Yasalar ancak sanık AKP'li olunca akla geliyor

~ 24.12.2012, Can ATAKLI ~

Sevgili okurlar; geçen hafta çok ilginç bir hukuk olayı ile karşı karşıya kaldık. Anayasa Mahkemesi, Anayasa’da yer alan, hukukla ilgili herkesin bildiği bir kuralı “yeniden” açıkladı ve bir dava ile ilgili kararını buna göre verdi.

Kısa bir hatırlatma

Olay şuydu; Yargıtay’da bir daire başkanı, aralarında AKP kurucularından bir iş adamının da olduğu bazı kişilerden rüşvet almakla suçlanıyordu. Yüksek hâkim rüşvet almaktan diğerleri rüşvet vermekten mahkemeye çıkacaklardı.

Hâkim büyük olunca

Ancak Anayasa gereği yüksek hâkimler normal mahkemede yargılanamayacağı için davaya Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesi bakmak durumunda. Geçen hafta Anayasa Mahkemesi toplandı ve bu rüşvet davasını ele aldı.

Beklenmedik karar

Anayasa Mahkemesi hiç kimsenin beklemediği bir karar aldı. Ortada bir suç olduğunu kabul eden Anayasa Mahkemesi “Ancak deliller usulüne göre toplanmamıştır, bu nedenle sanıklar beraat etmişlerdir” açıklaması yaptı.

Kurala uyulmamış

Çünkü Anayasa Mahkemesi üyeleri anlamışlar ki, polis sanıklar hakkındaki delilleri toplarken, usulüne uygun davranmamış. Delil olmaması gereken telefon dinlemeleri kanıt olarak ortaya konmuş. Bu, anayasaya aykırı bir durum.

Doğru bir karar

Durum böyle olunca Anayasa Mahkemesi üyeleri de Anayasa’nın 38. Maddesi gereğince “Bu davaya bakılamaz bile” diyerek tüm sanıklarla ilgili beraat kararı aldı. Ancak bu karar başka davalar açısından tartışılır hâle geldi.

İçtihat olur mu?

Anayasa Mahkemesi’nin beraat kararı ile gözler ister istemez Silivri’de sürdürülen mahkemelere çevrildi. Bazı kesimler “Mahkemenin bu kararı içtihat olursa, Balyoz ve Ergenekon davaları da bundan etkilenir” görüşünü savundu.

İçtihat değil ki kanun

İçtihat, yasada veya örf ve âdet hukukunda uygulanacak kuralın açıkça ve tereddütsüz olarak bulunmadığı konularda, yargıç veya hukukçunun yorumuyla ortaya çıkan sonuçtur. Benzer durumlarda örnek alınır. Anayasa Mahkemesi’nin kararı içtihat olamaz, çünkü zaten konu madde olarak Anayasa’da açıkça yazılı.

Anayasa madde 38

Anayasanın defalarca değiştirilen 38 maddesi sanık haklarını belirliyor. Bu maddenin 6. fıkrasına göre kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular delil kabul edilemez (Ek fıkra: 3/10/2001-4709/15 md.). Anayasa Mahkemesi beraat kararını bu maddeye göre verdi.

Dinleme kayıtları

Bu davada söz konusu olan “kanuna aykırı toplanmış deliller” telefon kayıtlarından oluşuyor. Telefon kayıtları zaten delil olamadığı gibi bu olayda telefon dinleme prosedürüne de genellikle uyulmadığı saptanmış durumda.

Garip bir şey yok

Yani Anayasa Mahkemesi’nin beraat kararında garip hiçbir şey yok. Mahkeme Anayasa’da belirtilen kurallara uymaktan başka bir şey yapmamış. Ancak konu başka mahkemelerde süren davalarla çok yakından ilgili ve çok önemli.

Silivri davaları

Rüşvet davasında Anayasa kurallarına uyulurken, Ergenekon, Balyoz gibi yıllardır süren ve pek çok kişiye eziyet çektirilen davalarda benzer durumlar yaşanıyor. Ancak nedense bu mahkemelerde Anayasa sanki yok sayılıyor.

Milyonlarca sayfa

Silivri’deki mahkemelerde iddianameler milyonlarca sayfadan oluşan delilleri içeriyor. Ancak bu milyonlarca sayfanın yüzde 90’ından fazlası sanıklarla ilgili telefon dinleme tapelerini kapsıyor. Hiçbirinin delil niteliği yok.

Mahkeme dinlemiyor

Silivri’de avukatlar yıllardır telefon kayıtlarının delil olamayacağını, ayrıca delillerin kanuna aykırı biçimde elde edildiğini vurguluyorlar, buna karşı mahkeme itirazları hiç ciddiye almadığı gibi hukuki bir cevap bile vermiyor.

Umut yarattı

Elbette Anayasa Mahkemesi’nin kararı Silivri davaları için bir umut yarattı. Hukukçular aynı durumun Silivri için de geçerli olacağını belirterek “delillerin durumu yeniden ele alınacaktır” diyor. Ancak bu pek mümkün görünmüyor.

Yapılsa yapılırdı

Eğer Silivri’de hukuka uygun bir yargılama yapılıyor olsaydı, Anayasa’nın 38’inci maddesi gereği kanunsuz elde edilen delillerle, telefon dinlemeleri iddianameden ayıklanırdı. Oysa öyle yapılmadı, yapılacağı da yok.

Fark nerede?

Peki bu farklılık nereden kaynaklanıyor? Anayasa Mahkemesi aynı maddeye başka türlü, özel yetkili mahkemeler başka türlü bakabilir mi? Normal bir hukuk düzeninde böyle bir şey elbette olmaz, ancak Silivri’de normal bir hukuk durumu yok ki.

İş sanıklarda

Anayasa Mahkemesi elbette tamamen Anayasa’ya uygun bir karar alıyor almasına da, konuya bir de sanıklar açısından bakmakta yarar var. Rüşvet olayının bir sanığının AKP kurucusu olması herhâlde dikkatten kaçamaz.

Silivri’de farklı durum

Silivri davalarında yargılananlar arasında bırakın AKP’ye kurucu üye olmayı, iktidara destek veren bir kişi bile yok. Tam tersine, zaten Silivri’nin tamamı muhaliflerden oluşuyor. Acaba hukuk bu nedenle mi farklı uygulanıyor?

İlk kez olmuyor

Aslına bakarsanız bunda çok da şaşılacak bir şey yok. İktidar yanlısı olanlara farklı hukuk uygulanması ilk kez olmuyor. Örneğin biliyorsunuz Deniz Feneri Davası’nda da sanıkların kimliği nedeniyle çok farklı bir yöntem uygulanmıştı.

MİT olayı da var

Yine MİT Müsteşarı hakkında bir soruşturma açılmak istenmişti ama bu, yasa değişikliğiyle Başbakan iznine tabi kılınarak Müsteşar yargının elinden kaçırılmıştı. Özel yetkili mahkemelerin bu izne ihtiyacı olmadığı biliniyordu.

Genelkurmay’a ise evet

Özel yetkili mahkemelerin kim olursa olsun hakkında soruşturma yapabileceği, Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un tutuklanması sırasına ortaya çıkmıştı. Oysa bu, yeni kabul edilen anayasa maddesine aykırıydı, ama kimse dinlemedi.

Hani halk kabul etmişti?

İlker Başbuğ gözaltına alındığında “12 Eylül’de halk tarafından kabul edilen anayasa maddesine göre, benim Anayasa Mahkemesi’nde yargılanmam gerek, bu mahkeme beni yargılayamaz” dedi. Özel yetkili savcılar gülüp geçti.

Başbuğ hapse girdi

Başbuğ ne kadar haklı olursa olsun “özel yetkili mahkemelerin kuralları her şeyin üstündedir” mantığı geçerli oldu ve Başbuğ hapse girdi. Ama sıra MİT Müsteşarı’na gelince akan sular durdu, özel yetki falan ortada kalmadı.

Savcılar dağıtıldı

Üstelik MİT konusunda kendilerini gerçekten özel yetkili sanan savcılar da darmadağın edildi. Soruşturmayı açan savcı hemen görevden alındı, yerine gelen bu kez Başbakan’dan izin istemeye kalkınca aynı şey onun da başına geldi.

Bir gün sorulur

Türkiye 2012’yi de hukuksuzlukların egemenliğinde bitiriyor. Ancak hukuk ve demokrasi yavaş işlese de doğruyu mutlaka bulur. Gün gelir bunca hukuksuzluğa göz yumanlar, buna boyun eğenler de hesap verirler.

Hepinize iyi haftalar dilerim.

(GazeteVatan)

Can ATAKLI | Tüm Yazıları
Hits: 1251