Açık Mektup

~ 27.12.2012, Av. Noyan ÖZKAN ~

Sn. Ali Alkan, Sn Haşim Kılıç, Sn. Hüseyin Karakullukçu, Yargıtay Başkanı, Anayasa Mahkemesi Başkanı, Danıştay Başkanı, Sn. Ahmet Hamsici, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkan V. 

Sayın Başkanlar,
Yeni bir yıl, yeni umutlar ve ütopyalar demektir.
Yaklaşık 30 senedir bu ülkede ‘’insan haklarına saygılı ve yurttaşların temel hak ve özgürlüklerini koruyucu bir hukuk devletinin’’  yerleşmesi ve gelişmesi amacıyla yaşamın her alanında mücadele eden ve umut besleyen hukukçu bir yurttaş sıfatıyla 2013 yılına girerken adalet dünyamızla ilgili naçizane görüşlerimi sizlerle paylaşmak istedim.
Ülkemiz giderek yoğunlaşan ve artık sistematik hale gelen anayasal demokratik protestolarda polis şiddeti, yargısız infaza dönüşen uzun ve haksız tutuklamalar,  yüz binlerce insanın telefon ve diğer iletişim araçlarının dinlenmesi, kamuya mal olan siyasallaştırılmış  davalar ve bu davalardaki korkunç usul hataları, savunma avukatlarının susturulması ve hatta tutuklanması, sürekli din istismarına dayalı Hükümet politikası, yöneticilerin tolerans eksikliği nedeniyle, bırakınız ‘’hukuk devletini’’ ve hatta ‘’kanun devletini’’  artık bir ‘’polis devleti’’  seviyesine düşmüştür.
Son olarak 29 Ekim 2012 günü Cumhuriyet bayramını kutlamak ve anmak amacıyla Ankara 1.Meclis Binası önünden Anıtkabir’e yürümek isteyen yurttaşlara Hükümet talimatı ile uygulanan biber gazlı ve tazyik sulu polis şiddeti somut bir örnektir. Yine, 19 Aralık 2012’de Göktürk-2 uydusunun fırlatılmasını izlemek için ODTÜ'ye giden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a 3500 polisin eşlik etmesi ve öğrencilerin protestosunun gaz bombaları ve tazyikli su ile önlenmesi üzücü ve düşündürücüdür.
Bir ülkenin yurttaşları siyasal sistemden memnun olmayabilir. Yasama ve yürütme organlarının icraatına karşı çıkabilir ve hatta demokratik sınırlar içinde direnebilir. Ancak, son yıllarda yargı organı siyasal tartışmaların odak noktasına oturmuş ve  siyasallaşan davalar kamuoyunun gündemini tayin eder hale gelmiştir. Bu son derece tehlikeli ve sakıncalı süreç içinde yargı erki önemli ölçüde itibar kaybına uğramış ve ‘’hukuk güvenliği ilkesi’’ ile ‘’adil yargılama ilkesi’’ adeta rafa kaldırılmıştır.
On binlerce insan keyfi ve usulsüz biçimde dinlenmiş, fotoğrafları çekilmiş ve yandaş medyaya servis edilmiştir. Yakalama ve arama mevzuatına aykırı olarak binlerce insanın evinde, işyerinde sabahın köründe aramalar yapılmış; ceza  yargılamasına  aykırı olarak toplanan sözde deliller dava dosyalarına konulmuştur. CHP eski başkanı Deniz Baykal’ın ve MHP’li bazı milletvekillerinin seks kasetleri politik amaçla kamuoyuna  servis edilmiş  ancak suç failleri her nedense meçhul kalmıştır.
Ergenekon/Balyoz , KCK ve diğer kamuoyuna mal olan  siyasal soruşturmalarda dosyadaki ‘’gizlilik kararı’’ nedeniyle sanık avukatlarına verilmeyen bilgi ve belgeler fotoğraflar,Hükümet’e yakın medyaya servis edilmiş, internet ve TV ekranlarında medya mahkemeleri oluşturulmuş ve yıllarca süren uzun ve haksız tutuklamalarla insanların ve yakınlarının yaşamı karartılmıştır.
Ergenekon, Balyoz, KCK,Poyrazköy, ÇYDD, Hopa, Erzincan ( İlhan Cihaner) , Futbolda şike (Fenerbahçe/Aziz Yıldırım) , İlker Başbuğ , İzmir Büyükşehir Belediyesi,Tıp Öğrencileri  soruşturma ve iddianamelerinde evrensel hukuk ve CMK ihlallerini, özel yetkili gazete/tv propagandasını hep birlikte izledik. İzlemeye devam ediyoruz. Bu arada Balyoz davası ve Oda TV avukatlarının çabalarıyla   verilen ‘’uzman bilirkişi raporları’’ ile Balyoz ve Oda TV iddianameleri tamamen çökmüştür.
İTÜ ,ODTÜ, BOĞAZİÇİ, YILDIZ TEKNİK, gibi ülkemizde bilgisayar mühendisliğinin temelini atan üniversitelere mensup bilirkişilerin yanı sıra dijital belgelerde sahtecilik konusunda uzman ABD’li firmaların (Arsenal Consulting, Joshua Marpet v.d. ) verdikleri bilimsel ve teknik raporlarla, BALYOZ ve ODA TV davalarında iddianamelerin dayandığı imzasız dijital belgelerde çok ciddi boyutlarda dijital sahtekarlık yapıldığı açıkça kanıtlanmıştır. Oda TV operasyonu ve iddianamesi bu davalarda dönüm noktası olmuştur. Bu davalara at gözlüğü ile bakan ve üç maymunu oynayan hukukçu ve gazetecilerde bir dalgalanma ve kırılma yaşanmıştır.
Ülkemizde, adli ceza soruşturmalarında sahte dijital belge üreten veya gerçek dijital belgeler üzerinde oynama yapan, bunları dosyalardaki delillerin arasına koyan, bilgisayarlara gönderen ve yerleştiren, sistematik olarak bu belgeleri basına servis yapan bir DİJİTAL SAHTEKARLIK SUÇ ÇETESİ faaliyet halindedir. Hükümet’e ve ABD ile NATO’ya muhalif olan aydınların, gazetecilerin, işadamlarının, sanatçıların, öğrencilerin, subayların, hukukçuların ve siyasi parti mensuplarının yaşamı karartılmakta ve böylece KORKU İKLİMİ yaratılmaktadır.  Bazı yargıç ve savcıların iletişimleri yasalara aykırı olarak tespit edilmiş ve Hükümet’e yakın medyaya servis edilmek suretiyle bu hukukçuların kamuoyu önünde itibarsızlaştırılması amaçlanmıştır.
Bırakınız hukukun temel ilkelerini bir yana, vicdanımızın sesine kulak verelim.  Mahatma Gandhi’nin dediği gibi; Kanunlara dayanan adli muhakemelerden daha büyük bir muhakeme vardır ki, bu da her kişinin kendi vicdanıdır.
Yapılan hukuksuzluklar ve haksızlıklar karşısında tepki duymayan veya haksızlığa uğrayanlara siyasi görüşü ve mesleklerine göre ayrımcılık yapan kişi ve kurumlar ve özellikle hukukçular elbette tarih önünde sorumlu olacaklardır.
Sahte dijital belgelere dayalı soruşturmalarla  katalog suçlar kapsamına sözde örgüt iddiası ile zorla sokulan davalarla haksız ve hukuksuz olarak aylarca/yıllarca tutuklu kalan yurttaşlarımızla empati kurmaya çalışalım. Perişan olan ailelerini, mesleki geleceklerini ve çektikleri sıkıntıları ve üzüntüleri düşünelim. Özel yetkili Mahkemeler – Polis-Gazetecilerin ağına düşmüş insanların ve özellikle gençlerin çektiği zülum karşısında suskun kalmayalım.
Özellikle evrensel insan haklarına inanan ve savunan hukukçuların, siyasallaşan soruşturma ve davalarda insanların mesleklerine ve siyasal görüşlerine göre ayrım yapmamaları ve çifte standartlı yaklaşımlardan uzak durmaları gerekmektedir.
Başta Yüksek mahkeme başkanları ve  HSYK olmak üzere Barolar,  Hukuk Fakülteleri, meslek örgütleri, sendikalar, işçi ve işveren kuruluşları, sivil toplum kurumları, siyasi partiler , milletvekilleri, hükümet yetkilileri , medya; toplumsal   huzuru bozan ve adalet sistemine olan güveni yerle bir eden ve maalesef faaliyetine pervasızca devam eden DİJİTAL SAHTEKARLIK SUÇ ÇETESİ ile ilgili inceleme, araştırma,rapor , soru, girişim, soruşturma , haber yapmalı ve bu HUKUK DEVLETİ DÜŞMANI ÇETE’yi ortaya çıkarmalıdır. Özellikle Adalet Bakanlığı, HSYK ve Cumhuriyet Savcılarının bu çetenin tespit edilmesi ve faillerin yargı önüne çıkarılmasında hem yasal hem de tarihi sorumlulukları vardır.
Türkiye adalet sisteminde telafisi olanaksız zararlara neden olan DİJİTAL SAHTEKARLIK SUÇ ÇETESİ ‘nin muhtelif siyasi davalardaki ‘’sahte elektronik kanıt yaratma ve düzmeceleri’’   hakkında hazırlanan bilimsel ve teknik raporlardan yararlanmak suretiyle kaleme aldığım yazıları ve ekindeki bilimsel raporları bilgi ve değerlendirmenize  sunuyorum.    http://www.yeniyaklasimlar.org/m.aspx?id=2856
Türkiye’de zaten kör topal yürüyen ve çok ciddi bir reforma ihtiyaç duyulan ceza adalet sistemi, son yıllarda faaliyet gösteren ‘’dijital sahtekarlık suç çetesi’’nin her nedense üzerine gidilmemesi ve faili meçhul kalması ile artık çökme noktasına gelmiştir. Bir ülkenin adalet sisteminde sahte dijital belgelerin soruşturma ve dava dosyalarına   kanserli bir hücre gibi sızdırılması ve bu sahte dijital belgelerin dosyalardan çıkarılmaması ve bu suçların cezasız kalması olgusu devam ettiği sürece o ülkede hukuk devletinden ve adaletten bahsetmek mümkün değildir.
Hiçbir ön yargıya dayanmadan ve samimiyetle ifade etmek istiyorum. Kamuoyunda ve yurttaşlar nezdinde YARGI giderek HÜKÜMET’in denetiminde  polis operasyonlar için kullanılan ve adeta muhalif yurttaşları sindirmeye yarayan bir araç olarak algılanmaya başlanmıştır. CMK. 250.maddenin kaldırılması da maalesef bu algıyı değiştirmemiştir. Lütfen bu konuda kamuoyu yoklamaları yaptırınız. Acı ve ürkütücü gerçeği göreceksiniz. YARGI sistemine olan kamusal güven ve itimadın sarsıldığı ve giderek azaldığı bir toplumda ne hukukun üstünlüğünden  ne de demokrasiden söz edilemez..
2013 yılında  ülkemizin içinde bulunduğu hukuksuzluk ve yargı sistemine güvensizlik ortamından bir çıkış yolu aramanızı ve toplumda yargıya ve adalete duyulan güvensizliğin ve derin endişelerin dağıtılması için gerekli girişimlerde  bulunmanızı diler, saygılarımı sunarım.
 
Noyan Özkan
Avukat, 1378 Sokak, 4/1,No:107,
Alsancak,İzmir.
Av. Noyan ÖZKAN | Tüm Yazıları
Hits: 2365