İSTANBUL BAROSU AVUKATLARI TAKSİMDE

~ 20.03.2011, Yeni Yaklaşımlar ~
İstanbul Barosu avukatları ve hukukçu akademisyenler, siyasi iktidarın basın özgürlüğünü ortadan kaldırma ve siyasi muhalefeti sindirme girişimlerine, özel yetkili mahkemelerin adil yargılama hakkını ihlal eden hukuk dışı uygulamalarına, savunma hakkı ihlallerine ve polis devletine karşı tepkilerini göstermek ve bu konulardaki kaygıları kamuoyu ile paylaşmak için yürüyüş yaptı.
Yürüyüş saat 13.00’da İstanbul Barosu Merkez binasının önünden başladı. Yürüyüşe İstanbul Barosu Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyeleri, önceki baro başkanları, TBB Denetleme ve Disiplin Kurulu Üyeleri, hukukçu akademisyenler, grup başkanları, İstanbul Barosu Üyesi avukatlar katıldı.
Önde “Demokrasi, Hukuk Devleti ve Özgürlükler İçin Artık Yeter!” sloganını içeren pankartın arkasında yürüyen katılımcılar yürüyüşü çeşitli sloganlar atarak sürdürdüler. Yürüyüşte katılımcıların taşıdıkları pankartlar şöyle: “Özgür Basın Susturulamaz”, “Polis Devleti Değil Hukuk Devleti”, “Bağımsız Yargı”, “Adil Yargılanma Hakkı”, “Arabuluculuk Yasasına Hayır!”,Hukuka Aykırı Telefon Dinlemelerine Hayır!”, “Gözdağına Dönüşen Gözaltına Hayır!”, “Savunma Hakkı Kısıtlanamaz”, “Dokunan Yansa da Dokunacağız”.
Büyük bir olgunluk içinde geçen ve vatandaşların sevgi gösterilerinde bulunduğu yürüyüş Taksim Cumhuriyet Alanında sona erdi. Burada bir basın açıklaması yapan İstanbul Barosu Başkanı Av. Doç. Dr. Ümit Kocasakal, “Hukuk devleti, demokrasi ve özgürlükler tehdit altındayken kimse bizi susturamaz” dedi.
İfade ve basın özgürlüğü üzerindeki her türlü yasağa ve baskıya derhal son verilmesini isteyen Kocasakal, siyasi iktidarların baskı aracı haline getirilmiş olan, savunmanın hiçe sayıldığı Özel Yetkili Mahkemeler ve özel yargılama usullerinin derhal kaldırılması gerektiğini bildirdi.

Basın açıklamasından sonra Başkan Kocasakal, katılımcılar adına Atatürk Anıtına çelenk bıraktı. Yapılan saygı duruşundan sonra topluluk dağıldı.

 

BASIN AÇIKLAMASI:
Değerli Basın Mensupları,
 
Bugün burada toplanmış bulunan biz avukatlar ve hukukçu öğretim üyeleri; gelinen bu aşamada, yürütülen bazı soruşturma ve kovuşturmalarda, basın özgürlüğünü ortadan kaldırmaya ve siyasi muhalefeti sindirmeye dönük uygulamalar ile özel yetkili ağır ceza mahkemesi ve savcılığının uygulamalarına ilişkin kaygılarımızı kamuoyu ile paylaşmak istiyoruz.
Öncelikle belirtmek isteriz ki; hukuk devletinde kimse ceza sorumluluğundan bağışık olmadığı gibi, suç işleme özgürlüğü ve ayrıcalığına da sahip değildir. Makul ve ciddi şüphe ve delillere bağlı olarak suç isnadı altındaki herkes, elbette ki soruşturulacak ve yargılanacaktır.
Bununla birlikte; tüm bu soruşturma ve kovuşturmaların, siyasi maksatlardan ve etkilerden uzak, hukuk kurallarına, özellikle de usul kurullarına uygun bir şekilde yapılması zorunludur. Bu tür soruşturma ve kovuşturmalardaki en büyük tehlike, siyasi iktidara veya başka bir ‘iktidar odağına’ muhalif olan düşünürlerin, yazarların bir bahane ile bu davaların içine sokulup, sindirilip susturulmaya ve etkisizleştirmeye çalışılması, bu şekilde de yargının bir baskı ve sindirme aracı haline getirilmesidir.
Gelinen bu aşamada, yürütülen soruşturma ve kovuşturmaların; çoğu hukuka aykırı telefon ve ortam dinlemeleri, gizli tanık beyanları, hukuka aykırı, keyfi arama ve yakalama kararları, “gözdağı”na dönüşen gözaltılar, infaza dönen keyfi tutuklamalarla, hukuki hedef ve amaçlardan uzaklaşılarak hukuk devleti, adil yargılanma hakkı, özgürlükler ve demokrasi adına kaygı verici bir hal aldığını vurgulamak isteriz.
Son günlerde özellikle basın mensuplarına karşı gerçekleştirilen gözaltı ve tutuklamalar, dile getirilen kaygıların somut bir örneğini oluşturmaktadır.
Özel yetkili ağır ceza mahkemelerinde, çoğu soruşturma ve davalarda olduğu gibi bu soruşturmalarda ve davalarda da, istisnai olarak başvurulması gereken gözaltı ve tutuklama önlemleri temel kural haline getirilmiş, savunmadan delil gizleme, savunma hakkının kısıtlanması, hukuka aykırı delillere başvurma, özel hayatın ve soruşturmaların gizliliğinin ve masumiyet karinesinin ihlali rutin bir işleyiş haline gelmiştir.
Özel yetkili savcılıklar “sınırsız yetkili savcılık” haline dönüşürken, daha da vahimi, soruşturmalar savcılık tarafından değil polis tarafından yürütülmeye, mahkemelerce, sanıktan ve savunmadan gizlenmiş delillere dayanarak, gerekçesiz yakalama ve tutuklama kararları verilmeye başlanmıştır.
Savunma hakkı ağır şekilde ihlal edilmekte, yalnızca yargılama faaliyeti içinde şekli bir eksikliğin giderilmesi olarak görülmektedir.
Bugün ülkemizde başta basın özgürlüğü olmak üzere, en temel hak ve özgürlükler siyasi iktidarın ve iktidar odağı çevrelerin ağır saldırısı altındadır. Kimsenin özel hayatının gizliliği, konut dokunulmazlığı, kişi güvenliği, kısacası hukuk güvenliği kalmamıştır. Hukuk güvenliğinin kalmadığı bir yerde hukuk devletinden bahsedilemez. En tehlikelisi ise hukuksuzluğun ve baskının görünürde, şekli bir hukuk eliyle, meşrulaştırılmaya çalışılmasıdır.
Bilinmelidir ki, hukuk devleti, demokrasi ve özgürlükler tehdit altındayken sessiz kalamayız.
Siyasi iktidarların baskı aracı haline getirilmiş olan, savunmanın hiçe sayıldığı Özel Yetkili Mahkemeler ve özel yargılama usulleri derhal kaldırılmalıdır.
İfade ve basın özgürlüğü üzerindeki her türlü yasağa ve baskıya derhal son verilmelidir.
İstanbul Barosu avukatları ve hukukçu akademisyenler olarak; demokrasiye, temel hak ve özgürlüklere, hukuk devletine sonuna kadar sahip çıkacağımızı, basının sesinin kısılmasına, usul kurallarının çiğnenmesine sessiz kalmayacağımızı siz değerli basın mensupları aracılığıyla kamuoyu ile paylaşırız.
 

İSTANBUL BAROSU AVUKATLARI


Hits: 2671