'Faili meçhul' utanç...

~ 26.01.2013, Ertuğrul KAZANCI ~

İlerici ve toplumcu düşünce sahiplerini hedefleyen eylemlerin temelinde, ulusal aydınlanmanın yolunu kesmek vardır. Çünkü aydınlanma; halkçılığa dayalı devrimci ve bilimsel bir anlayıştır. Saydamlığı kurabilen “Kemalist” devlet dönemindeki işleyişe göz atınız. Faili meçhul bir hâl, tek gizlide kalmış cinayet var mıdır?


Bir devlet için en büyük umarsızlık, yurttaşların; genel kolluk gücüne ve adalet cihazına ait inancı tartışmasıdır. İster; çıkar amaçlı veya tepkisel ya da töre ve husumet gibi öznel dürtülerden kaynaklansın, isterse de; siyasal, sosyo-ekonomik ve kültürel alanlarda halktan yana yer alanlara yönelik toplumsal yankılı saldırılar olsun, mutlaka açığa çıkarılmalıdır. İzleme, inceleme ve soruşturmalarla yargılamalar, kamuoyuna mutlaka güven vermelidir.

İnsanların üzüldüğü, kınadığı ve çözümünü istediği ‘faili meçhul’ olaylar, Türkiye’de aşılamamıştır. Kimliği bilinmeyen kişi veya örgütlerce işlenilen suçlar ve özellikle de cinayetler, kamuoyu vicdanında onulmaz yaralar açmıştır. Öbür yandan; yeterli deliller elde edilememesine dayalı ve cezai sorumsuzluk doğuran “takipsizlik” kararları ve “zamanaşımı” öğeleri de kimi kez olumsuz yasal zeminler sağlamıştır.

İrdeleme:

Öznel nitelikli olanların ötesindeki faili meçhul saldırıların, ilerici dünya görüşüne sahip Cumhuriyetçi ve devrimci kişilere ağırlıkla yöneltildiği gerçektir. Toplumcu düşünce ve davranışlar, aydınlanma karşıtlarında kuşkular uyandırmaktadır. Çünkü bireysel kaygıların dışlandığı kamusal yararlı amaçlar, kendilerinin yaşam alanlarında yoktur. Onların kavlince toplumcu bir çırpınma içindekilere biçilen gelecek; canlarını almaktır!..

İnsanlık tarihine atılan nesnel bir bakış; sömürüye dayalı, ezici, bireyci veya zümreci tavırlı totaliterliği, halkçılığın can düşmanı olarak saptar. Hurafe ve safsataların eşlik ettiği ve fantastik motiflerin hüküm sürdüğü koşullarda, insani dirlik olamaz. Aydınlanma, karşıt eksenli egemen güçlerin yadsıdığı asli gerçektir. Çünkü aydın bir kitleyle uğraşmak zordur. Baskıcı yöntem ve karartmalar sökmez. Bağnazlığın desteğinde yol almaksa, kolaydır.

Demokratik rejimin doğal yanı, düşüncelerin kayıtsızca savunulmasıdır.“Hoşa giden veya gitmeyen’ ayırımı yapılmadan ve körlemesine ‘aykırılık’ karşıtlığına girilmeden zıtlıklara dayanıklılık gösteriliyorsa, orada demokratik olgunluk var demektir. Yoksa , insanlık onurunu hiçe sayan despot siyasetlerin dünyalarındaki yöntemlerle özgür düşünce kaynakları kurutulmaya kalkılıyorsa, çekilecek çileler çoktur.

Faili meçhul utancın bir ülkenin başına gülle gibi düşmesindeki sorumluluk, halk düşmanlarına aittir. Onlar; ayırımcı, çıkarcı ve sömürgeci odaklara bağımlıdır. Emperyalizme yaslanmış kulvarlarda, iç ve dış bağdaşıkların birlikte kotarılacak işleri arasında, faili meçhul planlamalar da önemli yer tutmaktadır. Bu nedenle devlet; ne emperyalist ve ne de onun buyruklar alan antidemokratik yandaşı olmamalıdır. Çünkü böylesi ülkelerde toplum artık zavallı bir yığın ve içinden çıkan aydınlar da saldırı tahtasıdırlar.

Acılar ve devlet:

Ülkemizde; İpekçi, Mumcu, Kışlalı, Aksoy, Üçok, Hablemitoğlu, Türkler, Dursun, Köksal, Bedri Karafakioğlu, Gaffar Okkan, Ümit Doğanay, Çetin Emeç, Doğan Öz, Bedrettin Cömert, Ahmet Özkan ve nicelerine ilişkin faili meçhuller aydınlanabildi mi? Eşref Bitlis konusu ne oldu? Cavit Orhan Tütengil’ in yargıdaki dosyası yitirilmedi mi?

Devlet; halk organizasyonudur. Eğer “ideal bir devlet” varsa, ilerici ve toplumcu ölçütlerde olması gereken kamu düzenine kastedenlerin yakasından tutar, ortaya çıkararak cezalandırır. İnsani ölçütlere dikkatli yönetimler için bile en çarpıcı olumsuzluk, ülkesindeki faili meçhulleri çözememektir. Hele devletlerin siyasal erkleri, güven vermeyen hükümetlere geçerse meçhullüklere gizemli şallar da atılabilir. Devletin ‘ceberut’ bir yönetsel eğilime düşmesi sonucunda “hukuk dışılıkla” birlikte anılması olağanlaşabilir. Felâket de budur.

Faili meçhul hâller, emperyalizmin bu ülke ve halkın işlerine karıştırılmaya başlandığı dönemlerden bu tarafa doğru gelmiştir. Suç sınırlarını aşmış özel merkezlerin, 1955’lerden sonra Türkiye’de belirmeye başlaması savları da hep gündemde değil midir?

Sonuç:

Halkçı-devrimci özgüvenle yoğrulmuş saydamlığı kurabilen “Kemalist” devlet işleyişine göz atınız. Faili meçhul bir hâl, tek gizlide kalmış cinayet var mıdır? Aydın ve demokrat bir Türkiye ancak; Atatürk ilke ve esaslarına bağlılıktan esinlenen kamu anlayışıyla özdeştir.

(Cumhuriyet Gazetesinin 24.01.2013 günlü sayısında yayımlanmıştır.)

Ertuğrul KAZANCI – Eğitimci/Hukukçu (TBB Delegesi)

Ertuğrul KAZANCI | Tüm Yazıları
Hits: 1507