Yeni bir on yılın eşiğinde

~ 30.10.2012, Fatih YAŞLI ~

Birkaç güne kadar AKP’nin iktidardaki onuncu yılını geride bırakacağız. 3 Kasım 2002’den 3 Kasım 2012’ye, birlikte yaşadığımız, birlikte şahitlik ettiğimiz, uzun, upuzun bir on yıl…

Haklarını teslim etmek lazım, geride bıraktığımız on yılın AKP’nin ve onunla birlikte hareket eden güçlerin hanesine zafer yılları olarak kaydedilmesi gerekiyor. Türkiye’yi dönüştürmek, 1923 cumhuriyetini tasfiye etmek, yerine yeni bir rejim kurmak hedefiyle yola çıktılar, bunun ideolojik meşruiyetini sağlamaya çalıştılar ve bunda başarılı da oldular. Artık yeni bir rejimde, yeni bir Türkiye’de yaşıyoruz.

Nereden başlamalı, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyelik süreci olabilir. İnsanlarımızı, Türkiye’nin AB üyesi olabileceğine, gündüz vakti sokaklarda havai fişek patlama görgüsüzlüğüyle, üyelik müzakerelerine başlama adı altında inandırdılar. AB’nin bir barış projesi olduğuna, Türkiye’yi demokratikleştireceğine ya da AB üyeliğiyle birlikte sağlanacak refah artışına dair söylenenleri de ekleyin buna. Halkımızın ve daha da önemli olanı, solumuzun bir kısmını buna inandırdılar.

AB üyeliğiyle başladık, “derin devletle hesaplaşma”yla devam edelim.

İnsanlarımızı, bu ülkenin solcularının, ilericilerinin, demokratlarının bir kısmı da dâhil olmak üzere, derin devletle hesaplaştıklarına, Türkiye’yi demokratikleştiriyor olduklarına inandırdılar. Ergenekon Operasyonu derin devletin tasfiyesini sağlayacak, faili meçhullerin, yargısız infazların, gözaltında kayıpların sorumlularından hesap sorulacaktı. İnandırdılar, bunu da kaydetmek gerek başarı hanelerine.

Sadece derin devletle değil, darbelerle hesaplaşacaklardı.

Kenan Evren’den, Tahsin Şahinkaya’dan, bu ülkenin en güzel çocuklarını katledenlerin hala hayatta olanlarından hesap soracaklardı. Bir zamanların kudretli paşalarını, muktedirlerini, önce mahkeme salonlarında ve sonra demir parmaklıklar altında görecektik, inandırdılar.
Yetmedi, Kürt meselesini çözmeye soyundular.

Adını “Kürt Açılımı” koydular ve insanlarımızı, akan kanın duracağına, Kürt halkının en doğal taleplerinin karşılanacağına ve nihayetinde hangi etnik kökenden gelirse gelsin yurttaşlarının beraberce yaşayabilecekleri bir Türkiye’nin mümkün olduğuna inandırdılar. Gereken adımlar atılacak, akan kan duracak ve ülkeye barış gelecekti, hepimizden buna inanmamızı istediler.

“Ekonomideki sıkıntılar”ı çözmek ise en kolayıydı!

“Adalet”i ve “kalkınma”yı sağlayacaklar, gelir dağılımındaki adaletsizliği ortadan kaldıracaklar ve emeğiyle geçinen milyonların haklarını koruyacaklardı. TÜSİAD’a, Aydın Doğan’a, “hortumcular”a, memleketi soyanlara kafa tuttuklarına ve soyguncularla mücadele ettiklerine, halkı inandırdılar.

İçeriden sonra elbette ki sıra dışarıya gelecekti, işe koyuldular.

Türkiye’yi “Batı’nın piyonu” olmaktan kurtaracaklar, yüzünü Doğu’ya döndürecekler, bağımsız bir dış politika izleyeceklerdi. Artık yeni bir Türkiye, emperyalizmin maşası olmaktan kurtulmuş bir Türkiye vardı. Bölgenin yükselen yıldızı, model ülke ve emperyal güç olacaktık, yeni bir Osmanlı, yeni bir imparatorluk çok da uzak değildi.

On yıl dedik, başarılı, uzun bir on yıl. Ve şimdi sormamız gerekiyor: Neredeydik, ve şimdi neredeyiz?

Bir zamanlar AB tam üyelik hedefi üzerinden bir hegemonya kurmayı başarabilmiş AKP iktidarının onuncu yılında, espri yeteneği “geçen gün kamyon sürdüm, Leonardo da Vinci” düzeyinde olan, AB’yle ilgili icraatlarının ne olduğunu hiçbirimizin bilmediği bir AB bakanı var bu ülkede, o da yetmezse AB ilerleme raporunu yere fırlatan bir meclis anayasa komisyonu başkanı var. AKP’nin AB üyelik macerasında gelinen yer burası.

Ergenekon sürecinin başlamasının üzerinden dört yılı aşkın bir zaman geçti ve söz konusu olanın derin devletin, vesayet rejiminin, darbeciliğin vs. tasfiyesi değil, devletin ele geçirilmesi operasyonuna “derin devlet”ten başlanması olduğu herkesin malumu artık. Tasfiye edilmiş ve yerine yenisi konulmuş bir derin devlete ve bir vesayet rejimine sahibiz bir süredir.

“12 Eylül’le hesaplaşma”nın neresindeyiz peki?

Göstermelik olarak haklarında dava açılan 90 yaşındaki iki askerin duruşma salonuna dahi getirilememesi bir yana, 12 Eylül rejiminin emek düşmanı, neoliberal ve gerici politikalarını derinleştirerek devam ettiren bir hükümet var şu an iktidarda ve yoluna esnekleştirme, sendikasızlaştırma, güvencesizleştirme politikalarıyla devam ediyor. Veciz bir ifadeyle söylendiğinde, 12 Eylül sürüyor!

Açılım, çözüm vs. derken Kürt sorununda geldiğimiz yeri hatırlayalım.

Türkiye cezaevlerinde şu an kaç Kürt tutuklu ve hükümlü var, KCK operasyonları adı altında kaç kişi cezaevlerine dolduruldu, tam rakamı hiçbirimiz bilmiyoruz. Bildiğimiz şey ise açılım sürecinin geldiği noktanın yüzlerce siyasi mahpusun ölüm orucuna dönüştürdükleri açlık grevi olması.

Cezaevlerindeki yüzlerce insan, Kürt sorununun çözümünün ancak bedenlerini ölüme yatırmalarıyla mümkün olabileceğine inanıyor artık.

Ve ekonomi, adalet ve kalkınma.
İthalata bağımlı olmaktan kurtulamamış bir ekonomi, önlemeyen bir cari açık, cari açığı azaltmak için alınan önlemler neticesinde verilen bütçe açığı, bütçe açığını kapatmak için halkın sırtına yüklenen yeni zamlar ve vergiler. Vergilemede adaletsizliğin taçlandırdığı korkunç bir gelir dağılımı adaletsizliği. Buradayız.
Dış politikada başarı diye sunulabilecek bir şey kaldı mı peki?
Yeni-Osmanlıcı dış politikanın ABD medyasında dahi dalga geçilir hale geldiğini, Davutoğlu’nun stratejik derinliğinin iflas ettiğini ve emperyal hayallerin hakikatin gerçekliğine çarpıp darmadağın olduğunu Suriye’de yaşananlar gösterdi hepimize. “Taşeron İmparatorluk” daha kurulmadan yıkıldı, Emevi Camiinde namaz başka bir bayrama kaldı.
İktidar, “başarılı” bir on yılı geride bıraktı, ancak bitti, bu on yılın sonuna geldik. Yalçın Küçük’ün “Türkiye’de hiçbir on yıl birbirine benzemiyor” tespitini hatırlayarak söyleyebiliriz ki, yeni bir on yıl açılıyor. 29 Ekim kutlamalarında aşılan barikatlar ve bugünlerde açlık grevlerinin damgasını vurduğu Kürt dinamiği açılmakta olan on yılın politik mahiyetine dair önemli ipuçları veriyor.
Yeni bir on yılın eşiğindeyiz, o on yıla hazırlanmamız gerekiyor.

(SolHaber)

Fatih YAŞLI | Tüm Yazıları
Hits: 1633