Yıkım...

~ 26.09.2012, Orhan AYDIN ~

"Artık satacak bir şey kalmadı; kamu kuruluşları yok pahasına elden çıkarıldı, yandaşlara peşkeş çekildi" derken, asıl büyük operasyon atlandı.

"Kentsel dönüşüm" adıyla gerçekleşecek bu büyük yıkım, AKP’nin ulusal kaynaklarımızı heder edip, fazla değil belki 1 yıl daha nefes almalarını öngörüyor.

5 Ekim günü canlı yayınlarla ekranlara taşınacak olan yıkımlar, 33 ilde aynı anda gerçekleşecek.

satilik.jpgAdana, Afyon, Ağrı, Amasya, Ankara, Aydın, Balıkesir, Bilecik, Bitlis, Bolu, Bursa, Çanakkale, Denizli, Düzce, Edirne, Elazığ, Erzurum, Gaziantep, Hakkâri, Hatay, İstanbul, İzmir, Maraş, Kırıkkale, Kırşehir, Kocaeli, Malatya, Nevşehir, Samsun, Sinop, Tekirdağ, Tunceli ve Van illerinde iş makinalarıyla ve dinamitler patlatılarak kentlerin en gözde yerlerindeki kamu binaları yerle bir edilecek.

Yıkılacak bina sayısı 150.

Karargâhlar, emniyet müdürlükleri, sağlık ocakları, devlet ve kadın doğum hastaneleri, lojmanlar ve okullar.

Bu yapıların içinde kaç tane kültürel varlık var, kaç tanesi sit alanı bilinmiyor!

Zaten kimsenin umurunda da değil.

TOKİ “yıkılacak binaların yerine farklı amaçlarla kullanılacak yeni yapılar” üretileceğini, “ortaya çıkacak arsaların ise çok kıymetli olacağını” söyleyerek, adeta iştah kabartıyor.

Yıkım sonrası, yapılacaklar listesinde AVM ve toplu konutlar ilk sırada.

Yıkım ve yapılacak yeni binalar için ihaleler çoktan halledilmiş durumda!

AKP yandaşları olarak bilinen inşaat şirketleri "malı götürmenin" aymazlığı ile yanıp tutuşuyorlar.

Peki, bu tarihsel yıkım ve talana kim dur diyecek.

Halk suskun. Kenti, mahallesi, evi başına yıkılıyor, gıkı çıkmıyor; çıkaranın da tepesine ya polis biniyor, ya çeteler.

Mahalli örgütlenmeler yalnızlaştırılıyor, olmadı içlerinden birileri koparılıp devşiriliyor, İstanbul’da olduğu gibi sus payları dağıtılarak direnenlerin eli-kolu bağlanıyor.

Muhalif siyasi partiler suskun, gündemlerinde ülkenin can acıtan başkaca sorunları var!

Sendikalar ya kendi gündemlerine teslim olmuşlar ya da yardakçılıkta, edepsizlikte sınır tanımaz durumdalar.

Meslek örgütleri ise, direncin en önemli mevzileri olmalarına karşın, ellerindeki yetkiler yasalarla budandığı için çaresiz.

Yıkımlara yasal tüm yollar kapalı.

Mahkemeler dilekçenizi bile kabul etmiyorlar.

Sonuç, Padişah buyruğu neyse o.

Bir toplumsal aklın ortaya çıkıp, ‘Bu yapılanlar, bir arada yaşama hakkımıza, yaşam alanlarımıza ve kültürel varlıklarımıza yapılan bir saldırıdır. Yıkım ve rant ülkenin iç edilmesinin adıdır, yeter!” diyerek binlerle birlikte eylemlere çıkacağını beklemek ise, benim saflığım olsa gerek.

Pratiklerini İstanbul kentinde yaşıyoruz.

“Sulukule’de yıkıma hayır” dedik, yıkıldı yerine villalar kondu.

“Haydarpaşa Halkındır Satılamaz” dedik, satıldı.

“Taksim bu ülkenin ve bu kentin ortak belleğidir, rant uğruna dönüştürülemez” dedik, dönüştürülüyor.

“Tarlabaşı babanızın malı mı ki peşkeş çekiyorsunuz?” dedik, çekildi.

“Haliç’e yapılacak plastik bir köprü ve tarihi yarımadanın altından geçecek bir tünel, insanoğlunun bıraktıklarına saygısızlıktır” dedik, dinleyen olmadı.

“Kültürel varlıklar tahrip ediliyor, talan ediliyor, kentlerin tarihsel dokuları betona kurban veriliyor, açgözlüler geleceğimize göz dikmiş durumdalar, insanlığın ortak mirasları yok ediliyor” dedik, tüm ülkeden ve ‘ülkenin dinamikleri’ denen alanlardan büyük bir sessizlik yükseldi!

Şimdi top yekûn Anadolu kentlerinin kimlikleri değiştiriliyor, akıl ayarları ile oynanıyor.

Bizler ise, süslü-püslü sözcüklerle olanları öteliyoruz.

Ve sonra susuyoruz, susuyoruz, susuyoruz.

Gericiliğin akıl kuşatması bu olsa gerek.

(SolHaber)

Orhan AYDIN | Tüm Yazıları
Hits: 1273