İşgal Altında Adalet

~ 07.08.2013, Mine KIRIKKANAT ~

Kargalarla martıların savaşını kargalar kazandı yine. Aydınlanır gibi olan ufuk yine karardı, yine ağarmadı tan, atmadı şafak.

Kapkarayı AK diye yutturmaya devam…
Beynimde isyan gümbürtüleri. Dilimde susmanın pası. Ecelin korkuya
faydası, kekremsi bir tat. Vicdan sesi, kahır isi. Artık anladım: Haksızlık duygusu, en büyük acı.
Genceci
k yaşta biçen ölüm ya da hastalık gibi haksızlık. Yanınızdaki yoksul yutkunurken, dişlemek gibi ilk hasat kirazı.
Başkasının yoksun bırakıldığı haktan, eğer manda yüreğiyle doğmadılarsa, ancak kir bağlamış vicdanlar acı duymadan yararlanabilir.
Benimki öyle değil.
Haksızlık. Demir parmaklıklar arkasında çürütülen hayatlara karşı, kapıyı vurup çıkabilmek. Haksızlık. Onların kavuşamadığına, ulaşamadığına erişmek. Haksızlık. Sevgilinin elini tutmak, çocuğunu kucaklamak. Haksızlık. Onların yapamadığı her şeyi yapabilmek. Haksızlık. En kötüsü de geleceğin hayalini kurabilmek olsa gerek…

 

***


Gökyüzü yine karardı. Yine soluğumuz kesildi, ufkumuz daraldı. Kargalar kazandı, yine. Kargalar mı kazanacak hep?
Galiba öyle.
Çünkü hukuk, toplumdaki genel eğilimin
“öteki”ne tanıması gereken -ki, bu öteki düşman da olabilir, suçlu da- adil yargılanma ve savunma, kısaca adalet hakkının kurallara bağlandığı bir metottan ibarettir.
Bir ülkede, ne yasası yapılırsa yapılsın, hangi rejim ya da sistem örnek alınırsa alınsın, eğer toplumsal bilinç o yasalara göre biçimlenmediyse, hukuk düzeneği çalışmaz, çalıştırılmaz, delik deşik edilir, adalet de
“zırt” deliğinde yitip gider.
Ergenekon davasında, zaten yıllardır tutuklu, dolayısıyla mağdur edilen sanıklara; ne kamu vicdanı, zaten ne de evrensel hukukun adalet bilincinde onaylanabilecek ağırlıkta hapis cezası yağdırıldı. Hümanist olan herkesin isyan edeceği, çünkü inanılmaz bir haksızlık duygusu yaratan, keyfi bir adaletsizlikle karşı karşıyayız.

 

***


Böyle bir adaletsizlik, ancak istibdat ve zulüm rejimlerinde olur. Ya da düşman işgalinde, işgalcinin direneni “ibret olsun” diye cezalandırdığı, yenik devletlerde…
Bunlardan hangisi Türkiye? İstibdat ve zulüm rejimi altında mı ezildi adalet, yoksa düşman işgalin
deyiz de farkında mı değiliz?
Belki hepsi doğru, belki hiçbiri değil.
Belki de kendi halkının, kendi cehaletinin, istibdata alkış tutan, zaten bizzat zalim, her zaman muhbir, özbeöz müstebit bozuntusu,
“öteki” düşmanı vatandaşlarının ihanetine uğradı, bu ülke?
Bunlar, 2007 yılından beri süren hukuksuzluğa, sanıkların yöneltilen suçları kanıtlanamasa da işledikleri kanaatiyle ne zulüm çektirilirse çektirilsin, ne ceza verilirse verilsin, cezayı hak ettiklerine inananlar.
Bunlar, Ergenekon ve Balyoz sanıklarının suçlu olsalar bile adil yargılanma hakkı olduğunu kabul edemeyenler. Darbe yapmışlar yerine, darbe yapmamışların cezalandırılmasına
“Oh olsun!” diyenler. Çünkü dağarcıklarında, cani babanın yerine çocukları öldüren zihniyetin genetiği var. “Kan davası”na yargı, intikama adalet, şeriatçı kısasa hukuk, diyorlar.

 

***


Bunlara, doğru işleyen bir hukuk sisteminde, Silivri mahkemelerindeki sanıkların mahkûm oldukları suçu işlemiş olsalar bile bunca ağır cezaya çarptırılamayacaklarını anlatamazsınız. Kaldı ki mahkemenin serbest bıraktığı Danıştay bombacısı gibi gerçek suçlular, yalancı tanık ve düzmece kanıtlarla ömür boyu içeri tıkılan masumlar, var… Onların hakkını, masumiyet karinesini, suçlunun suçu kanıtlanmadığı sürece masum sayılması gerektiğini, adaletin kin, hukukun intikam olmadığını anlatamazsınız, bunlara.
İşte bunlar yüzünden demokrasi yeşermiyor bu topraklarda. Bunlar yüzünden ahlak belden aşağı, doğrular eğrildi, dürüstlük büzüldü, insanca yaşamak zor. Bunlar yüzünden istibdat iktidar, sokaklar yasak, zulüm yaygın, komşusunu ihbar vatandaşlık.
Bu ülke,
“öteki”ne düşman, güdük, cahil, bağnaz ve çıkarcı zihinlerin işgalinde. Suçsuz ya da suçlu, insanların sahte tanıklar, düzmece kanıtlarla mahkûm edildiği istibdat yargısı; bu zihniyet var olduğu için var.
Ama ben bu zihniyetin, Türkiye’nin yüzde 51’ini temsil ve işgal ettiğine inanmak istemiyorum!

G NOKTASI

Yapısı tamamen siyasal erkin keyfine bağlanan yargı kurumu, salt Balyoz ve Ergenekon davalarında değil; pankart açan öğrencilerden Taksim Gezi gösterilerine katılanlara istenen cezalarla, ifade özgürlüğünü budamak ve muhalif sesleri susturmak için kullanılan bir sindirme aracına dönüştürüldü.

Hepsi siyasal bu davalarda, sanıkların nedense hep “darbeye teşebbüs”le suçlandığı bazı mahkemeler, ülkede metazori bir “rejim değişikliği” olmuş bitmiş intibaı veriyor.
Türkiye’yi bulunduğu duruma düşüren AKP’den medet umamayacağımıza, BDP de ancak ve yalnız Kürtçülükle uğraştığına göre, beklentimiz CHP ile MHP’den.
Hukukun bittiği yerde demokrasinin de kalmadığını bilen CHP ve MHP’liler, bundan böyle nasıl muhalefet yapacaklar? Hâlâ maaşları cebe indirip kürsüden konuşmakla mı yetinecekler?


“Adaleti güçlendiremeyenler, gücü savunurlar.”

BLAISE PASCAL

7 Ağustos 2013 - Cumhuriyet

Mine KIRIKKANAT | Tüm Yazıları
Hits: 1907