Meğer bu ülkede "özgürlükçü" hiç yokmuş!

~ 11.03.2011, Kemal OKUYAN ~

Ergenekon operasyonu başladığından beri "türdeş" olmayanları aynı örgüt çatısı altında "zorla" birleştirmeye çalışıyor. Bu başından beri gün gibi ortada, başından beri bunu dile getiren sanıklar var… Ardı ardına gelen tutuklama dalgalarının her birinde, "ben nasıl bunlarla birlikte örgüt kurmakla suçlanabilirim" diye itiraz edenlere yenileri eklendi. Ve her defasında bu tuhaflık yeniden ve yeniden keşfedildi, her defasında bu tuhaflık sanki ilk kez yaşanıyormuşçasına yorumlar yapıldı. Örnek olsun Mustafa Balbay'ın "şu şu kişilerle aynı davadan yargılanıyor olmaktan hicap duyuyorum" demesi ile Ahmet Şık ve Nedim Şener'le ilgili yaygın bir biçimde kullanıma sokulan "ama onlar diğerleri ile nasıl yan yana gelebilir" itirazı siyasal parametreler marifetiyle farklı çuvallara konamaz. Ergenekon davası, "yok artık, o mu asla inanmam" tepkisine kahve muhabbetinde dahi yer bırakmayan bir içeriktedir.

Bu bağlamda, son günlerde iki gazeteciyi savunma adına, Ergenekon davasına bulaştırılan diğer herkesi "suçlu" durumuna düşüren yaklaşımlara dönük giderek artan rahatsızlığın ahlaki temelleri son derece güçlüdür. Ergenekon zemininde herhangi bir hukuki, ideolojik, siyasal tasnif yapılamaz.

Tersinden de yapılamaz…

Ergenekon davasının birleştirici hiçbir özelliği yok, dava sanıklarının ortak bir tutum alması söz konusu bile olamayacağı gibi, bu davada yargılananların sırf bu nedenle "siyasi dokunulmazlık" sahibi kılınmalarını beklemek de saçma. Evet hukuk dışı uygulamalarla karşı karşıya kalanlarla ilgili yazılıp çizilenlere dikkat edilmeli. Ancak bu kapsamdaki bir davaya bulaşan yaygın aktörleri "siyasal eleştiri"nin dışına çıkarırsanız, bu hem onlara haksızlıktır, hem de Türkiye'de siyasetin alanını büsbütün daraltır.

Adalet duygusunun sadece son tutuklamalarda zedelendiği kanaatini yaymak kadar, Ergenekon "mağdurları"na topyekun muafiyet tanımaya kalkmak da bu davayı meşrulaştırmaktan başka sonuç vermez.

Giderek yaygınlaşan ve AKP uygulamalarından ibaret olmayan otoriter eğilimlerin siyaset alanını büsbütün yok etmesine göz yumulmamalıdır. "Dokunan yanıyor" saptaması doğrudur. İktidar kendine dokunana saldırıyor. Tamam. Liberallerimizin de, en solcu gözükenleri dahil, maşallahı var, "Türkiye'de demokrasi kültürü yok" diye neden sürekli yazıp çizdiklerini kanıtlamakla meşguller: Çünkü en küçük bir "demokrat" tarafları yok! Buna birazdan geleceğim…

AKP "dokunulmazlığı"nı ilan etti. Peki CHP'lilere ne oluyor? Samimi olarak soruyorum, CHP'ye dönük her olumsuz değerlendirmemizin ardından tarafımıza yöneltilen hakaretlerin arkasında "bu dönemde CHP'yi eleştirmek AKP'nin ekmeğine yağ sürmektir" türünden bir önkabul yok mu? Peki CHP'yi, AKP karşısında konumlandığı için mi eleştiriyoruz? CHP'yi ne bileyim cemaatleri meşrulaştırıyor diye eleştiriyoruz, CHP'yi Libya'ya NATO operasyonuna yeşil ışık yaktığı için eleştiriyoruz, CHP'yi ABD'yi kendisini desteklemesi için otuz takla attığı için eleştiriyoruz, CHP'yi AKP ile iki partili uyumlu bir sistem kurmaya yeltendiği için eleştiriyoruz.

Sırası mı? Tam sırası!

AKP'nin "beni desteklemeye mecbursunuz, yoksa darbeciler cesaretlenir" söylemiyle kimi CHP'lilerin solu susturma çabaları aynı amaca hizmet ediyor.

Ve bu kültür giderek yaygınlaşıyor. Soner Yalçın'ın gazetecilik anlayışı eleştirilemeyecek, askerin bu işlerdeki birinci dereceden sınıfsal, ideolojik sorumluluğundan söz edilemeyecek, Türkiye'de geçmişte halka karşı işlenen bütün suçların üstüne bir bardak su içilecek. Neden? Bunları eleştirir, hesaplaşırsanız AKP'ci olursunuz. Oh ne ala!

Geçtiğimiz günlerde bir üniversite hocası, TKP'li öğrencilerin üniversitelerde seçim bildirgesini dağıttıkları için saldırıya uğramasıyla ilgili şu öneriyi yapabildi örneğin: TKP bildirgesini değiştirsin!

Liberallerimiz de böyle işte…

AKP'den başlayarak bu ülkede "özgürlükçü" bayrak açan öznelerin çok büyük bölümünün riyakar olduğunu söylemeye bile gerek yok.

Şimdi dönelim başa…

Ergenekon operasyonu zemininde ne bir temizlik, ne bir saflaşma ne bir tasnif mümkündür.

Bu zeminde yapılabilecek olana dairse fırsatın kaçtığı söylenebilir.

Hukuk siyasettir. Türkiye solu hukuk alanında sözünü söylemeyerek, burada öncü bir çıkış yapamayarak siyaseten büyük bir fırsatı tepmiş, üstelik kendisini daha da etkisizleştirmiştir.

Sol yalana, sahteciliğe, şantaja karşı dik duracaktı. Halka karşı işlenen suçların ortaya çıkması için tezgahlara, komplolara, tertiplere, dinlemelere, gözetlemelere ihtiyaç mı vardı? Solun liberal tandanslı kesimlerinin, ulusalcı kesimlerinin, sosyalist kesimlerinin siyasal ve ideolojik olarak buluşması olanaksızdı ama "polis yöntemleri"ne karşı "adalet duygusu"nu güçlendirici bir çıkış için siyasal ve ideolojik buluşmaya gerek yoktu ki. Herkes kendi cephesinden bu konuya el atabilir, AKP tuzağına düşülmezdi.

Ne oldu? Biri "darbeci" olarak tanımladığı bir şahsiyetin önüne özel yaşamıyla ilgili bir dosya konularak sindirilmesini içine sindirdi, bir öteki BDP'li belediye başkanının KCK davasıyla derdest edilişindeki hukuksuzluğu görmezden geldi, solcu hukukçular hukukun polis tarafından ele geçirilişi karşısında genel bir tavır dahi alamadılar.

Hukuk skandalları söz konusu olduğunda hangi davayı diğerlerinden ayırabilirsiniz? Ergenekon, Devrimci Karargah, Balyoz, KCK?

Yanlış anlaşılmasın, "herkes birleşseydi, ortak tavır alınsaydı" demiyorum. Bir soruna işaret ediyor, bugün AKP'den şikayet etmeye başlayanların ciddi samimiyet sorunu olduğunu söylüyorum. Bu sorun geride kalmadı. Çünkü hâlâ AKP'nin misyonu kavranamadı, hâlâ bu partiye yön vermeye, onu terbiye etmeye çalışanlar var.

Yukarıda andığım davalardan biri düşse, AKP hakkındaki fikri radikal biçimde değişecek insanlardan söz ediyorum. Ergenekon davasında yaşlarla kuruların ayıklanmasını bekleyen, bunu talep edenlerden söz ediyorum.

AKP'yi hiç anlayamamışlar.

(SolHaber 11.03.2011)

Kemal OKUYAN | Tüm Yazıları
Hits: 1750