Meçhul çocuk anıtı

~ 09.11.2012, Pelin BATU ~

Üç maymunu büyük bir başarıyla oynadık, bravo bize. Kimi politikacı, dikleşmeleriyle süreci yokuşa sürdü, kimi kalpsiz, merhametsiz, “aç terörist/tok terörist” diye yazı döşedi, kimi kifayetsiz muhteris, kafayı fularlı entellere takmış, “aydınlar şaşırmış” tarzındaki bayat beyanatlarıyla bizi aydınlattı. Sanki ülkenin tek derdi slogan-perver akil ademleri, sanki ülkenin bir kesimi, yok. Grevler, atmışıncı güne yaklaşırken daha ölen olmadı, ama pek çok mahkumun durumu kritik. Bu eşiğe gelinmişken teğet geçtiğimiz hassas bir konu daha var. Şayet çok acil bir çözüm üretemeyip ilk ölüm haberini aldığımız taktirde, çok vahim başka bir süreç başlayacak, bunu bilmek gerekiyor.
Bugün sizlere içerdeki çocuklardan, “devlet dersinde öldürülmüş” çocuklardan bahsetmek istiyorum çünkü daha düne kadar açlık grevine katılmış bu meçhul çocuklar greve her an tekrar başlayabilirler. Mahpustan ilk tabut çıktığı an, onlar süresiz ölüm orucuna başlayacaklarını söylüyorlar. Daha önce Maltepe’de dört, Mersin’de yedi çocuk İnsan Hakları Derneği ve avukatları aracılığıyla ikna edildi, ama ne zor ikna edildi, bir de avukatlara sorun. Şakran Cezaevi’ndeki çocuklar ancak beşinci turda kararlarından döndüler. Biraz önce, Avukat Abdülselam Duran’la görüştüm. Çocukları nasıl güç bela ikna ettiğini anlatırken, ağlamamak için kendimi zor tuttum. “Korkarım bir daha bu çocukları vazgeçiremeyiz... Benim yüzüm tutmaz” diyordu. Anlayacağınız, ilk mahkum ölümünün olduğu gün, çocukların ölüm orucuna başladığı gün olacak.
Belki bu çocukları biraz hatırlarsak, onlara “terörist-yavrusu” gözüyle bakmayı bir tarafa bırakıp körelttiğimiz vicdanımızı az da olsa canlandırmış oluruz. Neden bedenleriyle seslerini duyurmaya çalışıyorlar sorusunu sorarsak, uyuttuğumuz empati duygumuzu doğrulturuz. Bu tutunamayanların hepsi yoksul ailelerde doğup bir şekilde polisin gözüne batmışlar. Birçoğu avukatsız yargılanıyor, tutuklanıyor ve hüküm giyiyor. Psikolog Özge Yılmaz’dan öğrendiğim üzere çoğu içerde yapayalnız kalmış durumda; kamu malına zarar vermek gibi suçlardan dolayı, ailelerine 400 milyara kadar ceza kesilince, aileler çözümü memlekete dönmekte buluyor. Pozantı mağduru çocukları hatırlıyor musunuz? Gündeme bomba gibi düşüp unutuldu o tecavüze uğrayan, parçalanan çocuklar. En son bir tanesi intiharıyla gündeme gelmeyi başardı, tahliye edildikten bir buçuk ay sonra evinin dördüncü katından kendini ölüme bıraktı. Açlık grevi yapan çocuklardan bazıları, bu unuttuğumuz Pozantı mağdurlarından. İçlerinden 16 yaşındaki bir çocuk, onu yalvar yakar grevden caydırmaya çalışan avukatına, “biz aç kalmak dışında neyi biliriz” demiş. Evet, “her çocuğun kalbinde kendinden daha büyük bir çocuk vardır.”
Şu anda bilgi muallaklığından dolayı, içerde açlık grevine yeni katılan çocuk mahkum var mı yok mu emin değiliz. Ertuğrul Kürkçü Adana’daki bir cezaevini ziyaret etmeseydi, biz greve katılan çocukların varlığından bihaber olacaktık. Bilgi yoksunluğu ilaç/vitamin meselesinde de ayyuka çıkmış vaziyette. Geçen hafta Reuters ve diğer yurtdışı menşeli kaynaklarda, mahkumların yasal hakkı olan vitaminlerin verilmediği söyleniyordu. Tabipler odasının teşebbüsleri ne yazık ki cılız kaldı. Mersin, Silifke gibi cezaevlerinde ancak revir makamına erişip bilgi alışverişinde bulunmuşlar. Doktorlar diyor ki, bu kadar uzun soluklu açlık eylemlerinde B1 vitamini kullanılmazsa, vücutta çok büyük tahribat meydana gelir. Ancak benim edindiğim bilgiye göre, B1 ithal malı, dolayısıyla mahkumlar için fazla tuzlu. En azından B vitamini konusunda bilgilendirilirsek, pek müteşekkir oluruz.
Gördüğüm kadarıyla hükümet ve BDP kolları sıvadı, dilini yumuşattı. Ümit ediyorum ki atmışıncı güne girmeden, ölümün kara yüzünü görmeden bu kördüğümü çözerler. Devlet sorunu ivedi bir şekilde çözmezse, bu çocukların ölümlerinde bizim de parmağımız olacak. Acaba o zaman bu kadar rahatlıkla “aç terörist/tok terörist” diyebilecek miyiz, merak ediyorum?

(Milliyet)

Pelin BATU | Tüm Yazıları
Hits: 1126