girilmemelidir!

Bu durumda, sanki apayrı bir “İslam bilimi” var. Oysa bilim tektir. Seyyid Hüseyin Nasr ve Ziyauddin Sardar, giderek Maurice Bucaille’in söylediklerinin aksine, İslam, Hıristiyan, Yahudi, Hindu, Marksçı ya da bir Üçüncü Dünya Bilimi yoktur. Bilimin kendi yalnız Batı bilimi de değildir. El-Kindi, El-Razi, İbni Sina, İbni Rüşd ve İbni Haldun gibi öncüler olmasaydı, Avrupa’da bilim kavruk kalacaktı. Ama bunların kimileri kırbaçlandı, kimilerinin kitapları kafalarında paralandı, kimileri dokuz köyden kovuldular, kimilerinin yazdıklarının elde şimdi yalnız Latinceleri ya da İbraniceleri kaldı. Avrupa’da papalar birilerini “büyücü” diye yakarken, Doğu’da “Beytül Hikme” bilgi merkezi ve gökbilim gözlemevleri vardı. Yer sarsıntısını günahlara bağlayan ve Benjamin Franklin’in yıldırımsavarını taktırmayan bağnaz papazların kiliseleri sallantıda yerle bir oldu. Hamile kadının sokağa çıkmasına “terbiyesizlik” diyen kişi de çağımızın benzer bağnazıdır. Arabistan’da 47 kadın aralarında sözleşerek tek başlarına araba kullanmaya çıktıklarında, minareden imam halka şöyle seslendi: “Bunların öldürülmeleri din buyruğudur!” Bizde de daha korkuncu 1950’ye giden bu geriye dönüşün nereye varacağıdır.

Öteki Müslüman ülkelerine ilişkin sayılar hiç de iç açıcı değil: Japonya’da makine dışsatımı tüm satışlarının yüzde 65’idir. Birçok İslam ülkesinde ise sıfıra yakın. Müslüman ülkelerin bütününde fen adamlarının sayısı 6 milyonluk İsrail’dekilerin yarısı kadar. Kendine Müslüman diyenler bilimsel yayın sayısında (bırakın gelişmiş Batı’yı) Arjantin, Brezilya, Hindistan ve İsrail’in çok gerisindeler...

Bilgi sürekli olarak onarım isteyen bir yapı gibidir. Newton’u Einstein yeniler, onu da başkaları tamamlayacaktır. Eşsiz Atatürk’ün dediği gibi, “Gerçek yol gösterici bilimdir, fendir.” Ve bu ikiz kavram Harun el-Reşit ile El-Ma’mun’un saraylarının dışına çoktan taşmış, günlük yaşamın parçası olmuştur. Sözde “tasavvuf uzmanı”nın Türk devrimine hiç yakışmayan bu tavrı yinelenip yaygınlaşırsa, bizi, kimi öteki kardeş Müslüman ülkeler gibi, ortaçağ karanlığı bekler. Ancak görünen o ki, kimi üniversitelerden kimi yargıçlara değin birileri gericiliğe teslim olsa da aydınlanmış halkın toplu gücünü kimse yenemez, ne yerli işbirlikçiler, ne çok-uluslu şirketler, ne de emperyalizm.

(Cumhuriyet)

Prof. Dr. Türkkaya ATAÖV | Tüm Yazıları
Hits: 1916