Cumhuriyete sahip çıkmak.

~ 01.11.2012, Nurettin ABACIOĞLU ~

‘Cumhuriyete sahip çıkmak’; son 29 Ekim gösteri ve yürüyüşlerinin zımnen mottosu olmuştur…

Kendisini ulusalcı, Kemalist ve hatta solcu, devrimci gören kimi halk kitlelerinin gözünde ‘Cumhuriyete sahip çıkmak’, bıçağın kemiğe dayandığı bir evreye ulaşıldığının da göstergesidir. Beğeneni olduğu kadar, milliyetçi bir hezeyan diye göreni de olmuştur. Tıpkı daha önceki Cumhuriyet mitinglerinde olduğu gibi, yapılan gösteri ve yürüyüşlerin, gidişattan hoşnut olmayan bir duyarlılık damarına denk düşen bir kitle hareketi olduğu söylenebilir.

Eğer bu bir kitle hareketi ise öncelikle gövdesine ve sonra bakiyesine de bakmak gerekir. Bu hareketin bir gelecek tasavvuru var mıdır (?); varsa kendi talebini hangi siyasallaşma mekanizmaları ile gerçekleştirecektir? Ertesi günkü (30 Ekim) ilk manzara ise, yürüyüşün düzenlenmesinde ortak payları olan örgütler ile (başta ADD ve TGB ile toplamda 40 kadar kitle örgütü) katılımcı halkın, yapılan işten derin bir tatmin ve haz duygusuyla doyuma ulaştığını sergilemektedir.

Bu saptamaların yanı sıra, işi bu noktaya tetikleyen siyasal öznenin de (AKP) konumlanışını ve aldığı kararların ne demeye geldiğini doğru saptamak gerekmektedir.

23 Cumhuriyeti’nin kuşkusuz bütün devrimci dönüşümlerde olduğu gibi kendine özgü siyasi motifleri bulunmaktadır. Rejimin dört motifinden üçü, yani 23 Nisan, 19 Mayıs ve 30 Ağustos bir biçimde, siyasi erkçe kutlanırmış gibi yapılarak sönümlendirildikten sonra, sıra 29 Ekim'e gelince, yaklaşık bir ay öncesinden ‘Cumhuriyete sahip çıkmak’ belgisi gündeme getirilmiştir. I. Meclis önünde toplanıp, Anıtkabir'e yürüme iradesi ise, Ankara Valiliği eliyle yasaklanınca, yürümek isteyenlerle, kolluk güçleri barikatlarda karşı karşıya gelmiştir.

Yürüyüş, barikat, gaz bombası ve benzerleri, solcular, devrimciler, sosyalistler için kanıksanmış devlet önlemleri olmakla beraber, 29 Ekim yürüyüşcüleri ve halk kesimleri için, televizyonlarda seyredilenlerden sonra, doğrudan ilk kez deneyimlenen çok yeni bir görüntü sayılabilir. Bayrağı elde, cumhuriyet sloganı atıp, Anıt Kabir’e yürüme masumiyetine karşı, gaddar bir zorbalık uygulayan ceberrut devletle tanışma, Kemalistleri hayli şaşırtmış gibi görünürken, yükseltilen en önemli talep de, ‘Atatürk Cumhuriyeti’ne geri dönüş isteğidir.

İşte bu olup bitenler, meydana gelen olaylar ve yuvarlandığı evrelenme, memleket siyasası açısından çok önemli bir kırılma noktasıdır. Neden mi?

1. Kemalistler, on yıllardır solcuların geçtiği devletin zorbalık tezgahlarıyla ilk kez karşı karşıya kalmıştır.
2. Kemalist sağ unsurların sermaye ile tarihsel ittifakı içinde, iktidar erkinin ortaklaşa paylaşıldığı dönemlerden, birden bire uzaklaştırılmış olmanın verdiği hayret, bir türlü anlamlandırılamamaktadır.
3. İdeolojik hegemonyanın etkisinde olan halk kesimleri, tarihsel bir dürtü olarak ve elinden hangi Cumhuriyetin kaydığını algılayamamanın çaresizliği ile eskiye yeniden çağrı çıkarma yarılmasına uğramış bulunmaktadır.

Öyleyse işe hem tarihselci ve hem de sınıfsal olarak bir kez daha bakılması gerekir:

4. 23 Cumhuriyeti, kuşkusuz ilerici, devrimci bir atılımdır. Ancak bu devrimci dönüşüm, başından itibaren bir geç dönem burjuva devrimi olarak biçimlenmiştir.
5. Devrimin bir burjuva karakter içermesi, kadrolarının sınıfsal karakteri ile, Cumhuriyet’in kuruluş ve sonraki devrelerindeki sınıfa içkin tercihlerine dayalıdır.
6. Burjuva devrimini gerçekleştiren yürütücü kadrolar ve erki eline alan iktidar bloğu, daha önceleri ayrıntılarına başka bir yazıda da değindiğim üzere (1) asker, sivil bürokrasi, ticaret burjuvazisi, manifaktür düzeyindeki zanaatkarlar ve feodal toprak ağalarından oluşurken; savaş taburlarını da retorik olarak milletin efendisi sayılan köylüler ve dar bir amele sınıfı oluşturmuştur.
7. Cumhuriyet, başından itibaren “batı uygarlığı” öykünmeciliği ile esasen Avrupa ve sonralarında Amerikan kapitalizmini kendine model olarak almıştır. İktisadi ve siyasi her türlü alt ve üst yapı kurumları ile bunlara göre şekillenen toplumsal gündelik yaşam ve ideolojik aidiyetler, Türkiye Cumhuriyeti’ni kapitalizmin ve emperyalizmin dalgalı denizlerinde dümen tutma zorunluluğu ile başbaşa bırakmıştır.
8. İktidar bloğu sınıfsal aidiyet unsurları bakımından homojen olmamış, blok içi erk çekişmeleri 89 yıldan bu yana eksilmeden sürüp gelmiştir.
9. Asker-sivil bürokrasi, küçük burjuva karakteri ile blok içinde görece ilerici rol oynarken, asıl burjuva özneler, sermaye birikimini kendine pekiştirecek her türlü esnek ittifak sahipliği rolünü bütün çağlarda başarıyla sürdürmüştür. Feodalite artıkları ise, halkın dinsel inançlarını siyasallaştırma becerilerini burjuvazi ile ittifak ederek zenginleştirmişler ve çeşitlendirmişlerdir.
10. “Ağacın kurdu içinden olur”; 23 Cumhuriyeti’nin asker-sivil bürokrasisi, yani Kemalistler böylece kendi kurdunu, börtü böceğini, çiyanını, engerek yılanını, kendi içinde ittifak edip besleyerek; yurtseverliği, ilericiliği, devrimciliği yani kendi solunu, ona hep düşmanca kırıp döküp; yurdu gerici-faşizan bir karşı devrime teslim etmiştir.
11. Bu arada, kimi devrevi farklılıklar içermekle beraber, tarihsellik olarak Türkiye hep kapitalizm yolunda ve emperyalizmin güdümünde ilerlemeye çalışmıştır. Kapitalizmin dünya genelinde ‘sosyal devletçiliği’ tasfiye edip, serbest rekabetçi piyasa düzenine evrilmesiyle beraber, tıpkı “sosyal devletçilik” gibi “Kemalizm” in de Türkiye’de miyadı dolduğuna karar verilmiş ve tasfiye cihetine gidilmiştir.
12. Emperyalist sistemin merkezi hegemonları, Türkiye’deki son sürecin siyasi aktörü olarak AKP’nin dönüştürücü taşeronluğunu devreye sokmuşlardır. Böylece yasama ve yürütme erki merkezileştirilmiş, Ergenekon, Balyoz, OdaTv gibi siyasi yıldırma operasyonları toplumu ikna ve itaate zorlarken, diğer dönüşüm süreçleri de yargı, ordu, kolluk güçleri ve üniversite gibi kurumları da tamamen kapsar hale getirilmiştir.
13. Kısacası, kendini aynı zamanda Kemalizm’de var eden solcu, aydınlanmacı kentli halk sınıfları, temsilcilerinin tasfiyesi ile yüzleşmek ve kabullenemedikleri yenilgilerinin rövanşını geçmişe sahiplikte arama dürtüsü ile barikatların önüne ulaşmışlardır.
14. O nedenle bu tarihsel büyük bir kırılma ve yeni bir kopuştur.
15. O nedenle de, her ince ayrıntısı üzerinde tekrar tekrar durularak değerlendirilmesi gereken ve yeniden yoğrulması zorunlu bir hamur ortada bulunmaktadır.
16. İşin kuşkusuz “Kürt”, “Alevi” başlıkları gibi çok çetrefil başka uçları da bulunmaktadır. O değerlendirmeleri ise başka yazıların özeline bırakmak yerinde olacaktır.

İşin AKP tarafını da kısaca gözden geçirmek gerekir.

17. AKP kendini konumlama olarak islamcı, muhafazakar ve piyasacı bir siyasi öznedir.
18. Kapitalizm ve emperyalizmin Türkiye’deki en çağcıl siyasi aktörü ve bendesidir.
19. Son olaydaki siyasi tercih ve rolüne bakılırsa, sanki akıl almaz bir siyasi beceriksizlik göstererek, işleri provoke etmiş ve adeta 29 Ekim yürüyüşünü kendine karşı bir zafer tablosuna dönüştürmüş görünüyor.
20. Oysa, vaziyeti başka ahkâmdan da değerlendirmek gerekir.
21. Yasama, yürütme ve yargıyı eline alıp, anayasal “kuvvetler ayrılığı” fiilini, “kuvvetler birliği”ne dönüştürmüş bir siyasi iktidarın hem kendi tabanını konsolide etme ve hem de esasen kendinden olmayanları “millet”ten saymama iradesini her türlü toplumsal uzlaşma zemini dışında tutmak zorunluluğu, gündelik pratiğini son olayda bir kez daha göstermiştir.
22. 29 Ekim ritüelini de, becerebildiği oranda kolluk güçleri tedbiri ile dışlama iradesi, esasen karşısında ki kesimlerle herhangi bir uzlaşmanın giderek kendisini zorlayan hükümet etme fiillerinde daha zayıf görünmeme öngörüsüne dayandırılabilir.
23. AKP’nin işi pek çok konuda sıkıntılıdır. Hapisanelerdeki açlık grevleri ve doğuyu sarsan yaşamı durdurma eylemleri, kiminle, nasıl, hangi merkezden sürdürülecek bir görüşmeler yumağını şimdi daha çözümsüz kılmaktadır.
24. Savaş çığırtkanlığı Türkiye dışı tepkileri de çeken bir düzleme sıçramış görünmektedir. Tenis maçlarından, Almanya seyahatlerine siyasi iktidara yönelen tepkiler, sadece savaş karşıtı protestoları değil, Alevi duyarlılıklarını da yansıtmaktadır.
25. Sonuç, AKP kendi tabanının yalıtılmış enerjisine daha da muhtaç bir konsolidasyon evresine girmiş görünmektedir.
26. İşte 29 Ekim sertleşmesinin ve gaddarlığının görüntüleri altında bu hususlar da değerlendirilmek durumundadır.

Şimdi başta sorulan soruya tekrar dönülebilir.

27. “Cumhuriyete sahip çıkmak” şiarı eğer bir kitle hareketi ise, bir “gelecek tasavvuru” varmı dır?
28. Eğer gelecek tasavvuru, şekli belirsiz olan bir eski hatıralara öykünme ise, yanıtı da ‘hayır’ olmaktadır.
29. Bu ne anlama mı geliyor? Kısaca kapitalizmin iktisadi mekanizmaları ile onların yapısal, kurgusal ve işlevsel veçhelerini siyasileştiren ve askerileştirilen emperyalist politikalardan sıyrılma, silkinme talep edilmiyorsa, yani tarihselci bir yaklaşım ve halk sınıflarının iktidarı öngörülmüyorsa, bu kitle hareketi de geçmişte olduğu üzere sönümlenmeye uğrayacaktır.
30. 23 Cumhuriyeti’nin ilerici, devrimci karakterinden çıkışla emekçi kitleler ve Türkiye aydınlanmasına kattığı değerlerin geliştirilerek ileriye taşınması, eski kalıpların yeniden ikamesini düşlemekle gerçekleşemeyecek gibi görünmektedir.
31. Buradan şu sonuca gidilebilir; geçmişin referanslarıyla, Cumhuriyetin ilk dönemlerine yani kuruluş ve kapitalist gelişme dönemlerinin ilişkilerini yeniden yerine oturtma salınımları, konjonktürel olarak artık denenebilecek bir siyasi manevra alanı değildir.
32. Cumhuriyet için, onun bağımsızlıkçı, kamucu, aydınlanmacı, laik karaketerini pekiştirebilmek için soldan bir varoluş perspektifi geliştirilemez ise, daha çok gösteriler yapılabilir ve her defasında da yapılanın dayanılmaz doyumu ile akşam eve gidilip, rahat uyunabilir. Fakat bu Türkiye’nin düşlenebilecek bir geleceği olamaz.
33. Sorunun diğer parçasına gelince; 29 Ekim kitle hareketinin gelecek tasavvuru varsa, kendi talebini hangi siyasallaşma mekanizmaları ile gerçekleştireceğidir.
34. Türkiye’nin ana damar sorunları olan etnisite ve dinsel referans eksenli sorunlarını mutlaka çözmek gerekmektedir. Bugünkü manzara, bu sorunların yerellikten tamamen koptuğu ve uluslararası bir düzleme savrulduğunu sergilemektedir. Buna karşın tek seçenek bağımsızlıkçı geniş bir yelpazede emek eksenli, sınıfsal bir çözümle siyasal iktidar iradesini ortaklaştırarak çıkarmak gerekmektedir.
35. Çok zor görünse de, Türkiye insanlarının bu karttan başka ve sosyalist bir cumhuriyet denemesine girişmekten başka bir şansı kalmamıştır.
36. 29 Ekimler, asıl kutlama referansını ancak öyle bir cumhuriyet içinde sağlayabilir.

(SolHaber)

Nurettin ABACIOĞLU | Tüm Yazıları
Hits: 1409