Yeniden Aygün olayı.

~ 17.08.2012, Atilla AKAR ~

Hüseyin Aygün olayı beni de kendi içimde böldü. Bir yanım oldukça tepkili ve ilk açıklamadaki ”Dil”e takılmış durumda. Bu yanım millete yıllardır kan kusturanlardan, insanları öldürenlerden, milliyetçi çatışma potansiyelini eylemleriyle fiilen derinleştirenlerden, ülkeye bir gram huzuru çok görenlerden, sağı solu bombalayanlardan, şiddet kültürünü en üst seviyeye çıkartanlardan, Molotof kokteylleriyle gencecik insanları diri diri yakanlardan, şehit cenazelerini –maalesef- kanıksatanlardan, tahrip ve tehdit etme dışında bir “Seçenek” düşünmeyenlerden, emperyalizmin bölgeyi karıştırma ve Cumhuriyeti yıkma planları için gönüllü “Piyon” haline gelenlerden birer “Çocukça yaramazlık” hatta “Mağduriyet öyküsü” çıkartılmasından rahatsız.

Yanı sıra kaçırılmanın “Oluş biçimi” ve seyrine dair kuşkularım da sürüyor. Olaya ilişkin tam “Paylaşılmayan” yanlar olduğunu da düşünüyorum. Bazı “Acaba”larıma ben de şu ana kadar “Net” cevap bulabilmiş değilim. “Muğlak” yanlar bence halen sürüyor. Bu konuda sorularım baki. Süreç içinde yatışırlar mı bilmiyorum!

Öte yandan –herkes gibi- ben de ülkedeki genel sıkıntının ve bölgenin kendine özgü “Realiteleri” olduğunun farkındayım. “Duygusal tepkiler”in ise çoğu zaman sorunu “Kilitlemeye” yol açtığını biliyorum. Zaten “Hassas” olan noktalara ilave “Hassasiyetler” eklemekten yana değilim. Hele de durumun –kasıtlı veya kasıtsız- her yöne çekilme ihtimalinin kuvvetli olduğu anlarda.

Diğer yandan Hüseyin Aygün’ün Tunceli milletvekili olarak kendi “Bölge gerçeği” içinde davrandığını da görmekteyim. Apayrı bir atmosferi soluduğunun da farkındayım. Vurgularını ve dilini bu “Gerçekliğin” belirlemesini bir ölçüde anlıyorum. O yüzden başka bir siyasetçi gibi bu konuda keskin söylemler kullanmasını beklemiyorum. Bazı şeyleri “İfade özgürlüğü” dahilinde sindirebilirim. Anlamadığım ise Aygün’ün aynı zamanda “Türkiye milletvekili” oluşu ve beraberinde “Türkiye hassasiyetleri”ni de bir o kadar dikkate alması gerektiğidir.

Ayrıca ister “Yeni”, ister “Eski” olsun bir CHP milletvekilidir. O CHP ki kendisinin de parlamenteri olduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin “Kurucu” partisidir. İdeolojisi süreç içinde revize olsa da “Umdeleri” değişmez. Dolayısıyla Hüseyin Aygün de –aykırılıklarına rağmen- bu gelenek ve sorumluluktan muaf değildir!   

Buraya kadar sınırlarımı koyabildiğimi zannediyorum. Ancak buradan hareketle şunları da söyleyebilirim; Hüseyin Aygün’ün “Açıklama biçimi” birçok açıdan eleştirilebilir. Lakin kendisinin bir “Oyun”un direkt tarafı olduğu ispatlanmadığı sürece “Yargısız infaz”a, bir tür “Siyasi linç”e kurban edilmesine de karşıyım. İlaveten bir “Anlama çabası” nın da sarf edilmesi gerektiğine inanıyorum. Ayrıca geçmişte ve bugün de özgürce siyaset yürütmesinin önündeki PKK ve BDP’den gelen baskılara direnmesini de takdirle karşılıyorum.

Öte yandan kendisi bu konudaki “Denge”sini nasıl sağlar bilemiyorum. Zaten etnik, mezhepsel, dini, vb. argümanlara fazlasıyla boğulmuş bir Türkiye’de yaşıyoruz. Terörün yarattığı acıları söylemeye bile hacet yok. O yüzden bu süreçte herkes rolünü ve üslubunu daha dikkatli tayin etmek zorunda. Ancak, bununla beraber hengâme duruldukça kendisini daha iyi ifade edeceğine inanıyorum…

Sayın Aygün’e geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum…

(Yurt Gazetesi)

Atilla AKAR | Tüm Yazıları
Hits: 1334