Faşist barbarlığın mazereti mi olurmuş!

~ 19.06.2013, Nihat BEHRAM ~

Silah olarak yüreklerini, umutlarını, özlemlerini, hayata ve doğaya tutkularını, yurtseverliklerini kuşanıp gelen halka karşı emperyalizmin taşeronu dinci faşist sistemin “güvenlik güçleri” barbarlığın, faşist kudurganlığın en üst kertesinde bir kinle saldırıyor. Bu barbarlık, saldırı emrini veren Diktatör’ün son çırpınışlarıdır. İnsanlık onuru ve vicdan taşımanın tek ölçüsü bugün bu kudurganlığa karşı halk direnişinde saf tutmaktır. İnsanlık düşmanı dinci faşist zalimler sürüsünden bu yurdu kurtarana kadar.


On polis bir genç kızın tepesine çökmüş, kimi tekme, kimi dipçik, kimi gaz, cop, kalkan, artık ‘devlet ne verdiyse vur Allah vur’! Sonra da “Devlet memuruyum, verilen görevi yerine getiriyorum!” diye ‘mazeret’ bul! İşkenceciler de kendilerini böyle savunuyordu. Devlet sana, “Yakalayıp sık kafasına, kır kolunu, kalçasını, gözünü kör et!” diyebilir mi? Devletin, yasa tanımaksızın böyle dediğini farz edelim, yapman mı gerekiyor? Yani senin de yasa ve vicdan tanımaz olman mı gerekiyor? Mantık bu olunca, “soy, çal, yağmala, tecavüz et” türü insanlık dışı her şey “doğallık” kazanmıyor mu? Ne devlet ve devlet yetkilisi bu insanlık ve yasa dışı barbarlıkları “görev” olarak verebilir, ne de devlet memuru bu barbarlıkları “devletin verdiği görev” mazeretine sarabilir. Barbarlıktır. Alçaklıktır. Ahlaksızlıktır. Her şeyden önce insanlık suçudur. Sadece polis değil, hiçbir memurun kendisine verilen görevin yalan, sahtekârlık, düzenbazlık, işkence, katliam, soygun içerdiğini söyleyemez. Sadece Türkiye’de değil, dünyanın hiçbir yerinde. Söylüyorsa (ki söylüyorlar) kendisine verilen bu görevi yapmak zorunda değildir. Yapıyorsa (ki yapıyorlar) yapan da yaptığı işin barbarlık olduğunu, insanlık suçu işlediğini kabul edecektir. Mazeretsiz. Alçaklığını, zalimliğini, insanlık düşmanı olduğunu kabul edecektir. Halk düşmanı olduğunu kabul edecektir. Barbarlığın mazereti olmayacağını halk direnişi bütün çıplaklığıyla gözler önüne sermiş, insanlığı barbarlar ve barbarlığa karşı göreve çağırmıştır.


Taksim’de başlayıp, bütün ülkeye yayılan büyük Haziran Direnişi, hükümet yetkililerinin yalan, provokasyon ve iftiralarını da geri püskürtüp sahiplerinin yüzüne vurdu. Her yalanları tokat olup kendi yüzlerinde şakladı. “Camide bira içildi, bayrak yırtıldı” türü provokatif yalanlardan, “polisi köprüden attılar” türü iftiralara kadar! Ama utanma yok! Halk onları kendi yalanlarıyla tokatladıkça onlar yalan ambarlarından yenilerini çıkardılar. Bu yalanların en bayatlarından biri de “bayrak” yalanıydı. Sanki alanlara on binlerce insan bayrakla gelmemiş gibi, başta RTE, yetkililer, “Bayrağımıza saldırı var” kışkırtmasını ağızlarından düşürmediler. Aslında ise bu halleri panik haliydi. Çünkü, “Bayrak” üstünden sürdürdükleri “gerici, ırkçı edebiyat”ın artık son bulmakta olduğunu gördüler. Halk, bayrağını ırkçıların, dinci faşizmin elinden çekip aldı. Bayrak Gezi Direnişi’nin uyumlu parçasıydı. Taksim Direnişi, bayrağa “dikenmiş” gibi bakılan çevrelerde bile, “bayrak karşıtlığı”nı törpüledi. Dinci faşist diktanın ‘bayrak’tan kastı, şaşaalı günlerinde ağızlarından düşürmediği ve altında toplanmaya çağırdıkları “İslâm bayrağı” olmalı! Bayrak vesilesiyle yıkılan bir anlayış da bu safsatadır. Sadece dinci faşist sistem değil, “İslam Bayrağı altında toplanma” lafını “halkların kardeşliğine dönük devrimci bir çağrı” olarak sunma ve bu çağrıya “emek eksenli formül” arama zurnalığı da hayatın duvarına tosladı.


Halk korku duvarlarını yıktı ve ufka bakmaya başladı. Bu, muazzam bir kazançtır. Toplumun her katında yankı buldu. Gemilerde metazori seyrettirilen ‘RTE reklam TV’lerine yolcular isyan ettiler. İstanbul’a kalkan uçakta pilotun “iyi uçuşlar” dileğini “iyi direnişler” diye seslendirmesi isyanın gökteki yankısıdır. “Taksim’de bir evladım var” diye gururlanan analara, sokaklarda “Her yer Taksim” diye bağıran seyyar satıcılara tanık olundu. Ve daha niceleri. Halk düşmanları bu hasadı yok etmek için her yola başvuracaktır. Korumak ve geliştirmek ise halk güçlerinin görevidir. Anti faşist öfkeyi halk örgütlerinin oluşturacağı cephede tek vücut kılmak gerekir. Halk düşmanları son derece örgütlü ve sinsidir. Halkın onların karşısında yenilmez ve bükülmezliğinin yolu kendi örgütlü gücüdür. Halkın örgütlenip düşmanına diklenmesinden doğal ne olabilir! Çünkü örgütlü gücünün hasadı özgürlüğüdür.

------

Jean Paul Sartre:

“İnsanın özgürlüğü, kendisine yapılanlara karşı sergilediği tavırda gizlidir.”

(Yurt Gazetesi)

Nihat BEHRAM | Tüm Yazıları
Hits: 1751