Yandaşlık ile yalakalık arasındaki ince çizgi

~ 25.06.2013, Alpaslan Savaş ~

Haziran İsyanı başlamadan önce bu köşede yazılan son iki yazı sendikal krizi konu ediyordu. Üzerinden geçen yirmi gün, bu krizin ne kadar derin olduğunu ortaya çıkardı. Halk hareketini destekleyen ve karşısında yer alan sendikalar için bu yirmi gün, birincisinin taban örgütlenmesi konusunda ne derece yetersiz, ikincisinin toplum nezdinde ne derece itibarsız olduğunu gözler önüne serdi.
Yani kriz, ayrımsız bütün sendikal merkezleri içine alıyor.

İsyanın yanında konumlanan üç sendikal merkez, KESK, DİSK ve Türk-İş muhalefeti olan Sendikal Güç Birliği Platformu (SGBP) idi. Her üç merkezin de çıkışları son derece etkisiz kaldı. En iddialı çıkış olan “hayatı durdurma” kararının tezahürü ancak, KESK’in Tünel’den Galatasaray Lisesi’ne, DİSK’in Şişli’den Harbiye girişine kadar yaptıkları yürüyüşler olabildi. SGBP ise bugün yapılacak duran adam eylemlerine katılacak.

Oysa Haziran İsyanı en fazla işçi sınıfının rengini daha güçlü çalmasına ihtiyaç duyuyordu. Bunun da yolu işyerlerinin siyasallaştırılmasından geçiyordu.
Bu, belki de ilk defa bu kadar mümkündü.

Olmadı… Olsaydı sendikal krizin aşılması için çok güçlü bir enerji ortaya çıkacaktı. Olmaması sadece kaçan fırsat değil, bu sendikal merkezler için krizin derinleşmesi anlamına geliyor.

Neyse ki derinleşen krize, daha şimdiden heybesini önemli kazanımlarla doldurmuş bir halk hareketi eşlik ediyor. Türkiye’de sendikal hareketin geleceğine dair yeni arayışlar sona ermeyecek ve bunun için hiç olmadığı kadar zengin bir kaynaktan beslenme şansı bulacağız.

Kriz tüm sendikal merkezler için geçerli dedik.

Öbür cenahta da işler aslında o kadar iyi gitmiyor. Siyasi iktidarın geniş halk kitleleri nezdinde itibarsızlaştığı bir dönemde, iktidar yandaşlarının da aynı kaderi paylaşmaması mümkün değil. Burjuva medya tepkilerin odağı haline geliyorsa, daha önce yüksek reyting alan dizilerin kimi oyuncuları sosyal medyada alay konusu oluyorsa, Haziran İsyanı’nda hükümetten yana tavır alan sendikal merkezlerin de benzer bir erozyondan kurtulma şansı bulunmuyor.

“Faiz lobisinin oyununa gelinmiştir; eylemleri dış mihraklar yönlendirmiştir; ülkenin dünyadaki imajı zedelenmiştir; eylemler amacını aşmış, illegal örgütlerin gövde gösterisine dönüşmüştür…”

Bu ifadeler, ülkenin en fazla üyeye sahip kamu emekçileri sendikaları konfederasyonu Memur-Sen’in açıklamalarında yer alıyor. Sokağa dökülen milyonlara Tayyip Erdoğan cümleleri ile saldırmak, dün sadece “yandaşlık” olarak nitelendirilebilirdi. Ama bugün bu durum, o milyonların gözünde ancak “yalakalık” olarak adlandırılabilir. Tersinin inandırıcı ve etkili olma şansı bulunmuyor.

Aynı durum Hak-İş için de geçerlidir. Haziran İsyanı’na yönelik açıklamalarına Memur-Sen’den farklı olarak bir “derinlik” vermeye çabalamış olmalılar ki ortaya şöyle bir saçmalık çıkmış:

“1 Temmuz tarihinden itibaren geçerli olacak net asgari ücret 803 lira 68 kuruşa yükselecektir. Söz konusu artış miktarı ihtiyacı karşılamaktan uzaktır. Asgari ücret başta olmak üzere toplumsal hayatımızı ilgilendiren birçok önemli konu, ülkemizde son günlerde yaşanan olaylar nedeniyle maalesef gündem dışı kalmaktadır. Toplumsal hayatımızın normalleşmesi ve sosyal gelişimini sürdürmesi gerekmektedir.”

Bu uzun ve sinir bozucu alıntı için okurdan özür diliyorum. Asgari ücretteki artışın yetersizliğinden, asgari ücreti belirleyen hükümetin değil de hükümete karşı ayağa kalkanların sorumlu olduğunu söylemek, sanıyorum sadece benim sinirlerimi bozmamıştır.

Türk-İş ise varlığı-yokluğu belli olmayan bir yönetimin elinde olmasına rağmen, isyan günlerinde iki önemli deklarasyonun içinde yer alabilmeyi başardı. İlki 6 Haziran, ikincisi 19 Haziran tarihli gazete ilanlarında Türk-İş yönetimi, sokağa dökülen ve içlerinde binlerce Türk-İş üyesinin de olduğu halkı evlerine dönmeye davet etti. Bu ilanların altındaki imzasıyla Türk-İş, Hak-İş ve Memur-Sen’in yanında cemaat sermayesinin önemli temsilcileri olan MÜSİAD ve TUSKON ile birlikte hükümetten yana tavır aldı.

Her üç sendikal merkezin Haziran İsyanı’ndaki durumu, yandaşlık ile yalakalık arasındaki ince çizginin ortadan kalktığı durumdur.

Hükümet geniş halk yığınları nezdinde itibarsızlaşmaya devam ediyorsa, sendikalar için hükümet yalakalığı kriz başlığıdır ve bu kriz hayırlıdır.

(SolHaber)

Alpaslan Savaş | Tüm Yazıları
Hits: 1183