Geride bıraktığımız pazar günü, Leyla Tavşanoğlu yine çok aydınlatıcı “SÖYLEŞİ”lerinden birini sundu biz Cumhuriyet okurlarına.
Bu ilginç söyleşide; uluslararası geçerliliği olan “denetçi” belgesine sahip “başkontrolör” gö- reviyle “Hazine Müsteşarlığı”nda çalışan -pek çok yolsuzluk dosyası inceleyen- ve 2011 seçimleriyle (CHP) İstanbul milletvekili seçilen Aykut Erdoğdu bakın ne diyor: “Biz, Dünya Bankası çalışmalarında, dünyanın birçok ülkesindeki yolsuzlukları da inceledik.
Ama bizde ‘bu dönem’ yaşananlar bence, ‘Dünya Ekonomi Tarihi’ne yazılacaktır. Gördüğümüz an ‘dehşet’e kapıldığınız bu ‘yolsuzluklar’, yapılanların sadece ‘yüzde biri’!”
“Yolsuzluklar”ın nasıl yapıldığını da şöyle açıklıyor Erdoğdu: “Önce yolsuzluk yapacakları kaynağı buluyorlar. Daha sonra onu KANUN’a uygun hale getiriyorlar!”
“Kentsel Dönüşüm Yasası”nı buna örnek olarak veren Erdoğdu: “Bu yasa ‘dünya tarihinin en büyük vurgunu’nun yapılması üzerine hazırlandı” diyor.
Böylece, “AKP” iktidarının “yasa”ları dolaysıyle “hukuk”u kullanarak ne denli “büyük çaplı ve organize yolsuzluklar”ı gerçekleştirdiğini bir bir ortaya koyuyordu.
“Hukuk”un “hukuksuzlaştırılması”nın; “adaletsizlik”in kaynağı durumuna getirilmesinin dört dörtlük başka örneklerini “Silivri Mahkemeleri”ndeki duruşmalarda “da” bol bol görmek olası...
“Hukukçu”lar -gerçek hukuk insanları- bu olan biteni kuşkusuz içlerine sindiremiyorlar; öyle ki “Ergenekon Davası”nın ilk Başkanı Yargıç Köksal Şengün: “Bu hukuk böyle gitmez! Güven yok!” diyerek isyan etmişti (Haziran 2010).
“1500” yanlışı içeren Ergenekon iddianamesinin sorumlularından Savcı Zekeriya Öz; “Silivri Hukuku” olarak da adlandırılan bu durumu korumak için hemen “vuruş”a geçmiş, Yargıç Şengün’ü Adalet Bakanlığı’na şikâyet etmişti...
Bilmem anımsar mıyız bunları?
Elbette, geçen yılın Ağustos’unda Başkan Yargıç Şeref Akçay’ın “Balyoz Davası” için yazdığı “şerh”i de...
Yargıç Akçay’ın bu “şerh”ini okuyunca, Silivri’de uygulanan hukuka neden “Silivri Hukuk”u dendiğini insan çok daha iyi anlıyor.
O halde izninizle bir-iki alıntı aktaralım bu “şerh”den.
Yargıç Akçay: “Mevcut delil durumuna göre yargılamanın yapılıp, sonunda verilecek ‘karar’a göre sanıkların ‘tutuklanıp, tutuklanmayacakları’na karar verilmesi gerekirken; ‘duruşmalar başında, savunmalar dahi alınmadan’, sanıkların dosya oluşuna ‘uygun olmayan’ gerekçelerle ‘tutuklanmaları’ ve ‘tutukluluk hallerinin devamı’na karar verilmesi ‘doğru değil” diyor...
Ve şöyle de sürdürüyor: “Bu durumun ‘Anayasa’ ve ‘yasa’lara ayrıca AİHM Sözleşmesi ile korunan doğal ve insani hakları olan ‘adil yargılanma hakkı’nı ortadan kaldırdığı”nın “da” altını çizerek...
Bir “sanık” için “solup alıp vermek” gibi önemli, dahası “yaşamsal” olan bu “hukuksal” duruma öteki “iki yargıç”ın karşı gelmesine (kararların genelde “iki”ye “bir” oyla olumsuz çıkmasına) bizler çok şaşırıyoruz.
“Simgesel Eylem Grubu” olarak bunu, Silivri’ye gidişlerde -özellikle- dönüşlerde; otobüsde, minibüsde sık sık tartışıyoruz; ne ki içinden bir türlü çıkamıyoruz...
Hele içimizden birinin “Sanıkların tutuklanması değil, serbest olarak yargılanması asıl olan”dır, kuralını ikide bir söylemesi büsbütün “iç burkuyor!..”
Üstelik bu “Silivri Hukuku” yetmezmiş gibi, bir de “Bana Göre Hukuk” denebilecek başka bir “hukuk” uygulaması “da” var.
“Balyoz Davası”nın 23 Ağustos’taki “100.” duruşmasında “MHP” Milletvekili Em. Korg. Engin Alan -bir bakıma- bu “hukuk”u anımsattı.
Ülkeyi bölmek isteyen “PKK örgütü üyeliği” atılı suçuyla tutuklu olan Sabahat Tuncel; “2007”de milletvekili seçilince “10. Ağır Ceza Mahkemesi” (başka bir yargıç heyeti) tarafından “serbest” bırakılmıştı; buna karşılık bu “PKK örgütü”yle ‘mücadele’ eden Korg. E. Alan; “2011”de milletvekili seçilince aynı bu “mahkeme”, onun “tahliye talebi”ni reddetti; işte bu “çifte” uygulamayı anımsattı Korg. E. Alan büyük bir “içkırılma” ile...
Dört dörtlük bu “Bana Göre Hukuk!” durumuna Yargıç Akçay: “Mahkeme uygulamaları, uygulamayı yapan kişilere göre değişmez. Önceki tahliyeyi veren başka heyet olup, ‘ben heyet olarak aynı görüşte değilim’, demek ve aynı konumdaki insanlara eşit muamele yapmamak ‘hukuk’ ile bağdaşmaz. ‘Bana Göre’ diyen bir ‘hukuk’ olamaz!” diye karşı geliyor...
Silivri tutuklularından Gen. Kur. Adli Müşv. Tümg. Hıfzı Çubuklu’nun kendi gibi “hukukçu” olan kızı Savunman Nazlı Çubuklu; bu “hukuk türleri”nin(!); “Silivri Hukuku”nun, “Bana Göre Hukuk”un mahkeme uygulamalarını -Hürriyet’teki söyleşide- şöyle değerlendiriyor: “Ruanda Soykırım Mahkemesi bile buradakilerden iyi!”
Savunman N. Çubuklu, bir “kabile devlet” olan Ruanda’da “BM”nin mahkemelerinde görev yapmış...
(Cumhuriyet)