AKP Kürt Sorununu Çözebilir Mi?

~ 06.01.2013, E. Attila Aytekin ~

Hükumetin Abdullah Öcalan ile görüşmelere başlandığını açıklaması, gerek yandaş medyada gerekse iktidara daha mesafeli duran medya organlarında hatırı sayılır bir coşkuyla karşılandı; ‘bu sefer’ Kürt sorununun çözülebileceği umutları pompalanmaya başladı. Ana muhalefet partisi bile hükumete görüşmelerle ilgili kredi açtığını dile getirdi.

Cumhuriyet’in Osmanlı’dan miras aldığı en büyük politik problem olan, şimdiye dek on binlerce cana mal olmuş, uluslararası boyutları da bulunan Kürt sorununun çözülebilmesi, ya da en azından yarattığı can kaybının ve muazzam acıların azaltılması için bazı koşulların mevcut olması gerekir. Bu koşullar, ülkede asgari düzeyde demokratik bir atmosferin oluşması, egemen sınıfın sorunun çözümünden yana tavır koyması, iktidarda olan partinin bir iktidar paylaşımına razı olması ve sorunun çözümüne eşlik edecek iktisadi ve sosyal politikaların uygulanmasıdır. 2013 Türkiyesi’nde bu koşulların hiç biri mevcut değildir. Dolayısıyla AKP’nin Kürt sorununu çözmesi mümkün değildir.

İlkin, önemli bir bileşenini haklar ve özgürlükler mücadelesinin oluşturduğu bir etnopolitik sorunun çözülmesi, bir bütün olarak rejimin demokratikleşmesine bağlıdır. Oysa bugün ülkede aşırı derecede anti-demokratik bir hava hüküm sürmekte ve bu durumun daha da kötüleşeceğine dair işaretler bulunmaktadır. KCK davalarından binlerce kişi tutuklu olarak yargılanmakta, biten davalarda ceza yağmaktadır. 28 Şubat soruşturması genişletilmekte, yandaş basında sık sık şehvetli “soruşturmayı genişletin, gazetecileri ve akademisyenleri de içeri tıkın” çığlıkları atılmaktadır. “Özal zehirlendi” palavrasının da gösterdiği gibi malum çevre yeni davalar için yanıp tutuşmaktadır. ODTÜ’de yaşanan olayların ve sonrasında gelen yalan kampanyasının açıkça ortaya koyduğu üzere iktidarın sözcüleri ve yandaşları siyasi amaçları için her tür yalan ve iftirayı mubah görmekte ve kendilerini hiçbir ahlaki normla kısıtlı hissetmemektedir. İktidarın mahallenin haşarı çocuğu muamelesi yaptığı Akit/Vakit, öğretim üyelerini aşağılık iftiralar eşliğinde hedef gösterebilmektedir. Her şeyi bir yana bırakın, 8 milletvekilinin bir buçuk senedir tutuklu olmasından rahatsızlık duymayan bir hükumetin Kürt meselesini demokratik bir düzlemde çözebileceğine inanmak için insanın aklını peynir ekmekle yemiş olması gerekir.

İkincisi, Kürt sorununun çözümü için burjuvazinin ağırlığını koyması ve siyasal temsilcilerini bu yönde zorlaması gerekmektedir. Bölgede kayda değer bir yatırımı bulunmayan, ekonomik faaliyetleri şiddetten etkilenmeyen, hatta Kürt işçilere Türk işçilerden daha az ücret ödeyerek Kürt sorunundan faydalanan Türkiye burjuvazisi, bu yönde kılını dahi kıpırdatmamıştır.

Üçüncüsü, Kürt meselesinin çözümü ya da en azından vahametinin azaltılması, iktidarın şu ya da bu şekilde bir iktidar paylaşımına razı olmasını gerektirir. Çözüme esas olacak çerçeve ister “demokratik özerklik” olsun, isterse oluşacak kimi bölgesel yapılara ya da en azından mevcut yerel yönetimlere yetki devri biçiminde olsun, AKP elindeki gücün azalmasını kabul etmek zorunda kalacaktır. Mevcut eğilimler, bunun mümkün olabileceğine dair hiçbir işaret vermemektedir. Yakın zamanda çıkarılan ‘Bütünşehir’ yasasının en büyük amaçlarından biri kırsal kesimde yaşayanların büyükşehir belediyeleri için oy kullanmalarını sağlayarak muhalefetin elindeki belediyelerden bazılarını almaktır. Yenimahalle ve Sarıyer ilçeleri için çekilen ucuz numaralar hükumetin bu niyetini herhangi bir tartışmaya mahal vermeyecek biçimde ortaya koymuştur. Daha önemlisi, hükumetin başkanlık sistemi konusundaki ısrarı ve bu başkanlık siteminin ‘Türk tipi’ olmasını istemesi, gelecek için nasıl bir ülke tahayyül edildiği konusunda ipuçlarıyla doludur. Başkanın meclisi feshedebileceği, bürokrasi ve yargıdaki atamaları tek başına yapacağı, hatta ülkeyi kanunnamelerle yönetebileceği bir sistem, temsili demokrasinin sonu anlamına gelecektir. Kişiye özel bir başkanlık sistemi tasarlayan ve liderini ülkenin mutlak hakimi yapmayı planlayan bir siyasi parti şu ya da bu düzeyde bir iktidar paylaşımına razı olabilir mi?

Son olarak, Kürt sorununun bir de iktisadi ve sosyal boyutu vardır. Hangi çerçevede yürütülürse yürütülsün, çözüm çabaları geniş halk kitlelerinin gelirlerinin arttırmadan, bölgedeki işsizlik oranını azaltmadan, Kürt emekçilerinin sosyal haklarını genişletmeden başarılı olamaz. İktidara geldiğinden beri emekçilere ‘zırnık koklatmamayı’ iktisadi politikalarının temeli yapmış AKP’nin şimdi birdenbire bu politikalarından vazgeçeceği düşünülebilir mi? Üstelik artık istihdam yaratmayan iktisadi büyümenin de sonuna gelinmiştir; İran’a altın ihracatı cinliğini bir yana bırakırsak büyüme yüzde 1 düzeyine kadar düşmüştür. Bütçe açığı ciddi bir sorun haline gelmiştir. Bu ortamda hükumet muhtemelen emek düşmanı politikaları iyice azıtacaktır.

Sonuç açıktır: Farklı muhalefet odaklarına uyguladığı baskıyı iyice artıran, kendinden olmayan kesimleri her türlü siyasal süreçten dışlamaya çalışan, milli irade demagojisi yaparken bir taraftan milletvekillerini hapiste tutan, muarızlarından yargı yoluyla intikam almayı sürdüren, başkanlık sistemi üzerinden mutlak iktidar hayalleri kuran ve liderini diktatör yapmaya çalışan, emekçi düşmanlığını bayrak edinmiş, iş kazalarında neredeyse her gün 3 işçiyi sermayeye kurban eden bir siyasal hareket, Kürt sorununu çözemez.

(SolHaber)

E. Attila Aytekin | Tüm Yazıları
Hits: 1216