Dünyada bugün aşağı yukarı 2,2 milyar Hıristiyan ve 1,6 milyar Müslüman var. Bunlar toplam gezegen nüfusunun %32 ve %23’üne denk düşüyor. Ayrıca gezegenimizde 1 milyar (%15) Hindu ve yarım milyar (%7-8) da Budist yaşıyor. “Tanrı yoktur” diyen ateistlerin ve ”kuşkucuyum, hiçbir dine inanmıyorum” diyen agnostiklerin toplamı ise 1,1 milyar; yani dünya nüfusunun %16 kadarı ve nicelik olarak üçüncü sırada yer alan insan grubunu oluşturuyor. İşte bu topluluk, ülkemizde aşağılanan ve bir tür “küfür” gibi algılanan görüşün sahibi olan kitle.
İnanç sahiplerinin ve inançsızların gezegen yüzeyinde dağılımı ilginç ipuçları veriyor. İnsanlar,
A) “inançlılar”;
B) bir üst gücün varlığını yadsımayan ama herhangi bir dine inanmayan “agnostikler”;
C) inançsız ve dinsizler; “ateistler”
olarak üç gruba ayrıldığında, Eurobarometer 2005 araştırmasına göre, -(%) cinsinden- şu bulgular elde ediliyor:
A B C
İsveç 23 53 23
Danimarka 31 49 19
Norveç 32 47 17
Hollanda 34 37 27
Fransa 34 27 33
Büyük Britanya 38 40 20
İspanya 59 21 18
İtalya 74 16 6
Yunanistan 81 16 3
…
Türkiye 95 3 1
Almanya ile ilgili güvenilir veriler elde edilemediğinden bulgu sunamayan bu AB araştırmasına göre –B ve C kategorisi toplamı olarak sayılan- bir inanca bağlı olmayan kuşkucular ve inançsızlar ya da dinsizler toplamı, Kuzey Avrupa ülkelerinde %60-80 dolayında iken, Güney Avrupa’da %20-40’lara iniyor. Türkiye bu arada bir rekor sahibi; inançlı olmayanlar % 4’ü aşmıyor.
Avrupa’nın dışına göz atıldığında, en çok sayıda “inançsız” yurttaş barındıran ülkelerin başında Japonya geliyor. Oran, değişik araştırmalara göre çok farklılık gösteriyor; ancak %50’nin altına düşmüyor. Bu oran Rusya’da da yine değişik araştırmalara göre %30-50 arası değişiyor. Çin’de ise inançsız yurttaş oranı, 2012’de, %42 olarak bulunmuş. ABD halkı nispeten dindar; ama gittikçe dinsizleşiyor. 1965’de %8 olan “dinsiz” oranı, 2012’de %16’ya ulaşıyor.
Bütün bu verilerden çıkarılabilecek önemli sonuçlar var. Din, Schopenhauer’in deyişiyle “halk metafiziği” ve de kimi toplum kesimleri için bir tür ruhsal gereksinim. Ancak saptanan o ki, refah düzeyi, dogmanın kamu yaşamına girmesine izin verilmeyen ülkelerde yüksek. Daha somut deyişle, gelir düzeyi ve eğitim düzeyi; toplumun inanç düzeyiyle ters orantılı. Sosyal güvenlik ve kişisel güvence arttıkça dine bağlılık azalıyor; bu etkenlerle ilintili olarak da suç oranı düşüyor.
Dünya geneline ilişkin bir başka saptama da, yaş ile inançsızlığın ters orantıda olması; yani gençlerin dine daha az bağlı olması. Bu da, toplumların genel olarak gittikçe daha az inançlı olmaya yönelmesini açıklıyor. Ancak yukarıdaki saptamalar gezegenin bütünüyle ilgili. Dinsellik ve inanç, genelde gerilerken belirli bölgelerde ilerliyor. Bunlar; Afrika, Ortadoğu, Asya’nın bir kesimi ve Güney Amerika. Afrika ve Ortadoğu’da İslam’ın alan kazanması gözle görülür bir gerçek. Bu olgu, -ayrı bir araştırma konusu olmakla birlikte- İslam’ın Hıristiyan Batı’ya tepki olarak siyasallaşması ve ilgili toplumların gelir ve eğitim düzeyinin düşüklüğü ile açıklanabilir.