Cumhuriyet'i Cemaatle Kurtarmak?

~ 18.03.2013, Fatih YAŞLI ~

İktidarın yeni rejimi kurarken önüne çıkabilecek engelleri mahkeme salonlarında aştığını biliyoruz. Yıllardır süren davaların hepsi hukuki değil siyasi davalardı ve amaç muhalifleri tasfiyeydi. Buna büyük ölçüde ulaşılmış olduğunu söyleyebiliriz.

Yeni rejime muhalif olabilecek unsurlar etkisizleştirildikten ve kurumlar ele geçirilip dönüştürüldükten sonra sıranın rejimi anayasal bir statüye kavuşturmaya gelmesi kaçınılmazdı. Bu noktada devreye Türk sağının en büyük hayali olan başkanlık sistemine dair tartışmalar sokuldu ve yeni rejimin “Türk tipi başkanlık sistemi” olarak şekilleneceği anlaşıldı.

Artık şunu söylemek mümkün görünüyor: Türkiye’de “davalar dönemi” kapanırken, “anayasa dönemi” olarak adlandırabileceğimiz bir dönem açılıyor.

Bu, davaların hemen biteceği ya da cezaevlerinin hemen boşalacağı gibi bir anlama gelmiyor; siyasetin ana eksenini artık bu davaların değil anayasa tartışmalarının belirleyeceği anlamına geliyor.

“Anayasa dönemi” olarak adlandırdığımız yeni döneme,  kaçınılmaz olarak kimi ittifak iddialarıyla da girildi; bu iddialardan üzerinde en çok durulanı ve tartışılanı ise, bilindiği üzere AKP-BDP ittifakı.

Bu iddiaya göre, yeni anayasada Kürt sorununun çözümüne dair kimi maddelerin yer alması karşılığında Kürt siyaseti yapılacak bir referandumda AKP’nin başkanlık sistemine destek verecek ve Türkiye’de rejim değişikliğinin son aşaması da hayata geçirilmiş olacak.

AKP ile BDP arasında böyle bir ittifak kurulma ihtimaline, AKP’nin gizli koalisyon ortağı Cemaatle yaşadığı kavga eklendiğinde, CHP’de de buradan yola çıkarak “Cemaatle bir ittifak mümkün mü” sorusunun sorulmaya başlandığı görülebiliyor.

Bir grup CHP’li vekilin ABD’de Cemaatin düzenlediği bir etkinliğe Cemaatin sponsorluğunda gitmesi ve Baykal’ın Fas’taki bir Cemaat okulunu ziyaret edip okula övgüler yağdırması, bir arayışın ilk işaretleri olarak karşımıza çıkıyor.

Peki bu noktada, böylesi bir ittifak arayışını “Türkiye’nin diktatoryal bir rejime doğru gitmesini ve bölünmesini engellemek adına yapılıyor” diyerek meşrulaştırabilir, haklı görebilir miyiz?

Bu sorunun yanıtı çok açık ve net bir şekilde “hayır” olarak verilmelidir,  meşru, haklı ve de akıllıca bir arayış yoktur ortada.

Öncelikle şunu söylemek gerekir: Kürt siyasetinin başkanlık sistemine kayıtsız şartsız destek vereceğine ve anayasal diktatörlüğe “evet” diyeceğine dair kesinleşmiş bir durum bulunmamaktadır. BDP, en son Gültan Kışanak’ın “demokratik bir yaklaşımı, karakteri ve felsefesi olmayan bir anayasaya ‘evet’ demeyiz” açıklamasında görülebileceği üzere, bu sürece mesafeli davranmaya devam etmektedir.

Dolayısıyla AKP ile Kürt siyaseti anlaşmış, her şey olup bitmiş, başka seçenek ve alternatif kalmamış gibi gidip Cemaat’in kapısını çalmanın bir anlamının olmadığını söyleyebiliriz.

İkinci ve daha önemli olan ise şudur: AKP, Kürt siyasetiyle anlaşsa bile, başkanlık sistemini engellemek adına Cemaat’le bir ittifak içerisine girmek, CHP’nin kendisine ve daha da önemlisi Cumhuriyet’e yapabileceği en büyük ihanet olacaktır.

Çünkü Cumhuriyet’in çökertilmesinde, ülkenin gericileştirilmesinde ve emperyalizme göbekten bağlanmasında çok önemli roller oynamış bir yapılanmayla, Cumhuriyet’i kurtarmak adına ittifaka gitmek sadece akılsızlık değil, ihanet olarak da görülmelidir. 

CHP’nin de Cumhuriyet’in de kurtuluş yolu ancak her ikisinin de yüzünü sola dönmesinden, emekçilerle, yoksullarla, kadınlarla, Kürtlerle, Alevilerle buluşmasından geçmektedir; Cemaatle buluşmasından değil!

(Yurt Gazetesi)

Fatih YAŞLI | Tüm Yazıları
Hits: 1586