Yapamadığın röportajı okumak!

~ 03.07.2012, L. Doğan TILIÇ ~

Siz bu satırları okurken, ben de Cumhuriyet Ankara Temsilcisi Utku Çakırözer’in Esad’la yaptığı röportajı okuyor olacağım. Ama eminim, benden çok daha büyük bir dikkatle, gazeteye gömülerek okuyan üç gazeteci olacak: M. A. Birand, E. Özkök ve A. Zaman. Onlar kim bilir hangi duygular içinde okuyacaklar Utku’nun röportajını… Yapamadığı, dahası neden yapamadığına dair iki çift laf da edemediği bir röportajı okurken neler hisseder acaba bir gazeteci?

A. Zaman’ı bir kenara koyalım. Onun Şam’a neden gidemediğini biliyoruz. Genel Yayın Yönetmeni, İster git, ister gitme. Ama ben böyle bir durumda Esed ile ilgili bir şeyi gazetemde kullanmam” demişse, yayınlanmayacağını bildiğin bir röportaja gitmezsin.

Peki, ya Özkök ve Birand? Pek çok genç gazetecinin ya da gazetecilik öğrencisinin rol modeli olarak baktığı, bugüne kadar rahle-i tedrisatlarından onlarca gazeteci geçen bu “usta”lar?

Onlar, neden gitmediklerine dair bir şey de söyle(ye)mediler. Ancak, “Başbakan’a çok yakın bir ismin Doğan grubu yöneticilerine, Şam ile ilişkilerin böylesine gergin olduğu bir dönemde Esed’e propaganda yaptırma imkânı tanımanın Türkiye’nin yararına olmayacağı mesajı verdiğini”, iki gazetecinin de bunun üzerine röportajdan vazgeçtiğini duymayan kalmadı.

Bunca olay yaşanır ve Suriye ile savaş söylentileri ayyuka çıkarken bir gazetecinin Esad’la röportaj fırsatını tepmesini açıklayabilecek bir gazetecilik anlayışı varsa, birisi çıkıp söylesin lütfen. Umarım röportajı yapamayanlar, sevgili Utku’nun memlekette hala bir gazetecilik refleksi kaldığını kanıtlayan ve salt bu nedenle bile kutlamak gereken röportajını, hiç değilse biraz üzüntü ve mahcubiyetle okuyorlardır.

Bu, yalnızca iki gazeteciyi ilgilendiren bir durum olsa, üzerinde durmak gerekmeyebilirdi.

Utku’nun Esad’a sorduğu sorular dün sürmanşetten anons edildi: Türk jetini düşürme talimatını siz mi verdiniz? Silahsız bir uçağı hangi uluslararası hukuk kuralına dayanarak düşürdünüz? Erdoğan ile köprüleri nasıl attınız? İki yakın dost ne oldu da düşman kesildiniz? Kim değişti? Erdoğan’ın isteyip sizin yerine getirmediğiniz sözler nelerdi? Cenevre’de ele alınan Geçiş Süreci’ni destekleyecek misiniz? Kimi daha çok dinliyorsunuz; Lavrov mu Clinton mı? Ölene kadar Cumhurbaşkanı mı kalmak istiyorsunuz? Görevi hangi koşulla bırakırsınız? Suriye’de yaşanan çocuk cinayetlerini kendi çocuklarınıza nasıl anlatıyorsunuz? Yaşananlarda hiç mi sorumluluğunuz yok? Son dönem artan PKK terörünün ardında sizin yönetiminiz mi var? İslam dünyasında laikliğin geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz? Arap Baharı bölgeye ve Suriye’ye ne getirdi?

Bu sorular Esad’ın propagandasına çanak tutacak sorular mıdır? Ve haydi, yapamadıkları röportajı okumak zorunda kalanlar ellerini vicdanlarına koyarak şu soruyu yanıtlasınlar: Utku’nun bir diktatöre sorduğu kadar açık, net, eleştirel soruları burada Başbakan’a kaç babayiğit sorabiliyor?

Kaynak açıklamamanın bizim basın yasamıza da girmiş bir gazeteci hakkı olduğunu, “güvenilir bir kaynağa” dayanarak “Türk uçağı Suriye sınırları içinde vuruldu” diyen Amerikan gazetesine “kaynağını açıkla, açıklamazsın namertsin” denilmesini kaçımız sorguluyoruz?

Bunları sorgulayamamak yalnızca gazetecilikle ilgili bir sorun değil. Bunları sorgulayamamak biraz da memleketin adım adım otoriter bir yapıya gidişine seyirci kalmak demek. Bunları sorgulayamamak, Sendikalar Yasası’nın protesto eden KESK üyesi sendikacının, BDP Siyaset Akademisi’nde ders veren profesörün terörist diye içeri tıkılmasını izlemek demek.

Bunları sorgulayamamak, “Ha Hasan Kel, ha Kel Hasan” özdeyişini bulup çıkarmış memlekette, DGM’lerin adının değiştirilip ÖYM yapılışını, ÖYM’lerin adının değiştirilip “özgürlük hakimlerine” emanet edilişimizi izlemek demek. Şevval Sam’ların, cımbızlanıp bağlamından çıkarılan cümleler yüzünden şarkı söyleyemez olmaları demek.

Kısacası, yapamadığımız röportajları okumak zorunda kalmak, yalnızca yapamadığımız röportajları okumak zorunda kalmak değil!

(Birgün)

L. Doğan TILIÇ | Tüm Yazıları
Hits: 1470