Harp ve Sulh ve Kılıçdaroğlu

~ 13.05.2013, Melih Pekdemir ~

Reyhanlı’daki patlama bir kez daha gösterdi ki barış süreci ile savaş süreci iç içedir. Bu, AKP madalyonunun iki yüzüdür ya da ikiyüzlü politikasının geldiği son noktadır. Öyleyse 40’tan fazla insanımızın katledildiği bu vahşeti kınamakla yetinmeyelim, savaş ile barışın iç içe geçirildiği bu süreçte barışı nasıl kurtaracağız sorusuna cevap aramayı sürdürelim.

Reyhanlı’daki patlamayla Kılıçdaroğlu’nun son açıklamaları da gümbürtüye gitmesin. Çünkü tartıştığı konu barış süreciydi. Çünkü Türkiye’nin Ortadoğu’da savaş sürecine girmemesi büyük ölçüde CHP’nin barış sürecine dâhil olmasıyla da sağlanabilecek...

Biz sosyalistler, özellikle Kürt sorununda CHP’ye oldukça uzak bir noktadayız. Ama yeminli CHP düşmanı da değiliz. AKP’ye muhalefete gücü yetmeyenlerin solculuk adına CHP’ye muhalefet etmesinden veya bu sayede AKP yandaşlığı yapılmasından mustaribiz…

Kılıçdaroğlu “süreç başarısız olursa felaket doğar” demiş. Doğru demiş. Ama CHP içinde bu felaketi bekleyenler dahi var. Kılıçdaroğlu’nun son söylediklerine bakıp pekâlâ bardağın hem dolu hem boş tarafı görülebilir. Bize düşen ise dolu tarafını çoğaltmak.

Mesela CHP’nin 19 demokrasi maddesi içinde özerklik yok ama Kılıçdaroğlu Avrupa Yerel Yönetim Sözleşmesi’ni (AYÖŞ) savunduklarını söylüyor ve bu yüzden RTE tarafından özerklikçilikle suçlandığını hatırlatıyor. Öcalan bile AYÖŞ’ü yeterli bulmamış mıydı?

Kılıçdaroğlu’nun söylediklerinin bazıları çok anlamlı ve gerekli… Ama sonuç mantıklı mı? Mantıktaki “gerek şart ve yeter şart” kuralına bakalım: Bazı gerek şartlardan söz ediyor ama tek başına yeterli olanı, yani şu yeter şartı söyleyemiyor:
“Ne olacaklarına nasıl yaşayacaklarına nasıl yönetileceklerine bırakın Kürtler karar versin! Kürtler özgürce kendi geleceklerini belirlesin!”

(Bu yeter şart elbette AKP tarafından hiç kabul edilmiyor, RTE tıpkı Alevilere nasıl Müslüman olacaklarını dayatması gibi Kürtlere de nasıl Kürt olabileceklerini tarif etmeyi pek seviyor.)

Ve bu yeter şart söylenmeyince, iş terör merör boğuntusuna getirilince Kılıçdaroğlu’nun sıraladığı 19 gerek şart ve anlamlı sözleri de yetersizleşiyor, mantıksızlaşıyor.
“Tarihsel” CHP’yi savunanlara, kendi anlayacakları dilden şöyle diyebiliriz: Bugün PKK’ye terörist demek ile tarihinizdeki kuvayı milliye’ye terörist demek arasında bir fark yoktur! Artık bunu idrak edin. Ve bunu da ancak Kürtleri “düşman” görmediğiniz takdirde idrak edebilirsiniz. Çünkü Kürtler PKK’yi böyle görmüyor ve üstelik Türklerin önemli bir kesimi de bu algıdan uzaklaşıyor.

(“CHP’yi boş verin” diyenlere de şöyle diyebiliriz: “111 imzalı bildiri”, işte o “yeter şartı” da söylüyor ve imzacılar arasında en az 35 CHP’li var. Şimdi sırf CHP’li diye bunları da mı “faşist” sayacağız!)
Üstelik… Kürt siyasi hareketinin taleplerinde CHP’nin kırmızıçizgilerinin çoğu ihlal edilmiyor. Kürt siyasetçiler ne diyor? Ayrı devlet istemiyoruz, RTE’nin dayattığı türden bir başkanlık rejimine alet olmayacağız, bütün Türkiye için demokrasi istiyoruz. Ve unutmayın ki CHP’nin 19 demokrasi maddesine mecliste destek verebilecek tek parti BDP.
Ama 19 kere demokrasi vaat eden Kılıçdaroğlu hâlâ Kürt kimliği, anadilde eğitim gibi kolektif hakların “ayrışma” getireceği görüşünü tekrarlıyor ve sadece “bireysel hak ve özgürlüklerin geliştirilmesinden yanayız” diyor. Mantıklı mı?

CHP’nin Kürtçe eğitime itirazı artık kahvehane argümanıyla bile çürütülebilir: İyi de kardeşim, bu ülkede İngilizce tedrisat yapan onlarca kolej var, bırakın Kürtçe eğitim veren devlet kolejleri, mektepleri de olsun!

Kılıçdaroğlu’nun Kürt sorunuyla ilgili Ortadoğu bağlamında dile getirdiği kaygılara gelince… Elbette Reyhanlı’daki son katliam da gösterdi ki, diplomasinin bombalı katliamlarla yapıldığı Ortadoğu coğrafyasında barış süreci ve bu sürecin dayandığı faktörler çok değişken. Sadece ABD bir aktör ve faktör olarak sabit. Dünün “kardeşim Esad”ı bugün “hain Eset” oluverirken daha dün kavga eden Maliki ile Barzani (ABD eliyle) uzlaşabiliyor ve böylece RTE’nin petrol hevesinin kursağında kalma ihtimali artıyor, filan…

Yani “artık ok yaydan çıktı hedefine gidiyor” diye bir durum yok! Yaşanılan süreç aktörleri aşan güçteki faktörlerin (olguların, mücadelelerin) etkileşimiyle gelişecek, aktörlerin iradesi ve niyeti bu faktörlerin etkisini artıracak ya da azaltacak. Ve bakalım elinde yarım bardak suyla duran CHP nasıl bir aktör ya da faktör olacak…

(Birgün)

 

Melih Pekdemir | Tüm Yazıları
Hits: 1164