Ülkenin dört bir yanından adalet ve hukuk arayışına yönelik çığlıklara, bu ortamı yaratanlar da dahil, kimse kulak tıkayamaz artık.
Acil durum söz konusu çünkü...
Bir ordunun komuta kademesinin önemli bölümünün darbeci, terörist ve casus diye tutuklanmasını, Genelkurmay Başkanı’nın terör örgütü lideri olarak hapse atılmasını, milletvekillerinin, aydınların zulümhanede çile çekmesini, 700 üniversite öğrencisinin mapusluğunu, “demokrasinin gereği” diye kimse anlatamaz.
Ortada yargı eliyle yürütülen bir siyaset, öç alma ve muhalefeti tümüyle etkisiz kılma çabaları, yaratılan korku imparatorluğuna rağmen dağ bayır konuşuluyor artık. İktidar yandaşı bazı liberaller de bu gerçekleri dillendiriyor ne çare!
Ortada bir hukuk garabeti yaşanıyor ki yeni düzenin egemenlerini, koalisyon ortaklarını bile birbirleriyle çarpıştırıyor...
Kabinenin bazı üyeleri özel yetkili mahkemeleri (ÖYM) savunurken, bazıları kaldırılmasını istedi, anımsayın.
Alttan alta pazarlıkların yanı sıra, üstten medya aracılığıyla “kaldırırsın-kaldıramazsın” tehdit ve şantajlarının estiği bir süreci yaşadık çünkü.
Değilse neden Bakanlar Kurulu üyelerinin bile hazırlığından habersiz olduğu 3. yargı paketi Meclis’te gizlenerek, saklanarak, oldubittiyle çıksın? Neden, Başbakan’ın da karşı çıktığı, “O zaman gelin beni de alın... Devlet içinde devlet olmaz...” dediği özel yetkili mahkemeler bir biçimde varlıklarını sürdürsün?
Üstelik orta yerde her düşünceyi, her fikri, her eylem ve protestoyu cezalandıracak Terörle Mücadele Yasası’na dayalı ÖYM’lerin devamı ÖGM’leri kurdular bir de...
Şaka gibi ama Türkiye’de üç başlı bir hukuk sistemi hüküm sürüyor şimdi.HSYK daire başkanının söylediğinin tersine, onca aydını, gazeteciyi, bilim adamını, siyasetçiyi, askeri cezaevine tıkan ÖYM’lerin işlevlerinin henüz tamamlanmadığını anlıyoruz. Anlıyoruz ki muhaliflerin çekeceği acılar bitmeyecek daha...
***
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un tutukluluğunu kuşkuyla karşılayan, MİT Başkanı’nı ÖYM’lerden korumak için özel yasa çıkaran Başbakan’ın, KCK tutuklusu Prof. Büşra Ersanlı’nın terörist olduğuna inanmadığını söyleyen Dışişleri Bakanı’nın, ÖYM’lerden sıkıntı duyduklarını belirten bakanların, yasa yapma yetkisini elinde bulundurmasına karşın milletvekili ve diğer tutukluların tahliyeleri için “Top artık hâkimlerde” diyebilen bir Meclis Başkanı’nın olduğu bir ülke ve hukuk sistemi, yeterince kaygı verici değil mi?
Yargıda, adalette nasıl bir güç dengesi söz konusudur ki, bu manzaralar ortaya çıkıyor?..
Hadi muhalefetin değerlendirmelerini, YARSAV’ın görüşünü bir yana bırakalım.
Demokrat Yargı Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Hâkim Faruk Özsu’nun Radikal’de yer alan görüşlerinden satır başlarını sunalım. Diyor ki Özsu: “Bugün siyasal güç el değiştirdi ve siyasal hâkimiyet polis ve ÖYM’ler eliyle kullanılır oldu...
Özel yetkililerde cemaat su sızdırmaz biçimde örgütlendi. O alan cemaat dışı dindar muhafazakârlardan bile temizlendi... HSYK, adalet komisyonları ve başsavcılıklar ile ÖYM’lerde mutlak ve kesin olarak hâkim güç, cemaattir...”
Bu saptamalardan hareketle ülkenin adalet ve demokrasi kadar yakıcı ve güncel bir entelektüel sorunu olduğunu söylemenin, bir durum belirlemesinden öteye ne anlamı var?
Güç, yasa dinlemiyorsa, adalet ve hukuk arayanların hali ne olacak?
“Başbakan’ın bile güvende olmadığı, her an herkesin en ucube hukuksal yorumlarla derdest edildiği, edilebileceği bir dönem” nasıl atlatılacak?
Yargının, “Taşranın kültürel kodlarına hapsolmuş, güce tapan, toplum ve birey düşmanı, antientelektüel, ahlakçı, asosyal bir cemaat” yapısından yıllar içinde evrimleşerek kurtulması mı beklenecek?
Oysa kanayan yaralar, çekilen büyük acı ve sıkıntılar için acil demokrasi, acil hukuk ve acil adalet gerek...
(Cumhuriyet)