Görenek Yoksunluğu

~ 01.05.2013, Mine KIRIKKANAT ~

Halkları, gelenekler ve görenekler eğitir. İnsanlar, doğdukları ortama yerleşik davranış ve görüntüleri benimseyerek uyum sağlar, toplumsal bir kültür oluştururlar. 
Ne var ki Türkiye’de yaşayan değişik etnisiteleri aynı halk yapan özellik, hepsinin gelmiş geçmiş davranış biçimlerine çağdışı olanlar dahil sıkı sıkıya bağlı kalırken; hiçbir etnisitenin görsel kalıtım edinememesi, toplumsal düzeyde bir göz zevki geliştirememesidir. 
Bu saptama doğru değilse, yüzyılların güzellik imbiğinden süzülüp gelen geleneksel mimari yapıtlarının yanına bunca çirkin ve kişiliksiz binalar dikilir miydi? Yurt çapında bir görgüsüzlük, zevksizlik, hatta pespaye bir tekdüzen içinde, çapaçulluk yarışında boğulur muydu İstanbul, Ankara ve istisnasız tüm kentlerimiz?

 

***

Antalya, doğanın özene bezene yarattığı bir dünya cenneti. Bizden önceki uygarlıklar, bu cennetin değerini bilmiş oldukları içindir ki, doğal değerlerine uyum içinde ekledikleri mimari anıtlar ve kentsel kalıtlarla, günümüze eşsiz güzellikte bir mekân bırakmışlar.
Ama yerleşim bölgesi olarak Antalya’nın bugünkü merkezinde, mimari bütünlük açısından bir değer ifade ve güzel sıfatını hak eden biricik semti, Kaleiçi diye adlandırılan bölgedeki eski kent, o kadar. 
Antalya, yüzlerce insan kuşağına bir dünya cennetinin nimetlerini sunmuş, ama bu insanlar 20. yüzyıla kadar buralarda yaşayan hemcinslerinin Kaleiçi’nde çevrenin dokusuna, sıcağına soğuğuna, rüzgârına yağmuruna uygun kurdukları evlere, yaşam alanlarına bakmışlar, bakmışlar, bakmışlar... Gidip yanına en güdük, en kaba, en çirkin, en zevksiz binaları kurmuşlar. İki yüzyıldır gözlerinin önünde duran mükemmelliği görmemişler ya da gördüklerinden hiçbir şey öğrenmemişler. 

 

***

Ben Antalya’yı bilmez, doğal güzelliklerinin sürüme dayalı çok yanlış bir turizm politikasına ve mimari özelliklerinin nasıl bir zevksizlik katliamına kurban edildiğini uzaktan izler, fazlasını da merak etmezdim. 
Antalya’ya ilgim, CHP’li Büyükşehir Belediye Başkanı 
Mustafa Akaydın’a duyduğum saygıyla başladı. Önce Antalya’nın organ naklinde dünya çapında bir tıp merkezi haline gelmesindeki emeğine saygı duydum. Sonra belediye başkanlığı sürecinde söyledikleriyle yaptıkları arasındaki uyumu takdir ettim, sonunda da insan olarak çok sevdim, başarıyı alçakgönüllülükle buluşturan kişiliğine hayran kaldım. 
Özellikle Türkiye’de, hem başarılı hem de alçakgönüllü olabilen insan bulmak zor. Ülkesine çok yanlış ve zararlı işler yaparak zenginleşme başarısını gösteren kişilerin istisnasız hepsi, zaten megaloman. Çok doğru ve yararlı işler yapan dürüst başarılılar arasında bile megaloman olmayan, gerçekten az. Prof. Dr. Mustafa Akaydın, işte bu az sayıdaki değerlerimizden biri, hem başaran, hem de üstünlük taslamayan bir dürüst insan.

 

***

Türkiye’de çok kişi, Mustafa Akaydın’ın uluslararası çapta bir organ nakil ve meme cerrahı olduğunu; 1980’de öğretim elemanı olarak girip 2008’de rektör olarak ayrıldığı Akdeniz Üniversitesi’nin ve Tıp Fakültesi’nin gelişimine büyük çaba harcadığını, bugün organ naklinde çığır açan genç doktorlarımızın hocası olduğunu bilmiyor. Belki de Mustafa Akaydın’ı, hem rasyonel anlamda bilimsel düşünen bir belediye başkanı, hem de vicdanlı kılan özellik, insan yaşamının ta kendisi demek olan hekimlik mesleğinden geliyor. 
Mustafa Akaydın, Antalya’da kendisinden önceki belediyelerin günü geçiştirmeye odaklı ve ranta dayalı plansız, altyapısız, anarşik gelişme (urlaşma!) politikasını değiştirmeye çalışıyor. Yemlenmeye alışık çevreler, elbette yolsuzluktan sağladıkları rant musluğunun kapatılmasından rahatsız. Ama CHP’li başkan, halkın yararına o kadar çok ve doğru iş çıkarmış ki, Büyükşehir Belediyesi’ne yeniden başkan seçilse de seçilmese de Antalya, ona şimdiden bir kitap dolusu hizmet borçlu. 
Dürüst aydınların da başarılı olabileceğini görmek isteyenler, Antalya’nın CHP’li belediye başkanı Prof. Dr. Mustafa Akaydın’ın
 “Oyumla Onurumla 4 Yıl” başlığını taşıyan hizmet bilançosuna bir göz atsınlar! 

G NOKTASI

Mustafa Akaydın zamanında yaratılan Antalya Televizyon Ödülleri, dünyanın sayılı sinema festivalleri arasına giren Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin yanına çok yakışan bir girişim oldu. Geçen hafta dördüncüsü yapılan bu genç festivale ben de katıldım. Organizasyon, her yönüyle kusursuz, ödül gecesi görkemliydi. Ne var ki ödüller verile verile, tören de sıkıla bunala bitmek bilmiyor. Dünyada 34 dalda ödül dağıtılan bir başka TV festivali daha yok! Ödül kategorilerini en fazla 20 ile sınırlamak şart. Yoksa bu festival bir kalite markası olamaz, ödül almanın da bir anlamı kalmaz. 

“Karanlığa küfredeceğine, bir mum yak.”

ÇİN ATASÖZÜ

 

1 Mayıs 2013 - Cumhuriyet

Mine KIRIKKANAT | Tüm Yazıları
Hits: 1857