KARA KÖMÜRDEN ACI TÜTÜNE

Maden işçilerinin “3 Ocak Genel Direnişi”ni; doksan bin işçinin bir zamanlar Ankara’ya titreten yürüyüşünü anımsıyorum. 30-31 Ekim 1990 tarihinde Türk- İş Olağanüstü Başkanlar Kurulu aşağıdaki nedenlerle genel eylem kararı almıştı:

“1) Başta Anayasa olmak üzere, çalışma hayatını ilgilendiren yasalarla temel hak ve özgürlükleri engelleyen öteki antidemokratik hükümlerin bugüne kadar düzeltilmemesi;

2) vurguncularla fırsatçılara olanak tanıyan başıboş piyasa düzeni ve enflasyondan kaynaklanan hayat pahalılığının geniş halk kitlelerini ezmesi;

3) büyük çaplı bütçe açıklarının, işçi ve memur ücretlerine konulan ağır vergi ve fonlarla karşılama yoluna gidilmesi;

4) devlet memurlarına verilen komik zamlarla mağduriyetlerinin artırılarak sürdürülmesi;

5) laik cumhuriyet ilkelerinden ödün verici tarzdaki düşünce ve uygulamalara karşı çıkılmaması;

6) 120 milyar liraya ulaşan işçi alacaklarının, borçlu belediyeler tarafından halen ödenmemiş olması;

7) yüksek kazanç ve rant sahiplerine tanınan imkânların artırılması, vergi kaçaklarının önlenememesi;

8 ) bugüne kadar yaptığımız iyi niyetli uyarıların dikkate alınmaması;

9) özellikle 12 Eylül ortamının getirdiği yasak ve kısıtlamaları, yönetimde kurumlaştırmaya çalışan bugünkü iktidarla diyalog yoluyla sorunların çözülemeyeceği görüşünde birleşen Türk İş Başkanlar Kurulu, bu olumsuzluklar karşısında, genel eylem uygulamasına oybirliği ile karar vermiştir”.

3 Ocak’a katılım, tüm sendikaların ortalamasına göre % 80 oranında gerçekleşmişti. Eylem sendikalar dışında diğer işçiler, memurlar, muhalefet partileri, meslek odalarıyla demokratik kuruluşlar tarafından da desteklenmişti. Eylem boyunca şiddete başvurulmamıştı. (H.Ökçesiz, Sivil İtaatsizlik, 3.baskı, İstanbul 2001, s.74)

Bugünlerde Tekel işçileri tek yumruk, Ankara’ya yürüyor. Ama koşullar öncekilerinkinden daha ağır. Otuz yıl öncesinden tezgahlanan oyun bugün direnenleri her alanda çil yavrusu gibi dağıtacak bir etkiye ulaşmak üzere. Tekel işçileri birkaç bin yoldaşıyla cılız sesini duyurmaya çalışıyor. Sendikaların ne eski gücü, ne eskisi kadar üyesi kaldı. Sözde solcu kimi enteller de, sağda solda, işçi olmanın bilinçli olmayı kendiliğinden gerektirmediğini, siyaseti artık işçi sınıfı kavramını telaffuz etmeksizin yapmak gerektiğini, kuracakları bir sol partinin bu gerçeği öne çıkaracağını vs.’yi. söyleyerek ahkam kesiyorlar. Televizyon ekranlarında, zavallı Tekel işçilerinin bir ezeli çelişkiyi, ağızlarında zor dönen dilleriyle, gırtlaklarını yırtarcasına anlatmaya çalıştıklarını görüyorum. Sonunda hep “ölmek var, dönmek yok” diyorlar. Onlar kalem ustası değil, laf ustası değil, dönek değil, korkak değil, işte bu kadarını söyleyip, yaşamlarını koyuyorlar ortaya. Bu yoksul, işsiz insanları bu buruk sözleri söylemek zorunda bırakan bir siyaset, iktidar çarkı bu ülkeye reva mı?

Tekgıda-İş Sendikası Başkanlar Kurulu, Tekel işçilerinin 6.1.2010 günü yaptıkları referandum sonuçlarını değerlendiren basın açıklamasında şunları da söylüyor: “Çünkü tekel işçisi haklı. Kölelik düzeni insan onuruna aykırı olduğu için haklı. Yasalar ve kurallar gereği haklı. Bu ülkenin yurttaşı olarak, emekçisi olarak adalet istediği için haklı. Savunmasız, örgütsüz bırakılmayı reddettiği için haklı. Önce işsiz bırakılıp, sonra da boş oturmakla suçlandığı için haklı. Yıllarca harcadığı emeğe yapılan büyük nankörlüğü kabul etmediği için haklı.”“(…) buradan, çalışma hakları ellerinden alınan, işten atılan, işsizlik pençesinde kıvranan, kölelik ücretine mahkum edilen tüm emekçileri, kepenkleri kapatılan ve kapatılmaya çalışılan eczacıları, esnafı, başta Türk-İş’e bağlı işçi sendikaları olmak üzere, DİSK, KESK, KAMU-SEN, TEB, TMMOB, TTB, TBB ve emeğin hakkına sahip çıkan tüm siyasi parti ve sivil toplum kuruluşlarını, 14 Ocak’taki büyük buluşmada birlikte olmaya ve bizimle kalmaya çağırıyoruz.

” Tüm işçi, emekçi sendikalarının başkanları niye bu bildirileri hep bir ağızdan yeniden okuyamaz? Ne denli vahim koşullarda bulunduğumuzu kamuoyuna niçin daha gür bir sesle duyurmazlar? Ülkeye niçin daha açık sözlerle sahip çıkmazlar? Herkes işçiden, işçi kendinden korkar mı olsun? İşçi neyi yanlış yapıyor da, bu eylemini yanlış yapsın? Ona neyi sordular da, o yanılttı? Ama o hiç sormadı gereğince. Şimdi soruyor. Kömür kara, tütün acı. Bu yazgı değil.

Prof. Dr. Hayrettin ÖKÇESİZ | Tüm Yazıları
Hits: 4794