'Sehven'li adalet

~ 31.01.2011, Rıza TÜRMEN ~

Türkiye bir süredir bir hukuk krizi yaşıyor. Bu kriz gün geçtikçe genişliyor ve derinleşiyor. Bunun sonucunda Türkiye hukuk devleti olmaktan uzaklaşıyor.
Krizin birkaç yönü var. Bir yönü, görülmekte olan davalardaki usulsüzlükler. Bunları özellikle Ergenekon, Balyoz gibi davalarda görüyoruz. Yargılamanın temelinde usul kuralları yatar. Adil yargılanma hakkı bir dizi usul kurallarından oluşur. Bu usul kurallarının öngördüğü güvenceler gerçekleşmezse, davanın esası da olumsuz etkilenir.
Ergenekon davasındaki usulsüzlüklerin uzun bir listesi var. Türk hukukunun bir parçası olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne açıkça aykırı olarak sürdürülen tutuklamalardan, yasal olmayan telefon dinlemeleri, aramalar, el koymalara kadar uzanıyor. En son Prof. Haberal’in hastane odasında yapılan arama bunun canlı örneği. 19.30’da başlayıp sabah 3.30’da sona eren arama, gece vakti arama yapılamayacağını belirten CMK 118 maddesine aykırı.
Arama cezaevi hücresinde yapılan idari bir arama ise, Prof. Haberal’in odasıyla sınırlı kalmayıp hastanenin başka bölümlerini, refakatçinin otomobilini de kapsaması nasıl açıklanacak? Aramanın 6 saat sürmesi, doktorlara danışmadan yapıldığından, hastanın yaşamını monitöre bağlanacak ölçüde tehlikeye düşürmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin yasam hakkı ve kötü muameleye ilişkin 2 ve 3 maddelerine aykırı.
Haberal olayının yankısı bitmeden, polisin Ergenekon davası sanıklarını el konulan telefonlarını açarak yükleme yaptığı ortaya çıktı.
Ergenekon sanığı Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin cep telefonuna polis tarafından Hizb-ut Tahrir üyesi bir kişiye ait 139 numaranın yüklendiği bilirkişi raporuyla saptandı. Polis bunu reddetmedi. İşlemin “rutin” olduğunu, bu numaraların  “sehven” yüklendiğini belirtti. Simdi, Çelebi’nin avukatları, neden CMK 134 gereğince, telefona el konulduğu anda telefon kayıtlarının bir örneğinin alınıp Çelebi’ye verilmediğini, neden delil açma tutanağı tutulmadan gece yarısı telefonun açıldığını, ”sehven” olmuşsa, neden eklenen kayıtların, liste dökümlerinde değil de telefonun içerisinde gözüktüğünü haklı olarak sormaktalar.
Olay, Ergenekon davasında polisin kanıt ürettiği yolunda ciddi kuşkular doğuruyor. Bu kuskunun doğması bile, Ergenekon davasında telefon dinlemeyle elde edilen tüm kanıtlara gölge düşürecek nitelikte.
Ardından, şantaj ve askeri casusluk soruşturması sanığı Albay İbrahim Sezer’le ilgili olarak, telefon dökümlerinde yer alan bir Rus kadınının telefon görüşmesinde adının geçmediği, polisin sonradan dökümlere ekleme yaptığı anlaşıldı. Polis, kadının adının “sehven” iletişim tespit tutanağına eklendiğini söyledi. Ne var ki, polisin “sehven” ürettiği bu kanıtlar nedeniyle insanlar cezaevlerinde çürüyorlar. Bu “sehven”li kanıtlardan polisin bağlı olduğu yürütme organı, Hükümet sorumlu. Hesap verebilen hükümetlerin olduğu demokratik ülkelerde polisin kanıt üretmesi gibi bir hukuk skandalı hükümeti sarsar, istifalara yol acar.
Bunun yanında Balyoz davasında disklerin üstüne kayıt yapılarak kanıt üretildiği yolunda, somut verilere dayanan iddialar var.
Öte yandan, yeni HSYK kurulur kurulmaz Ergenekon ve Balyoz davalarına bakan yargıçlarla ilgili olarak yaptığı temizlik dikkat çekici. Balyoz davasına bakan 10 Ağır Ceza Mahkemesi’nin başkanı, davanın başlamasına saatler kala değiştirildi. Davalarla ilgili başka yargıçlar da değiştirildi. Hepsinin bir resmi değiştirme nedeni var. Ancak, biraz yakından baktığınızda sunu görüyorsunuz: Görevlerinden alınarak başka yerlere atanan yargıçların hemen tümü, Ergenekon ve Balyoz davalarında tutukluluğu sona erdiren tahliye kararlarını veren yargıçlar.
Örneğin, değiştirilen 10 Ağır Ceza mahkemesi başkanı, Balyoz davasında 20 kişi için tahliye kararı vermişti. Bir başkası, 101 Balyoz şüphelisi için yakalama kararını kaldırmıştı. Yeni atananlardan 14 Ağır Ceza Mahkemesi başkanı ise, Haberal’ı tutuklayan ve Haberal’ın açtığı dava sonucunda 1500 TL tazminata mahkum olan bir yargıç.
Tüm bu gelişmeler karşısında, Ergenekon, Balyoz davaları inandırıcılığını yitiriyor. Kamuoyunda bu davaların siyasal bir nitelik taşıdığı yolunda bir kanının doğmasına yol açıyor. Bundan hukuk devleti yara alıyor.
Hukuk krizinin başka bir yönü olan, hükümetin yargıyı yeniden yapılandırması konusunu başka bir yazıda ele alacağız.

(Milliyet 31.01.2011)

Rıza TÜRMEN | Tüm Yazıları
Hits: 1918