Güldal'ın İçinden Geçen Zaman

~ 05.12.2012, Mine KIRIKKANAT ~

Biz 1976da evlenmiştik Uğurla. 12 Eylüle doğru hızla giderken olaylar yoğunlaşıyor, şiddet hızla tırmanıyordu. Savcı Doğan Özün, Bedrettin Cömertin, İstanbul Üniversitesi önünde 7 öğrencinin öldürüldüğü 1978 yılında, hem kapının önünde sürekli bir bekçi hem de sürekli bizimle birlikte dolaşan bir yakın koruma vardı. Zamanın İçişleri Bakanı İrfan Özaydınlının talimatıyla tahsis edilmişlerdi.

O sırada şimdiki adı Exim Bank olan Devlet Yatırım Bankasında çalışıyordum. Özgür henüz bir yaşındaydı. Her sabah onu Bahçelievlerde oturan kayınvalideme bırakıyor, akşam da alıyordum. Arabada giderken herhangi bir saldırı olursa, Özgürü nasıl koruyacağımı, onu nasıl koltukların arkasından iyice yere yaklaştırıp kendim nasıl üstüne kapanacağımı planlardım. Çünkü o dönemin suikast yöntemi, otomobilleri çapraz ateşe tutmaktı.

***

Bu koşullar yüzünden uzman olduğum bankadan, dolayısıyla memuriyetten istifa ederek ayrıldım. Çalışmaya devam etmem halinde hareketlerimizin zamanlaması çok belirli ve değiştirilemez oluyordu. Aynı saatte evden çıkmak, aynı saatte dönmek zorundaydık. Saldırganlar için biçilmiş kaftan durumu. Gerçi onların da yöntem değiştirebileceklerini, çapraz ateş yerine bombayı yeğleyebileceklerini yıllar sonra görecek yaşayacaktık, ama o dönemde Özgürü düşünerek bu kararı vermiştik.

Uğura yönelik tehditler Gün Sazakın öldürülmesinden sonra daha da arttı. Sokaklara bile açıkça bu tehditlerin yazıldığı söylenmişti. Gün Sazak cinayetinin soruşturmasını Dürüst Oktay adlı bir komisere vermişlerdi. Dürüst Oktay, suikastın kimler tarafından yapıldığını hızla çözmeye başlayınca görevden alındı.

O yaz, Kemal Türkler de öldürüldü.

***

Ve geldik 12 Eylüle

Askeri darbelerde, darbelerin gerekçeleri ne olursa olsun, hep solcu aydınlar toplandığı için Uğur o sabah çok erken saatte küçük bir valiz hazırladı. Sokaktan askeri cipler geçiyordu. Ve kapı çaldı. Bizi götürmeye geldiler diye düşünürken kapının önünde beliren bir asker Uğura bir mahkeme tebligatı verdi.

Kenan Evrenin o gün saat 13.00te darbenin mahiyetini açıklayacağı bir basın toplantısı yapacağı bildirilmişti. Tam onu dinlerken telefon çaldı. Arayan, o sırada yurtdışında bulunan Mümtaz Soysaldı. Ne olup bittiğini öğrenmek istiyordu. Uğurun içeri alındığını öğrenirse Türkiyeye dönmeyecek, alınmamışsa dönecekmiş.

Terör, 12 Eylül darbesiyle bıçakla kesilmiş gibi durdu. Bu arada bizim koruma da geri çekildi. Darbeyle birlikte Komiser Dürüst Oktay gibi dürüst emniyetçilerin neden görevden alındığı, cinayetlerin faillerinin neden bulunmadığı da böylece, yani darbe ile terörün anında kesilmesiyle anlaşılmış oluyordu.

***

Uğur o dönemin ünlü sıkıyönetim savcılarından Süleyman Takkecinin mafya ile olan ilişkilerini yazmaya başladıktan sonra yeniden koruma verildi. Birkaç yıl sonra bu koruma da geri çekildi.

Bahriye Üçokun öldürülmesinden sonra, o zamanki hassas korumalar şube müdürü eve geldi. Uğura yönelebilecek bir suikastın olası yöntemlerini tararken apartman kapısı kilitli olduğu ve diyafonla açıldığı, Uğur evde çalıştığı için giriş çıkış saatlerinin düzenli olmadığı, dolayısıyla geriye bir tek arabaya bomba konulması ihtimalinin kaldığını söyledi.”(*)

(*) Güldal Mumcu, İçimden Geçen Zaman/um:ag Vakfı Yayınları, 2012

‘G’ NOKTASI

Raslantı tanrısı, ki Evrendir adı, insanları dengi dengine karşılaştırır, özel insanları özel insanlarla buluşturur, güzelleri güzellerle... Her şey raslantı olunca hiçbir şey raslantı değildir. Güldal ile Uğur Mumcunun karşılaşması da evrensel kuraldır, eşleşmesi de.

Bu ülkeyi bir kan kuyusuna ve insanlarını karanlık bir umutsuzluğa gömenlerin yaşamını çaldıkları Uğur Mumcunun meşalesini ancak Güldal kaldırabilirdi yerden ve kaldırdı, onurla taşıyor yıllardır. Nihayet kendi içinden geçenleri, kendisi gibi düz ve dürüst söylemiyle yazdığı günce kitabını okurken gülün niçin dikenli bir dal ile korunduğunu anladım!

Üstelik siste pusta gizlenen bir gerçek dank etti kafama apaçık: Bugün Silivride yargılanan sivil ve askerler, 12 Eylülü hazırlayan karanlık güçler asla açığa çıkmasın, uygulayanlar da göstermelik davalara çıkamayacak yaşa gelinceye kadar rahat bırakılsınlar diye içeri tıkıldılar.

Tıpkı Kenan Evren ve cunta heyetini iktidara getirmek için ülkeyi kana bulayıp darbenin hemen ertesinde bıçak gibi kesilen suikastlarda olduğu gibi; faili belli olsa da azmettireni meçhul cinayetler de Ergenekon ve Balyoz tutuklamalarının akabinde duruverdi, şıppadanak.

Demek ki gerçek azmettiriciler de, katiller de aramızda, pusuda bekliyorlar. BOPa direnirseniz vay halinize, vay haline ülkenin, diyorlar besbelli.

 

Bu dünyanın en güzel varlığı ışık, gökyüzünden gelir ve bize onu sezdirir.

JEAN BOUSQUET

 

5 Aralık 2012 - Cumhuriyet

Mine KIRIKKANAT | Tüm Yazıları
Hits: 2249