Elsa Türkiye

HUKUK POLİTİKASI

Bir hukukçu eğitimi programı, “Elsa Türkiye Ord. Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu Kurgusal Duruşma Yarışması” adını taşıyor yıllardan beri. Yenilerde Özel Hukuk alanındaki bu etkinliğe Kamu Hukuku alanını da eklemişler ve “Mahmut Esat Bozkurt” adını vermişler. Yarışmalar, hukuk fakültelerinden gelen çalışma gruplarının davalı ve davacı konumlarında birbirleriyle çekişmeleri üzerine kurulu. Bir hakemler kurulu kazanan tarafı belirliyor.

Elsa Türkiye

İlkönce, fakülte dekanlarının seçtiği öğrencilerle bir çalıştırıcı kendilerine gönderilen “olay” üzerine çalışmaya başlıyor. Çalışma bütünüyle pozitif hukuk zemininde cereyan ediyor. Pozitif hukuku aşan bir eleştiri, irdeleme, değerlendirme, felsefi bir duruş istenmiyor. At gözlüğünün birinci kapağı böylelikle takılmış oluyor.

Daha vahimi, bu gruplardan, verilen olayı hem davalı hem de davacı olarak savunmaya hazır olmalarının istenmesi… Hangi tarafı savunacaklarını duruşma günü gelince kura ile öğreniyorlar. Bununla at gözlüğünün ikinci kapağı da yerini buluyor. Son aşamada öncekinde davacı iseler davalı, davalı iseler davacı olarak, tüm savunduklarının tersini savunmak görevi veriliyor. Bunu da başardıklarında işleri bitiyor. Bu programları onaylayan, yürüten kurumlar ve kişiler hukukçunun böyle yetişeceğini düşünüyorlar.

Öğrencisi olmaktan kıvanç duyduğum, kendisinden pek çok şey öğrendiğim değerli Hocam Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’nun, yaşasaydı adının böylesine bir hukukçu köreltme etkinliğinde kullanılmasına sevinemeyeceğini biliyorum.

Bu programla öğrenciye deniyor ki, kimi, neyi haklı bulursan bul, önemli değil. Sen her şeyi, herkesi savunmaya hazırla kendini. Önceki davada dediklerinin aksini sonrakinde aynı güçle ileri sürebilmelisin. Bunu da kazandığında, için rahat olsun. Buna profesyonel olmak denir. Ne uğruna mı? Hakikat, adalet uğruna olmadığı belli. Onlara inanman gerekir, savunabilmen için.

İnanmadan savunuyorsan, savunduğun ne uğrunadır? Kim bilemez bunu? Paradır, undur, unvandır, maldır, mülktür, iktidardır ama hakikat ve adalet asla değildir. Sen renksiz, kokusuz, saydam ol. Geçirgen, taşıyıcı ol. Kendinin kullanılmasına izin ver, buna en uygun koşullarda ve özelliklerde olduğunu kanıtla. Sen asla kendin olma. Vicdanına sorma hiçbir şeyi. Onun cılız sesini duymamayı da tez elden öğrensen iyi olur. Bu yarışmada kura ile, katılmadığın bir savı savunmak düşmüşse payına, gözünü kırpmadan yap ve aslında haklı bulduğun karşısavı çürütmeyi başar.

Başarıyla yürüdüğün bu yolda çürüttüğün o inançlarını bu kez canlandırmayı görev olarak alacaksın. Fakat sen onları kazandırmayı nihayet inandığın için değil, beklendiği için bir “görev bilinci”yle hedefine koyacaksın. Çürüttüğüne, hiç çürütmemişsin gibi yeniden sarılamazsın. Tüm aşamaları başardığında inançsız bırakıldığını, artık asla inanamayacağını birden görüvereceksin. Kim çekecek seni yukarıya?

Diyecekler ki, bu yolla öğrenci nesnel olmayı, yansız olmayı, bir diğerinin yerine geçerek empati geliştirmeyi öğreniyor. Pozitif hukuku her yönüyle didik didik ediyor. Hukukçu böyle eğitilir… Ne acı veren yalanlardır bunlar!

Oysa tüm bunları bize yalnızca vicdanımız öğretebilir. Öğrencilere vicdanlarının sesini dile getirmeyi yasaklayan bu bilgiçler onların bu becerileri böylelikle daha iyi kazandıklarını kanıtlamalılar. Vicdanımız, ne pahasına olursa olsun inandığımız yerde durmamızı ister. Sonradan yanlış olduğunu gördüğümüz şeyler uğruna savaşmış olmak bile, bilerek yanlış şeyleri savunmaktan daha kötü değildir. Aslında kötü değildir. Çok ağır gelse de, yanılmış olmanın hüznü ve üzüntüsünden başka bir yükü yoktur.

Ama öğrencilere, “inanmasanız da, gidin o yerde durun, bunun pişkinliğini öğrenin, ayakta kalmayı öğrenin, hayat mücadelesinde hak güçlünündür. Çünkü güçlü haklıdır. Gücünüzü gösterin” demenin adalet ve hakikate göre yargılayan vicdanları karşısında onları ne denli küçük düşürdüğünü bu işgüzarlar bilemiyorlar mı? Yarışmaya katılan bir öğrencimin dediği gibi, karşı tarafın açıklarını yakalamayı öğrendikleri ama belli. Bunun ne soylu bir empati olduğunu da ileri sürerler mi? Hukuk önce başkalarının haklarıdır.

(Cumhuriyet Bilim Teknik 12 Şubat 2010)

Prof. Dr. Hayrettin ÖKÇESİZ | Tüm Yazıları
Hits: 12043