Alevileri sağcılaştırma çağrısı mı, Cemevi istismarı mı?

~ 26.02.2013, Turan ESER ~

AKP Ankara Milletvekili Haluk Özdalga'nın "Köyden kente geçen Alevilerin sorunları var. Bunlar farklı grupların kontrolüne girebiliyor ve etkilenebiliyorlar. Onların İslam'dan kopuş riski var. Bunun önüne geçmek için cemevlerinin ibadet yeri olarak tanınması gerekir" önermesine karşılık Başbakan Erdoğan "İslam'da ibadet yeri camidir. Cemevleri kültürel mekânlardır" diyerek, Osmanlı Şeyhülislamlarının ve Cumhuriyetin resmi görüşlerini harmanlayarak ezberlenmiş cevabını verdi.

Basında bu tartışmanın ele alınması sadece Başbakanın “Cemevleri ibadet yeri değildir” ifade üzerinden sürdürülmektedir.  Oysa “Aleviler farklı grupların kontrolüne girebiliyor ve İslam'dan kopuş riski var” değerlendirmesi de tartışmaya değer ve zorunludur.

Alevileri Sağcılaştıralım, İslamizasyonu Sağlayalım Projesi

Alevilerin “farklı grupların kontrolüne girebiliyor” denilmesinden kastedilen, sosyalistler ve devrimcilerdir. Dindar ve kindar gençlik için bu gençlerin “İslamdan kopuş riski var” denilerek, Alevilerin sağcılaşmasına ve siyasal İslamcıların kontrolüne sokulması istenmektedir. Alevi öğretisinin merkezinde yer alan insan, adaletten, eşitlikten, emekten, barıştan, dayanışmadan, özgürlükten, mazlumdan ve haktan yana açıktan tutum aldığı için, bu değerlerin sağ ve İslamcı siyasette karşılığı olmadığından, Alevilerin siyasal tercihleri soldan ve devrimcilerden yanadır.

Aleviler kendilerine yönelik ayrımcılık, asimilasyon ve inkâr siyasetinin farkındadır. Türkiye’de devletin ve iktidarların Alevi siyasetini, Osmanlı ulemalarında, Kemalist elitlerden ve 12 Eylül’ün “Türk İslam Sentezci” ideolojilerinden beslendiğinin farkındadır.

Devletin kurucu teolojisi ve ideolojisi, Alevi gençleri Türk-Sünni İslam Senteziyle buluşturmak istiyor. Çünkü bu sentez sağcılığın, gericiliğin, milliyetçiliğin ve siyasal İslamcılığın adresidir. Alevileri de bu sağ sentezci grupların içine sokmak ve etkilemek için çaba sarf ediyorlar.

AKP iktidarı da Alevilerin İslamizasyonu/Sünnileştirilmesi için dindarlık ve sağcılık ekseninde sol ve sosyalist değerlere, demokrasiye, laikliğe karşı örgütlemek istiyor. Dün komünizme karşı İslamcılık mücadelenin bir parçasıyken, bugün de solu ve toplumsal muhalefeti etkisiz kılmak için, kindar ve dindar nesil projesi gündemdedir. Bu nedenle AKP Ankara Milletvekili Haluk Özdalga'nın asıl derdi, "Alevileri farklı grupların (devrimci, sol-sosyalist-YN) kontrolüne girebiliyor ve İslam'dan kopuş riski var. Bunun önüne geçmek için cemevlerinin ibadet yeri olarak tanınmak" önermesinden ibarettir. Bu açıdan Özdalga’nın Cemevi’ne ilişkin demecini bir “özgürlük” talebi olarak okuyan, dostlarımız ciddi bir yanlışa düşmektedir.

Başbakan Ebu Suud Gibi!

Başbakan Erdoğan'ın "İslam'da ibadet yeri camidir. Cemevleri kültürel mekânlardır" tanımı ile Alevilerin “ibadet yerimiz Cemevidir” tanımı taban tabana zıt. Başbakan Şer’i İslam hukukuna ve Osmanlı bakiyesinin artıkları olan Ebu Suud fetvalarına sığınarak, cemevlerine yönelik “ucubue” ve “cümbüşevi” derinliğindeki nefret ve ötekileştirici dili benimsiyor. Bu dil demokratik, laik ve insan hakları hukukunda mahkûm edilmiş sözlerdir.

Ayrıca teolojik konularda fetva makamlarının, Osmanlı dönemine göre sayıca daha da arttığına tanık oluyoruz. Dinsel ayrımcılık ve fetva kurumlarının Diyanetten, TBMM’ne, Yargı’dan, Başbakanlığa kadar uzaması, devletin karakterine ilişkin de bir tartışmayı gerekli kılıyor. Bu ise şu an konumuzun dışındadır. Kısaca Erdoğan “laik cumhuriyetin” başbakanı mı yoksa “İslam cumhuriyetinin” halifesi olarak mı açıklama yapıyor, buna karar vermek zorundadır.  Aleviler, başbakanın bu türden beyanını tanımıyor ve kelime cambazlığını yaparak, gündem saptırmaya yönelik, dinsel ayrımcılığın ve istismarın dışa vurumu olarak değerlendiriyor.

Cemevi Haktır!

Aleviler, Cemevleri’ni ibadet yeri olarak kabul etmiştir. Esas olan da bu beyanın bizzat kendisidir. Alevi inancından ibadet şekli olan Cem Erkânının gereklerinin yerine getirildiği ibadet mekânına verilen isim Cemevi’dir. Cemevleri’nin açılması, Cem Erkânı için faaliyette bulunmasına, Türkiye Cumhuriyetinin yasakçı, mezhepçi, anti laik tutumu engeldir. Oysa evrensel hukukta ve inanç özgürlüğü tanımlarında, inanç özgürlüğü bir haktır ve hiç demokratik bir toplumda engellenemez. 

Soru şu; nerenin ibadet yeri, neyin ibadet ve dinin ne olduğuna kim karar verecek? Bu sorunun cevabı basit ve evrensel bir kabuldür. AİHM’nin 9. Maddesine göre, devletin neyin din, ibadet ve ibadethane sayılacağına karar vermesinin laiklik ilkesi ile çeliştiğini ifade eder. Her inanç gurubu kendi ibadetini, ibadet yerini tanımlama hakkına sahiptir. Bu sahiplik ve hak, ne başbakana ne de ulemaya devredilmiş bir hak değildir. Ayrıca Anayasa’nın 90’ıncı maddesinin hükmü nettir; “kişi hak ve özgürlükleri konusunda bir çelişki varsa uluslararası hukuk kurallarına uyma zorunluluğu vardır”

Cemevlerinin tanınmasına ilişkin ikinci bir argüman ise “Tekke ve zaviyelerin kapatılmasına dair kanunun” gerekçe gösterilmesidir. AKP iktidarı “Tekke ve zaviyelerin kapatılmasına dair kanunu” bahane göstererek, “Aleviler de bizi desteklerse bu kanunu birlikte kaldırıp, cemevlerinin yolunu açabiliriz” türünden sinsi bir tuzakla Alevileri yanıltmayı hedefliyor.

Oysa Cemevlerinin tekke ve zaviyelerle birlikte değerlendirilmesi doğru değildir.  Anayasa’ya konulan laiklik ilkesi, sadece süs olsun diye konmadıysa,  “her dini ve inanç topluluğu ibadethanelerinde rahatça ibadetini yapabilsin” diye konmuş olmalıdır.

Oysa laikliğin sünnilik üzerinden kurumsallaşması nedeniyle, 2002/4100 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile sadece “cami, mescit, kilise, sinagog, havra ibadet yeri” olarak kabul edilmiş ve nüfusun dörtte birini oluşturan Alevilerin ibadet yeri olan cemevleri ayrımcılık nedeniyle bu kararın kapsamı dışına atılmıştır.  Kilise, sinagog, havra ise Lozan anlaşmasının bir zorunluluğu olarak bu kapsama alınmış ise de, bu dini ve inanç gruplarına yönelik ayrımcılık ve dışlama pratikleri oldukça yaygındır.

Çözüm Laikliktir!

Eşitlikten yana gerçek bir laiklik anlayışıyla, her insanın inanma ve inanmama özgürlüğünü benimseyen, güvence altına alan, devlet ve siyasi iktidarların tüm din, inanç ve mezheplere eşit mesafede bulunduğu, dinin kamu bütçesiyle finanse edilmediği, devlet işleri ile din işlerinin birbirinden ayrı tutarak, devleti dinsizleştirmeyi sağlamak en evrensel ve özgürlükçü çözümdür.

AKP hükümeti için bu sorunu çözecek adıma buradan başlamalıdır. Cemevi sorunu bir parantez açmak kadar basitken, bin bir bahaneyle Osmanlı şeyhülislamlarından da zihinsel olarak kopamadıklarının zorlu yanına işaret etmektedir. Bu nedenle AKP iktidarı insan hakları ve inanç özgürlüğü konusunda bir sınavdadır ve cevap vermelidir; Osmanlı şeyhülislamın fetvaları ile Diyanet şeyhülislamlarının görüşümü referans alınacak yoksa evrensel hukukun değerleriyle kurumsallaşmış gerçek laiklik mi?

(Birgün)

Turan ESER | Tüm Yazıları
Hits: 1833