Anlamını kaybeden üniversite

~ 20.04.2013, Kemal İNAL ~

Son günlerde, Dicle Üniversitesinde başlayan ve diğer üniversitelere sıçrayan öğrenci olayları, öğrenciler arası ideolojik mücadele olmaktan çıkıp, bir barbarlık gösterisine dönüşmüş durumda. Hizbullahçı, kimi İslamcı ve Ülkücü öğrencilerin üzerlerinde yakalanan bıçak, satır, demir, sopa ve tabanca gibi silahlar, aslında üniversitenin bir bilim-öğretim kurumu olmaktan çıkıp hızla bir savaş alanına dönüştüğünün göstergeleri. Neden böyleyiz, niye gençler kampüslere bir öğrenci gibi değil de barbar bir savaşçı tutumuyla giriyorlar?

Üniversitelerin kötü yönetilmesi, akademik kadronun çok sayıdaki sorunu ve memnuniyetsizliği, bilimsel eğitimin gerileyişi, öğretimin her aşamasının paralı hale sokulması, partizan idare tarzı ve liyakat sistemine uymayan bir personel politikasının öğrenci olayları üzerinde hiçbir etkisi olmadığı iddia edilemez. Bugün birçok üniversite kurtarılmış birer bölge gibi. Kurtaranlar neyi kimden kurtardıklarının bilincinde mi acaba? Gerçekten bir kurtarma olayı var mı?

Eğitim sistemimiz son on yıldır yoğun bir reform dalgası altında kaldı. Ama reformların ağırlıklı mantığı, demokratik-sosyal değerlerden ziyade ekonomik mantık üzerine temellendi. Öğrenciler arasında demokrasiyi, paylaşımı, dayanışmayı güçlendirecek bir reform politikası uygulanmadı. Kampüslerdeki öğrenci kitlesinin büyük bir kısmı kendi haline bırakıldı; onlara sadece kendilerini kurtarabilecek bir yol-yöntem izlemeleri önerildi. Gelecek kaygısıyla hareket eden öğrenciler, bilgi edinme sürecine, toplumsal bir varlık olma adına değil, kendini kurtarma saikiyle girdiler. Ama ne doğru düzgün bilgi edinebildiler ne de insana yaraşır şekilde toplumsallaşabildiler. Aşırı politikleşen öğrenciler ise, kendi aralarında küçük topluluklar oluşturdular ama bu tür örgütlenme de onları, geniş öğrenci kitlesinden uzaklaştırdı, onlara yabancılaştırdı. Bugün artık kampüslerde birbirine taban tabana zıt öğrenci toplulukları belirdi kültürel-siyasal olarak. Kimi öğrenciler kendilerini, içinden geldikleri kültürün de etkisiyle şiddet diliyle ifade etmeyi tek çıkar yol olarak gördüler. Özellikle sağcı denilen öğrenci tipi, polis, jandarma ve MİT’in de gücünü arkasına alarak diğer tüm öğrenci kitlesi üzerinde terör estirdi.

Satırlı sağcı öğrenci, üniversitenin anlamını kaybettiği noktadır. Bu tip öğrencinin bırakın eğitimle ilgisini, insanlıkla bir ilişkisini bile kurmak mümkün değil. Fikirlerinin güçsüzlüğünün verdiği öfkeyle silaha sarılan öğrenci tipi için üniversite, öncelikle bir kendinden farklı olanı yok etme alanı. Disiplin kurulları, cezalar, yasaklar, okuldan atma veya uzaklaştırmalar; 1980’den bu yana otoriter üniversite modelinin meyveleri. Küçük İskender adlı şairin bir dizesi ne kadar da anlamlı: “unutma sevgilim, meyve vermeyen tek ağaç darağacıdır”.  Üniversitenin verdiği meyve, eli satırlı sağcı öğrenciyse, bu ağaca artık ne demeli, bilmiyorum.

Öğretim üyeleri kendilerinin bir torna tezgâhı ustası olmadıklarını söylerler ama her sene de gelen ağaç kalitesinin düştüğünden yakınırlar. Öğrenciyi yontulacak ağaç gibi gören kafa, Evren ve Doğramacı’nın eseri. Bugün kışla tipi üniversite modelinin en bariz göstergesi, seçimlerde seçmenlerinin (öğretim üyeleri) önünde düğme ilikleyen ama rektör olduktan sonra oy alamadıklarından hesap soran otoriter rektörlerdir. Balık baştan kokarmış. Üniversiteleri yönetenler, demokrasiye küfrettikçe eli satırlı sağcı öğrenci sayısında patlama yaşanıyor.                 

Üniversitede bilim ve demokrasi varsa, satır olmaz. Eli silahlı öğrenci, özel güvenlik, sivil polisler, jandarma, çevik kuvvet… Bunlar artık üniversitelerin bileşenlerinden biri oldu. Kışla tipi üniversite modelinin tam anlamıyla gerçekleştiğinin işaretleri bunlar. Bir Batı üniversitesinde bunların hiçbirini göremezsiniz; orada da az-çok faşizm vardır ama üniversitenin gerçek özneleri/sahipleri (akademisyen, öğrenci, idari personel) bilim ve demokrasinin değerini içselleştirdikleri için sonuna değin savunmaya geçerler. Bir düşünün medya önünde öğrencisini aşağılayan bir rektör, zamanında eğitimci payesi almış, profesör olmuş ve yönetici yapılıp öğrencinin karşısına çıkarılmıştır. Böyle bir rektör tipine böyle eli satırlı sağcı öğrenci çok yakışıyor.

Üniversitenin gerçek anlamı nedir? Üniversite havası, özgürlük kokmalıdır ama bizde her türlü baskının mekânıdır üniversite. Öğrencilerin kafalarını sefil düşüncelerle doldurup onları satırla kampüslere gönderen faşist politikacılar elbette sorumlunun ta kendisidirler. Üniversiteleri barbarlık mekânına çeviren bu zihniyetle hesaplaşılmadığı sürece, üniversite gerçek anlamından yoksun bir şekilde yaşamaya devam edecektir. Elbette buna yaşamak, yaşayan şeye de üniversite denilebilirse?! 

(Birgün)

Kemal İNAL | Tüm Yazıları
Hits: 1215