Gel de anla!

~ 12.07.2012, Nihat BEHRAM ~

Cumhuriyet Gazetesi 26 Haziran’da “Savaş istemiyoruz!” manşetiyle çıktı. Manşeti Cumhuriyet kendi görüşü olarak atsaydı, bunda anlaşılmaz bir şey yok. ‘Her demokrat, ilerici insan gibi onlar da doğru tavır koydular’ dersin. Ama, manşetteki söz, savaş taşeronu AKP Hükümeti’ne ait! Hükümet’in 7 saat süren savaş toplantısından sonra Başbakan ve bakanlarının “Mukabele-i bilmisil ile cevap veririz!” gibi tehditler dahil her türlü savaş çığırtkanlığıyla esip gürledikleri bir ortamda, Hükümet açıklamasından mercekle aranıp cımbızla çekilmiş bir söz. Zeka özürlü biri bile okusa, özüyle Hükümet açıklamasında ‘Savaşı kışkırtmaya berdevam’ dendiğini anlar. Ama Cumhuriyet’in manşeti Hükümet’in ağzından “Savaş istemiyoruz!”. Açıklamanın bir yerine “Savaş isteyen taraf değiliz” türünden konmuş taktik cümleyi, Cumhuriyet ‘pislikten seçilen buğday’ misali cımbızlayıp manşete çıkarmış! Manşetin üst başlığıysa AKP'yi 'netlik ve hukukilik’ tahtına çıkaran cinsten: “Hükümetten net açıklama: Özür ve tazminat dahil hukukun imkanlarını kullanacağız!”

Aklınca ‘savaş karşıtlığı’ duygusuyla yapıyor bunu! Sorsan öyle diyecek! Sol gösterip sağ vurduğunun farkında bile değil. Tabi ki hainlik yok, ama ahmaklık en yüksek dozda!

Devrimciler AKP’nin savaş taşeronluğunu, bulanık hesaplarını, hukuk tanımazlığını anlatmak için çırpınırken, bunlar manşetinden AKP yi “Savaş istemiyoruz” diye sunsun! Gel de sus!

Köstebeğin toprağa girişi gibi kafalarını var olan medyaya gömmüş, ona göre strateji belirliyorlar! Hani, bütün yandaş medya savaş tamtamları çalıyor ve AKP'ye “Hadi aslanım! Suriye’yi vur, yala yut!” çekiyor ya, Cumhuriyet de savaş çığırtkanlarını aklınca AKP’nin sözleriyle vuracak! Savaş karşıtlığını yüzüne gözüne bulaştırıyor! Tutuklunun karavanayı ‘mecburen alma’ duygusuyla Cumhuriyet alan ‘eli bağlı’ okur, o manşet nedeniyle AKP'nin savaş istemediğine sanki inandı! Eğer inananlar olduysa, onların ahmaklığına da lanet olsun!

Bu gazetenin haber dilinde artık ‘türban’ tanımı da sizlere ömür! ‘Başörtüsü’ diyorlar! Dedirttiler sonunda! Hayırlı uğurlu olsun! Yani Cumhuriyet’e...

TV lerin en demagog en gedikli gericileriyle ‘Karagöz Hacivat’ türü ‘laf yarıştırma’ şovlarında, bakıyorsun Cumhuriyet’in ‘kafa’ yazarları! Solculuk adına en aşağılık sağcıları sırtlarında taşıyorlar. Bu ‘eylem’in demokratlıkla, sol muhaliflikle ilgisine gel de katlan!

Kaddafi’nin, tam da eli kanlı zalimlerce linç edildiği günde, Kırıkkanat köşesinde Kaddafi’den “Zalim diktatör” diye söz etti! Yazının konusu da: lince lanet! Bu laneti yapabilmenin güvencesi olarak Kaddafi’yi de ‘lanet paketi’ne sarıyor! Cesaretin çekirdeği korku, muhalifliğin yemişi icazet, bonkörlüğün ölçüsü muhasebe! Gel de ye!

‘Baştaki yazarlar’ından Kongar, Kitap ekinin vazgeçilmez figürü O. Baydar’ı, “İyi bir toplumbilimci, iyi bir yazar” diye tanımladı! Kılıçdaroğlu’nun, laisizmden söz ettiği toplantı öncesinde kara çarşaflıya rozet takması gibi! “İyi toplumbilimci ve iyi yazar”a bak: Ömrünün son 20 yılında yazdıkları ‘sosyalistlikle geçen günlerine yakınma’ ağırlıklı; son 10 yılındaki duygusu ise ‘toplumu demokratlaştıracağına olan inancıyla’ AKP’ye yakınlık ağırlıklı; “İlk defa yakışıklı bir Başbakanımız oldu!” tanımıyla ‘Tayyip umudu’na fantastik bir boyut kazandırmış ‘sol liberal’ toplumbilimci! Onu ‘iyi’leyen yazarsa bu türden eğilimlere karşı mesafeli diye bilinir! Gel de pirelenme!

Liberal yavşaklığın dünya dümeni Pamuk’a övgü üstüne övgü mü? İlhan Selçuk gözaltına alındığında, Balbay tutuklandığında “yetmez, daha fazlası gerekir” türünden sevinç çığlığı atan P. Maden’le tam sayfa röportaj mı? E. Şafak mı? TV sayfalarında AKP ile bütünleşmiş eski solcu hainlerin program reklamları mı? Başka yerde aramaya gerek yok, bir makalenin sınırları içinde işaret ettiğim şu birkaç noktayı misliyle bulmak için Cumhuriyet ve eklerine şöyle bir bakmak yeter!...

Gazetenin değerli, saygın, seçkin yazar ve çalışanlarının bunları görmemesi ve gördüklerinden yaralanmaması olası mı? Peki neden seslendirmezler?
***
Kılıçdaroğlu, “Uçağımızın düşürülmesi affedilmez bir olaydır!” dedi. Bilmem ki bunu hangi anlamda söyledi? Bu ‘affedilmez iş’i yapan ABD ve onun savaş taşeronu AKP mi, yoksa Suriye ve Rusya mı? Kılıçdaroğlu’nun bir o yana, bir bu yana zikzaklı söylemindeki hedefi gel de bul!

‘Affedilmez işi yapan’ ABD ve onun savaş taşeronu AKP ise, açık açık “Uçağımızın düşürülmesine yol açacak karanlık savaş hesaplarıyla, Suriye’nin karasularını ihlal etmeniz affedilir bir suç değildir” de! Kastedilen Suriye yönetimiyse (ki tahminen böyle), o zaman sormazlar mı: uçak düşürmek affedilmez de, tam da emperyalizmin kanlı bir işgal ortamı hazırladığı dönemde, o ülkenin karasularını savaş uçağıyla ihlal etmek affedilir bir şey mi?

Başbakan’la ‘laf dalaşı’ndaki bir başka konuşmasında, “Güvendiğin dostların seni yarı yolda bıraktı!” diyor. ‘O dostlar zaten güvenilmezdi, bizi dinlemedin’ mi demek istiyor; ‘Güvenilmez olanlarla karanlık işlere kalktın” mı demek istiyor, gel de bul! Peki, o ‘dostlar’a ilişkin kendi fikri ne; o ‘güvenilmez dostlar’ kimler; yapılan iş doğru da, sorun ‘güven bağlanan dostlar’da mı çıktı? Ne demek istediğini gel de çöz!

‘Yalnız bırakan dostlar’ vurgusuyla üstü kapalı olarak işaret edilen ABD’li emperyalistler ve AB li kapitalistler, bütün bu işleri (yalnız bırakma taktiği de dahil) planlı, programlı, hesaplı yapmıyor mu? Suriye halkasını da ekleyerek BOP zincirini tamamlama çabaları; bu halkayı eklemek için AKP’yi savaş taşeronu olarak kullanmaları ‘plansız, programsız, hesapsız’ mı? Peki ‘muhalif’ olarak sizin göreviniz ne? Bu ‘plan, program ve hesaplar’ı açık seçik teşhir edip bozma uğraşı mı, Başbakan’la ‘laf dalaşı’ mı? Gel de sorma!
***
‘Made in USA’ patentli kuluçka makinesinde 12 Eylül yumurtasından üreme AKP’nin yapacağı anayasayı, solcu olarak hâlâ umutla bekleyenlere gel de şaşma! “Kürt sorununu çözecek kişinin Başbakan olduğu” duasına gel de amin de! Milyonlarla Alevi’nin yaşadığı toplumda, halkın kinci-dinci Sünni diktaya bu derece hantal, sabırlı, sessiz kalışına gel de öfkelenme! 1 Mayıs türü muhalif miting, Grup Yorum türü konser, gösteri ve eylemlere yüzbinlerce insanın katılıp da, muhalif bir iki gazete trajının birkaç binde kalmasına gel de delirme! Sadece haksız yere zincire vurulanların aileleri sokağa dökülse, sokaklarında insan selinin kükreyeceği bir ülkenin kuldan kul, kumdan kum, kurudan kuru kalabalığına gel de uyuz olma!

Şöyle bir yazı yazmaktan gel de keyif duy!

(SolHaber)

Nihat BEHRAM | Tüm Yazıları
Hits: 1883