Diktatörler önce kadın bedenine saldırır

~ 03.02.2013, Rana ULAŞ ~

Bir ülkede rejim, sağa ve totaliterleşmeye  doğru yol alıyorsa toplumu değiştirmeye, toplumun en küçük birimi olan aileden başlanır. Ailede de değişim kadından başlar. Kadına bir dönüştürücü görevi verilir.
 
Toplumsal cinsiyete dayalı anlayıs?lar üretilir. Böylece,  toplumda kadın-erkek rollerini belirleyerek  toplumsal değerler  yeniden oluşturulur. Artık neredeyse her gün gazetelerde bu tür olaylara örnekler okuyoruz. İktidar var gücüyle “kadın”la uğraşıyor, yasalar çıkarıyor. Kadını eve hapsetmenin bin bir türlü yolu aranıyor. Türbanlı olup çalışma izni verilen kadınlar geçici bir durumdalar.
 
Bu yasaların en başında da “çocuk yapmaya teşvik” yasası yer alıyor. Başbakanın üç çocuk çağrısına karşın nüfus artış hızı azalınca, çocuk yapanlara özel teşvik çalışması başladı. Türkiye’de ilk defa yaş ortalamasının 30’u geçtiğini belirten Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, çocuk yapanlara özel vergisel teşvikler üzerinde çalışacaklarını açıkladı. Örnek aldıkları da Avrupa ülkeleri. Sanki onların nüfus analizleri bizim ülkemizle aynı.
 
Totaliter rejimler, doğurganlığın önemli bir üretici güç olmasından dolayı cinselliği kontrol altına alıp militarist bir söylem geliştirirler. Örneğin, Hitler “kadınların yeri yataktır, mutfaktır, kilisedir!”, Mussolini de “evinizde oturup asker yetiştirin!” (1) diyor. Unutulmamalı ki her iki isim de totaliter ve faşist sistemlerin liderleriydi.
 
Mussoli’nin kadınlara karşı düşünceleri Journal Gazetesi muhabiri Fransız gazeteciye 12 Kasım 1922 tarihinde verdiği demeçte açıkça görülüyor; “  ...Ayrıca size itiraf edeyim ki, kadınlara oy hakkı tanımayı düşünmüyorum. Bir yararı yok bunun. Almanya’da ve İngiltere’de kadın seçmenler erkekler için oy kullanıyor. Böyle olunca, ne anladım ben bundan?...Kadınların devlet işlerine katılmaları konusundaki  kanım her türlü feminizme karşı niteliktedir.”(2)
 
Benzer bir söylemi yakında bizim ülkemizde de duyarsak hiç şaşırmayacağım. Diğer bir yasa örneği ise, TBMM'de geçen 24 Ocak'ta kabul edilen 6411 sayılı yeni Denetimli Serbestlik Yasası.  Yasa ile kadına karşı şiddet kapsamında suç işleyen ve çoğu eşini "kasten yaralama", "hakaret", "tehdit" gibi suçlardan birkaç yıl ceza alan erkekler derhal tahliye edilecek.
 
Yaşanan onca kadına karşı şiddet suçu ve kadın cinayetleri yetmedi sanırım bu ülkeye. Söz konusu erkeklere tahliye yolunun nasıl açılacağına ilişkin haber şöyle; “Kamuoyunda Anadilde savunma tasarısı olarak bilinen yasa Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda önemli değişiklikler getiriyor. Yasayla açık ceza evinde 6 ay kalma şartı 31.12.2015 tarihine kadar uygulanmayacak. Meşruten tahliyesine bir yıldan az süre kalan mahkûmlar açık cezaevinde 6 ay kalma şartı aranmaksızın tahliye edilecekler. Açık cezaevine ayrıldıktan sonra son 1 yılın denetimli serbestlik şartlarıyla toplum arasında geçirilebilmesine dönük önceki düzenlemede, 6 ay açık cezaevinde kalma şartı vardı.”
 
Ne diyeceğiz akacak kan damarda durmaz mı? Kadını dönüştürmeye çalışan zihniyet elbette erkeğe daha çok yetke verecektir. Artık, kocasından dayağını yiyen kadın dizini kırıp evde oturacak. Yasa bunu demeye getiriyor görüyorsunuz ki! Var olan hukuki şartların yetersizliği yetmemiş olacak ki yeni yasa önümüze sürüldü bile.
 
Kadınların toplum ic?indeki değişen yeri ve rolü,  bulundukları toplumun yapısını yeniden belirler. Kadın artık  orduya asker, kapitaliste işçi yetiştiren kuluçka makinası, evinin hizmetçisi ve kocasının kölesi olur. Böyle bir kadının ailesinden yetişen çocuk da ancak bu sınırlar içinde gelişir, buna gelişmek denirse tabi ki! Bu durumda üremek belki daha doğru bir tanımlama olur.
 
 
(1)Susan Alice Watkins, Feminizm, İstanbul 1996
(2)Maria Antonietta Macciocchi, Faşizmin Analizi, Payel Yayınları, İstanbul  1979

(Yurt Gazetesi)

Rana ULAŞ | Tüm Yazıları
Hits: 1298