Soytarıların Soyluluğu

~ 14.03.2011, Av. Sabri KUŞKONMAZ ~
Soytarı sözcüğü, kullanılan yere zamana göre farklı anlamlar taşır. Çok anlamlıdır. Alışıldık, akla gelen ilk anlamının pek olumlu olduğu söylenemez. Şirin bir bebeğe, şirinlik yaptı diye “soytarı” denir belki ama, daha çok olarak kötücül anlamlarla kullanılır.

Oysa, tarihsel bağlamında soytarılar önemli bir işlevi yerine getirmişlerdir. Mutlak hükümdara, kılıçlarıyla dünyaya meydan okuyan krallara, sözleriyle meydan okuyan bir kişiliktir soytarı.

Bizim kültürümüzde, özellikle Shakespeare oyunlarından tanıdığımız soytarılardan çok farklı tipler vardır. Bekri Mustafa gibi, İncili Çavuş gibi uç kişilikler. Sivri dilli şairler; Nef’i, Şair Eşref gibi. İktidarın mutlak hakimiyet ikliminde farklı bir hava olanağı yaratmışlar, baskıcı ortamın birer subabı gibi işlev görmüşlerdir.

Shakespeare oyunlarında en grotesk örneklerini gördüğümüz soytarı karekterine, kralın alt benliği, ya da aynadaki kendisi gibi bir görev yüklenmiştir.

Kral Lear’da, Kent Kontu’na; “...Hizmetime alıyorum seni, al işte bu da avansın” der. Kral Lear ona para verdiği anda, soytarı sahneye girer; Kent’e çıngıraklı soytarı kulahını vererek; “Onu ben de hizmetime alıyorum. Al şu kulahımı, bu da benim sana avansım” deyiverir. (Kral Lear, çev. Özdemir Nutkuı, İş Bankası Kültür Y.)
 
Lear, Britanya kralıdır. Kent de bir konttur. Bu “yüksek” kişilerin arasına dalan soytarı, çıngıraklı kulahıyla statükonun ciddiyetini ve dengesini bozar. Dahası, koskoca kontu soytarıya dönüştürür. Sarayın protoklüne ve soyluluğun adabına aykırı düşen, senli benli bir dille konuşur. Kral Lear’a amca diye seslenir, onun kaçıklığından dem vurur, yumurtadan taç yapmayı önerir.
 
Özdemir Nutku’nun saptamasını da anarak, soytarı, aslında saraydaki/oyundaki herkesin soytarı olduğunu anlatmaktadır: Alameti farikasını Kent’e vererek! Koskoca Britanya kralı Lear’i soytarıya çevirir.      

Soytarının temel işlevini,çağdaş dünyada, soytarılıktan çok farklı bir toplumsal düzlemde, eleştirmenler, iktidara muhalif yazarlar, gazeteciler yapar. Ya da şöyle diyelim; bizdeki uygulamada gördüğümüz gibi, olanaklar elverdiğince yapmaya çalışırlar. Soytarnın soylu uğraşını bedeller ödeme pahasına yürütürler.

Soytarılar da bedeller ödemiştir. Kralın kızgın bir anında kırbaçlanarak, cellada teslim edilerek...

Kızgın kıralların kızdığı zaman ne söyleyeceği ve kimi haşlayacağı belli olmaz.

Soytarılar, soytarılık yaptıkları sürece soyludur. Krala herkesin içinde sırf gülsün diye g.tün büyük diyebilirler. İyi zamanındaysa, bu densizliğe kral güler. Bir başkası böyle bir fiziksel niteliğe ilişkin yapıcı “eleştiride” asla bulunamaz. Kral, meclis içinde bu söze gülse bile, adım kadar eminim ki ortalıktan el ayak çekilince, ilk gördüğü aynada, dönüp poposunu kontrol edecektir; gerçekten büyük mü diye! O zamanlarda bile soytarılık sadece soytarılık değildir çünkü. Soytarılık soyluluktur dedik. Muktedirlerin arkasının ne denli büyük olduğunu söyleyebilmek zamanımızda daha büyük bir soyluluk. İnsanlar durduk yerde gerilerine bakmazlar. Soytarılar söylemezse kendilerinin en mükemmel bedene/niteliklere sahip olduklarına inanırlar.

Birşeyler değişmiştir. Aklın egemen olduğu bu zamanda muhalif beyinler soytarıların işlevinin fersah fersah üstünde ve ötesinde bir uğraş içindedirler. Aralarındaki fark büyüktür. Ancak, şu var ki, hala bazı muktedirler “kral” oldukları yanılgısı içinde, soytarıların devrinin geçtiğini anlayamamaktadır. Vesselam...

 
Haftanın dizesi; “hiç durmadan devleşiyor aynalar” (Mine Özdemirtaş, Ahtapot Sevişmeleri, Kora Y.)
(Birgün 14.03.2011)
Av. Sabri KUŞKONMAZ | Tüm Yazıları
Hits: 2239