Üçüncü Dünya Savaşı

~ 31.08.2012, Metin ÇULHAOĞLU ~

Güneydoğuda Mısır’dan kuzeydoğuda Afganistan’a uzanan coğrafyanın bugün yeni bir “dünya savaşının” işaretlerini verdiğini söylemek abartı sayılmamalıdır.

Tarihte “dünya savaşı” adı verilen iki büyük boğazlaşma yaşandığına göre, netlik açısından yukarıdaki önermeyi biraz daha inceltebiliriz: Bugün bölge, 20. yüzyılda yaşanan dünya savaşlarından ikincisinin değil daha çok birincisinin işaretlerini vermektedir. Başka deyişle, bir göndermede bulunulacaksa 1914 yılının ilk altı ayı, bölgede bugünkü durumu tartma açısından görece daha anlamlı olacaktır.

Kuşkusuz, 1914 yılındaki durum ile günümüzün koşulları, tarafları, dengeleri vb arasında sayısız farklılık bulunabilir. Ancak, farklılıklara göre sayıca az da olsa kimi benzerlikler ve “çağrışımlar” gerçekten ürküntü vericidir.

Ne gibi?

Örneğin, bugün geriye dönüp bakıldığında, İkinci Dünya Savaşı’ndan şöyle ya da böyle kaçınılabileceğini düşünmek mümkündür; Birinci Dünya Savaşı içinse pek mümkün değildir. Birinci Dünya Savaşı, retrospektif (geriye dönük) bir bakışla kaçınılmaz görünmektedir. Bölge’deki olası yeni “dünya savaşına” gelirsek,  şimdilik “kaçınılmaz” denmese bile giderek yaklaşmaktadır.

Sonra, “kaçınılabilir” olmasına rağmen İkinci Dünya Savaşı tanımlanabilir ve sayıca az taraf arasındaki hassas dengelerin bozulmasıyla patlak vermiştir. Savaşın başlaması için, özel bir “kıvılcım”, birilerinin bir yerlere bomba atması veya bir veliahdın öldürülmesi gerekmiyordu. Birinci Dünya Savaşı öncesinde ise durum daha farklıdır; tanımlanabilir taraflar dışında, her biri farklı amaçlar peşinde irili ufaklı, ama her biri “pimi çekebilecek” özneler söz konusudur.

“Taraf” ile “özne” arasındaki fark önemlidir. Her “taraf” bir öznedir; ana her öznenin aynı zamanda tanımlanabilir bir taraf olması gerekmez. Böyle bakıldığında, bugün bölgede Birinci Dünya Savaşı öncesinden de beter bir durum vardır. Ülkelerin, belirli bir coğrafyaya yerleşik (ve seküler) güçlerin ötesinde, hareketli, bugün burada yarın orada, kimileri küçük, ama her biri “yakarım bu dünyayı” diyebilecek özneler söz konusudur.

Nihayet, Birinci Dünya Savaşı, başta öngörülenlerin ötesinde harita çizimleriyle sonuçlanmıştı. İkinci Dünya Savaşı ise haritacılık açısından ilkine göre daha kısır kalmıştır. Bugüne geldiğimizde, yeni sınırların çizilmesi anlamında haritacılık şimdilik fazla ön planda görünmese bile olası bir savaşın ardından haritacılığın daniskası gündeme gelecektir. Birinci Dünya Savaşı sonrasında çizimler büyük ölçekli haritalar üzerinde cetvelle yapılmıştı. Bu kez birimler çok küçüleceğinden, sınırlar yeniden çizilirken haritanın yanı sıra arazi üzerinde kadastro çalışmaları da gerekebilecektir.

Peki, şu denemez mi: Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarından önce, kendi üstünlüğünü tüm taraflara kabul ettirmiş, bu anlamda “tekleşmiş” bir güç söz konusu değildi; oysa bugün giderek gerilese bile ABD hâlâ tartışmasız “süper güç”tür.

Bu önemli bir farklılık değil mi?

ABD bölgenin yangın yerine dönmesine gerek kalmadan kimi rötuşlar ve denge ayarlamalarıyla kendine göre bir statüko oluşturabileceğine, “süper” gücünün buna yeteceğine inansaydı elbette “farklılık” sayılabilirdi.

Ama böyle değildir: Bugün ABD kendi gücünü maşalarının arkasında, daha geri planda tutmakta, bu gücü, çıkacak yangının ve bunun getireceği kaosun ardından tam anlamda devreye sokmayı planlamaktadır.

***

Eee, madem deminden beri Birinci Dünya Savaşı diyoruz, o zaman en büyük ödüllü sorudan kaçmak olmaz:

Birinci Dünya Savaşı’ndan 1917 Devrimi ve RSFCC (Rusya Sosyalist Federatif Cumhuriyeti) çıkmıştı, olası bir savaş benzer bir (yan) sonuç verebilir mi?

“Coğrafya” neresi olursa olsun…

Böyle bir soruya verilecek “evet, mutlaka böyle olacaktır” yanıtında dar kafalı sözde bir determinizmin ötesinde “marazi” yanlar da bulmak mümkündür.

Telaffuz bile edilmemesi gerekir.

Buna karşılık, “en küçük bir olasılık bile yok” denmesi de fazlaca peşin, önemli kırılmaları ve olumsallıkları hiç hesaba katmayan bir hüküm olacaktır.

En iyisi, doğrusu ve gerçekçisi, “ne çıkarsa bahtıma” piyangoculuğuna hiç bulaşmadan, yaklaşmakta olan felaketi önlemek için artık gücümüz neyse, ne kadarsa hepsini seferber etmektir.  

Öyle durumlar olur ki, “mühim olan insanlık” denmesinde sakınca yoktur.

(Birgün)

Metin ÇULHAOĞLU | Tüm Yazıları
Hits: 1620