'Mısır İslam Cumhuriyeti'

~ 31.01.2011, Kadri GÜRSEL ~

Mısır’da çöken nedir?    Bu sorunun cevabı önemli…  Çöken, 30 yıllık Hüsnü Mübarek yönetimi mi? Yoksa Cemal Abdül Nasır öncülüğündeki “Özgür Subaylar Hareketi”nin 59 yıl önce temellerini attığı rejim mi?
Şimdilik, çökmeye mahkûm olanın yaklaşık 30 yıllık Hüsnü Mübarek yönetimi olduğundan kimsenin kuşkusu yok.
Şu günlerden “devlet başkanı” unvanını muhafaza ederek çıksa bile Mübarek, artık bitmiştir. Ne kendisinin, ne de oğlunun eylülde yapılması planlanan devlet başkanlığı seçimlerinde aday olması gibi bir seçeneğe, iktidar denklemlerinde yer açılması imkânsızdır.
Bu kaos tünelinin sonunda çöküş Mübarek ile sınırlı kalacak olsa bile, yani 30 yıllık lider gidecek ama 59 yıllık rejim varlığını bir başka liderin yönetiminde sürdürecek olsa bile, Mısır’da ve dolayısıyla Ortadoğu’da her şeyin eskisi gibi devam edeceğini düşünmek mümkün değil.
Mısır, Arap Ortadoğu’da devlet geleneğinin güçlü olduğu belki de tek ülke. Ordusu da şu an Arap orduları içinde en güçlü olanı ve halkı nezdinde de muteber…
Bu ordunun Nil Deltası’na hâkim olan alacakaranlıkta şimdilik durduğu yeri nasıl yorumlamalı?
Ordu, kamu düzenini egemen kılmak için, ya da gerçek ifadesiyle “rejimi kurtarmak” için harekete geçmeden önce, Mısır’ın Mübarek safrasından kurtulmasını ve bu sayede rejimin meşruiyet tazelemesini mi bekliyor?
Yoksa ordu, Mısır’ın Mübarek’ten kurtulmasını beklerken kamu düzeninin tamamen çökmesini göze alamayacağı için harekete mi geçecek?
Bu ikilemden nasıl çıkılacağı belki bugün, belki yarın ya da önümüzdeki günlerde belli olacak.
(Bu satırları yazdıktan hemen sonra çok sayıda tankın Kahire caddelerinde konuşlandığı ve savaş uçaklarının Tahrir Meydanı üzerinde alçaktan uçuş yaptığı haberi geldi. Ordunun tercihini kamu düzenini korumaktan yana yaptığı şeklinde yorumlanabilir bu gelişmeler.)
İhtimalin büyüğü, Mübarek’in gitmesi ve fakat rejimin tabii ki yeni duruma adapte olarak, bu vartayı şimdilik kaydı ile atlatmasıdır.
Peki ya Mübarek’le birlikte Mısır rejimi de çökerse?
Zaten ABD’de, İsrail’de, önemli Avrupa başkentlerinde, Ürdün, Suudi Arabistan ve bazı Körfez ülkelerinde uykuların kaçmasına neden olan, şimdilik zayıf gibi görünse de işte bu ihtimaldir.
Rejim çöker ve sonunda iktidarı İslamcılar ele geçirirse ne olacak?
İran’daki gibi… Mısır’da yaşanacak bir kaos ve iktidar kavgası, “Mısır İslam Cumhuriyeti”nin kurulması ile sonuçlanırsa…
Ülkedeki en örgütlü muhalif güç olan İslamcı “Müslüman Kardeşler”in siyasi iktidarı ele geçirmesi ihtimali değil midir, bazılarına “Eyvah” dedirten?
O zaman, gerçekleşmesi halinde bu ihtimalin ne gibi sonuçlara yol açacağı üzerinde kafa yormaya değer.
Mısır, Arap dünyasının merkezidir. En zayıf, en itibarsız ve en etkisiz olduğu Mübarek döneminde de “merkez”di, çünkü Arap dünyası da aynı zaaflarla malul idi.
Nasır’ın otoriter modernleşmeci Arap milliyetçiliği ve Pan-Arabizmi, Magrip’ten Maşrık’a, şimalden cenuba bütün Arap dünyasını nasıl derinden sarsıp etkilediyse, bir Müslüman Kardeşler iktidarının da büyük etkilerde bulunması kaçınılmazdır.
“İhvan-ı Müslimin”in siyasi gündeminde Arap milliyetçiliğinin çok ötesinde “İslam ümmeti” olacağı için, bizdeki İslamcıların, “Neo-İslamist” ana akım başta olmak üzere, Mısır’daki gelişmelerden her bakımdan etkilenmesi kaçınılmazdır.
Adı halk tarafından yolsuzluk ve baskıyla birlikte anılan Mübarek yönetimi, ABD’nin bölgedeki en önemli Arap müttefikidir. Gazze ablukasını, bölgenin Mısır’la olan sınırını kapatmak suretiyle desteklemiş ve İsrail’le işbirliği yapmıştır.
Dolayısıyla İhvan rejiminin, ABD ve İsrail karşıtlığı ile Hamas’la dayanışmayı kendi meşruiyeti için güçlü nirengi noktaları olarak kullanması beklenmelidir.
Mısır’da İslamcıların iktidara gelmesi, ABD için Ortadoğu’da tarihsel bir yenilgi, telafisi imkânsız bir kayıp olacaktır. İsrail için de öyle…
“İslamcı Mısır”, Batı yarımkürede Huntingtoncu “medeniyetler çatışması” ideolojisini besleyecek…
Kuşatılmışlık psikozunu derinleştireceği için İsrail’in güç kullanma eğilimlerini artıracak…
Mısır’daki değişimin neden olabileceği bir domino etkisini önlemek için ABD’yi bölgede yeni soğuk savaş politikalarına ve meşruiyeti kuşkulu ittifak arayışlarına yöneltebilecektir.

(Milliyet 31.01.2011)

Kadri GÜRSEL | Tüm Yazıları
Hits: 1908