'G' NOKTASI Yazar Namusu

~ 20.02.2013, Mine KIRIKKANAT ~

Çağdaş Türk edebiyatının kadın yazarları arasında çok iyileri de var, çok kötüleri de. Kendini eğlendirmek için yazanlar var, sıkıntısını okuyanı sıkarak pazarlayanlar var, hatta yazar gibi yapanlar var!

Ama hepimizin arasında, bir de “en büyük” var.
Elbette herkesin
“büyüğü” kendinedir, kendincedir. İşte bu anlamda benim en büyüğüm, Leylâ Erbil’dir. Dahası, yazın dünyamda beğenisini dikkate alacağım, “olmamış” demesine üzüleceğim tek edebiyatçıdır.
Yazarlık namusudur, Leylâ Erbil. Edebiyatın kadın duruşudur. Siyasal bilincidir. İnsanlık vicdanıdır.
PEN 2013 Öykü Ödülü’nü Leylâ Erbil kazandı. Uluslararası P.E.N. Kulüpleri Federasyonu Türkiye Merkezi, çok yerinde bir kararla Dünya Öykü Günü etkinliğini ona adadı. Eşsiz Leylâ Erbil, elbette ki kişiliğine yaraşır türden, tanısı konulamayan, çaresi bilinemeyen bir hastalıkla boğuşuyor, uzun süredir. 14 Şubat’ta Fransız Kültür Merkezi’nde yapılan törende, yazıya döktüğü düşünceleriyle vardı:

 

***


“1954-55 yılları olmalı. Taksim’e doğru ilerliyoruz, Galatasaray Lisesi önlerindeyiz ve Onat’la yan yana düşmüşüz, Türk edebiyatını nasıl yenileştireceğimizi tartışıyoruz. Ben, insanları anlatmakta yetersiz kalan bu dili, bu kalıpları değiştireceğimi söylüyorum. Onat’sa, ‘Ben de o dili, madrigallere dönüştüreceğim...’ diyor.
Bu ülkede düşünceyi doğrulukla açıklamak, gerçekleri ortaya dökmek, ‘kendi için varlık olma’ durumu, hayatını ortaya koymakla eşittir.
Ataerkil dünyanın kadına biçtiği rol bilinçdışı belki, ana rahminden başlayarak algılanıyor. Cinsiyet ayrımını ilkin bilinçsiz de olsa yaşıyorsunuz. Çok yakıcı bir şey, aşağılanma! Bu durumun dışına çıkma, özgürleşme, birey olma, ‘kendi için varlık’ olma şansı, çok sayıda eril kategorileri aşmaktan geçiyor.
1960’larda televizyon evlere girdiğinde biraz daha demokrattı bilgi, şimdi ise insanlar arasındaki uçurum büsbütün derinleşiyor. Neredeyse eş dili konuşamaz oluyoruz.
Medya daha da devleşip denetimsiz bir boyuta vararak, dünyamızı bir baştan bir başa, Medeia’nın alevden giysisiyle kaplayacaktır.
Önerilen ödünü; ünü, gücü, saltanatı görmezden gelebiliriz, diyor gibiyim, zaman zaman.
Bir yazar gücü ne yapsın ki! Gerçek yazar güçten de, ünden de utanır; nasıl bir dünyanın onu kendisine sunduğunun bilincindedir.

 

***


Bir yazarın yaşadıklarıyla sanatının birbirini yalancı çıkarmaması, iyi bir sanat ürününün ölçülerinden biridir. Tek ölçü olmasa da...
İnsan yaralıdır. Hasta ve deli dendiğinde içine ‘demon’ olanı da alacaktır. O vakit artık sizin bu yeni insanla ne yapacağınıza sıra gelmiştir. Yeteneğinize göre, parçalanmayı, yabancılaşmayı (cinselliği de içine alarak) kapitalizmin nesnel gerçekliğine dayanarak anlatabilmek; asıl temelde hepimizi güden ölüm korkusuyla cebelleşerek kendi dilini yaratabilmek... Yazarken asla okuyucuyu düşünmedim. Kendi dilimi, metnini yaratmaktan başka; okuru eğlendirmeyi, kaç satacağımı, beğenilip beğenilmeyeceğimi, eleştirmenlerin hoşlanacağı gibi yazmayı falan hiç düşünmedim.
Ölümler gördüm: Dostlarımın, yakınlarımın ölümlerini, halkın acılarını, işkenceye dönüşen yaşamlarını, iktidarların soysuzluklarını.
Seyretmekten tiksindiğim bir dünyayla karşı karşıya kaldım. İnsanlarda doymak bilmez morarmış bir tutku, şimdiden küçük düşmüş hırslar, tam bilemiyorum bir uzaklaşma, insanı açıklamak kolay mı!.. Gene de duramadım, yazdım. Evet, öyküler, şiirler ve roman…”*

 

***


Ömrünü yazıya adayıp da bu sözlerin iç sesiyle titremeyecek, “doğru yolda mıyım” diye sorgulamayacak biri yoktur. Sorgulamayan, zaten yazar değildir, sevgili okurlarım.
Ben çok şanslı bir yazarım. Çünkü Leylâ Erbil’in geçer not verdikleri arasındayım. 9 Aralık 2012 tarihli iletisi, diplomamdır:
“Sevgili Mine, her yazını kutlamak geliyor içimden, ama buna dayanamadım artık. Kendine ‘soylu ecdaaaat!’ ararken iyi bir tokat daha yedi. Anlamaz ki; hınç, hırs ve inat boğuyor hebennekayı. Gözlerinden öperim, özlemle.”
Çok yaşayın Leylâ Erbil!
Bu dünya sizinle daha çekilir, aziz ustam.
“Son bilinç ölüm olacağına, ölüm anındaki bilincin bilinci yazılamayacağına göre...”**
Siz tinsel gerçekliğin tam ortasındaki ölçü, kavşağın ta kendisi ve kalacak olansınız!
(*) PEN’in düzenlediği törende, Leylâ Erbil’in izniyle Sabri Kuşkonmaz’ın yazarın yapıtlarından derleyip okuduğu metinden alıntıdır.
(**) Leylâ Erbil’in romanı KALAN/İş Bankası Kültür Yayınları, 2011

YÜREKTEN SEVENLERE

Hayatlar ölümler
Acılar sevinçler
Ekmek kavgaları
Bir gün yok olur hepsi
avcumuzda sevdiğimizin gözleri
yıldızların sonsuz gölgeleri
denizler sesler umutlar
yok olmaz

yürekten sevgiler

A. KADRİ ERGİN

“Ben sadece sesli düşünüyorum, yani yazarak.”

LEYLÂ ERBİL

20 Şubat 2013 - Cumhuriyet

Mine KIRIKKANAT | Tüm Yazıları
Hits: 2214