Türkiye ve Irak’ın odak noktasına oturtulduğu Kürt (ve Kürdistan) meselesinin çözümü öngörüldüğü gibi, ilerlemesini sürdürmektedir.
Irak ayağı tamamen ve sağlam bir biçimde gerçekleşmiştir. Şimdi Suriye ayağı hal yoluna konmuştur. Erbil-Suriye hattına Türkiye’nin ne şekilde müdahil olacağı, yanıtı aranan sorudur.
- Ankara’nın himayesinde bir yapılanma mı?
- Diyarbakır - Erbil - Suriye cephesi olarak bir oluşum mu?
- Türkiye’nin başı çektiği bir federal yapı mı?
- Yoksa sadece “genel demokratik” kurallar içinde kısmi özerklik mi?
ABD ve AB; kadim dost Türkiye’nin içinde bulunduğu bir oluşumu tercih ediyorlar. Çünkü siyasi, iktisadi ve askeri olarak çok yakın olduğu ve sözünden çıkmayacak bir Türkiye görüyorlar.
Nedenlerine gelince
- NATO içinde, askeri olarak kontrol kendi inisiyatiflerinde bulunuyor.
- İktisadi olarak dışa en açık, en küresel konumda, sisteme entegre edilmiş bir Türkiye var.
- Batı’nın İslami çevrelerle arası çok iyi; İslam - piyasa - Batı bağları oluşturulmuş bulunuyor.
- Laik ve Atatürkçü çevreler de genellikle Asya’dan çok Batı’ya yakın.
“Batıcı” ve Batılı ilginç ve çelişkili bir “koalisyon”, Batı’ya, “Türkiye’nin tercih edilmesini sağlamaktadır”.
Bu durumda Ortadoğu’daki yeniden yapılanmada Türkiye siyasi, iktisadi, askeri, kültürel, dini, entelektüel boyutlarıyla daha çok, Batı’ya yakın; farklı nedenlerle bile olsa…
Bir anlamda Türkiye (ve İsrail) Batı’nın bölgedeki “doğal iktisadi, siyasi, kültürel ve askeri uzantıları konumundalar”. Bu nedenle Kürdistan konusunun, “Batı’nın büyükleri yanında Türkiye ve İsrail’in himayesinde yürütülmesi” yeni küresel ve bölgesel dinamiklere ters düşmüyor, ehveni şer olarak algılanıyor.
Türkiye’nin İslami yeniden yapılandırılmasının, “Batı için ilerideki olası riskleri” şimdilik kendilerini düşündüren en önemli faktör.
Reel politiğin üstünlüğü
Irak Kürdistanı, Suriye ve Güneydoğu arasındaki (ve içindeki) oluşumlar, 1991’den itibaren belirli bir çizgiye oturtulmuş bulunuyor.
2003’ten sonra ise hızlı ve yığımlı gelişen bir boyuta ulaştı. Adım adım öngörüldüğü doğrultuda yürütülüyor.
- Kuzey Irak’ın Türkiye (ve Batı) tarafından himaye altına alınması
- Son iki yıldır Suriye’deki iç savaşta Türkiye (ve Batı’nın) rejime ve Esad’a karşı birlikte cephe açmaları
- Öcalan ile görüşme sürecinde yalnız iktidarın değil ana muhalefetin de destek vermeye başlaması önemli bir aşamaya gelindiğinin somut göstergeleridir.
Reel politiğin götürmekte olduğu sürecin ana hatları ortaya çıkmaya başladı. Ancak hâlâ yanıtı hem iktidar hem de ana muhalefet tarafından net olarak verilemeyen gelişmeler var:
- Yeni oluşum, “zaman içinde sonuç alınmasına mı bırakılacak?”
- Yoksa, kısa vadede olmasa bile orta vadede kesin sonuç alınması mı sağlanacak?
İşin zamana bırakılarak uzun vadeye yayılması, Türkiye’nin ve bölge ülkelerinin faturalarının büyümesine yol açar. Kanlı iç çatışmaların ve terörün sürmesi sonucunu doğurur.
Bu nedenle çözümün, “çok fazla uzatılmadan, en geç orta vadede elde edilmesi” gerekir.
Aksi halde çatışmalar ve savaşlar, bölgede doğalgaz ve petrol tükeninceye kadar sürüp gider.
J.P. Sartre’ın dediği gibi, “savaşları çıkaranlar zenginler olmasına karşın, ölenler hep fakirlerdir” sözü bir daha geçerlilik kazanır.
14 Ocak 2013 - Cumhuriyet