Milletin meselesi, nasıl 'milli mesele' olur?

~ 28.06.2012, Kadri GÜRSEL ~

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan partisinin önceki günkü Meclis grup toplantısında “Ak Parti’nin değil, aziz milletimin uçağı hedef alınmıştır” dedi. Sonra, “böyle bir hadise karşısında net tavır takınmayanların tarih önünde mahcup olacağından” söz etti.
Bu hususta haklıdır.
Düşürülen uçak ve maalesef o uçakta hayatını kaybettiği anlaşılan pilotlar Türkiye’nin ordusuna mensuptu.
Hadiseyi “milletin meselesi” yapan da budur.
Vaziyet tabii ki nihayetinde net tavır takınmayı gerektirmektedir. Ama önce millet, meselesini özgür bir ortamda tartışabilmelidir.
Demokrasinin asgari koşuludur bu.
İzlenimim o ki milletin çoğunluğu, o uçağı düşürüp iki pilotunu da şehit eden Suriye’nin, Türkiye’ye karşı düşmanca ve haksız bir davranış içinde olduğunda hemfikir.
Ben de bu hususta milletin çoğunluğu gibi düşünüyorum.
Tamam da, millet şu soruyu sormasın mı?
Birden böyle ne oldu ki, yakın zamana kadar kendi hava sahasını ihlal eden Türk uçaklarını mesele etmeyen Suriye rejimi, geçen cuma bunlardan birini düşürecek kadar düşmanlaştı...
Ve milletin uçağının düşürülmesiyle sonuçlanan bu düşmanlığın tahrikinde, AKP’nin Suriye rejimine karşı takip ettiği dış politikanın payı var mıdır? AKP dış politikasını yapanlar, Türkiye’yi içine soktukları “Şam rejimini devirme gailesi”nde ölçüyü büsbütün kaçırmışlar mıdır? Ve bu politika Türkiye’yi komşusuyla bir çatışmanın ne kadar yakınına getirmiştir?
Suriye’nin bir Türk uçağını düşürmesi, izole bir vaka olarak değil de AKP dış politikası bağlamındaki neden-sonuç ve çevre ilişkileri içinde, daha geniş bir açıdan incelendiğinde, karşımıza bir “mesele” çıkmaktadır.
Meselemiz “AKP dış politikası”dır.
Sayın Başbakan, AKP dış politikasının pay sahibi olduğu bu ve benzeri menfi sonuçları, “milli mesele” anlayışıyla ele alıp, milletçe iktidarının etrafında birlik ve beraberlik ruhu içinde kenetlenmemizi buyuruyor.
Bakın, madem Türkiye’nin bir uçağı düşürülmüştür, o halde bu ülke, bunu yapanın yanına bırakmamalıdır. Türkiye bu saldırganlığın hesabını uluslararası hukukun kendisine verdiği hak ve yetkileri sonuna kadar kullanarak meşru zeminde sormalıdır.
Ama bu iktidarın, düşürülen uçak münasebetiyle bir üst aşamaya tırmandırdığı anlaşılan bu son derece netameli Suriye politikasının peşine takılmayı, kimseden istemeye hakkı yoktur.
AKP’nin Suriye politikası “milli mesele” değildir, fakat milletin meselesi olmuştur.
Çünkü Suriye bahsinde geriye dönüşü olmayan noktayı geçtik artık... Kalıcı hasar verilmiştir.
Suriye’deki kan dökücü, gayri meşru, zalim rejim er geç gidecektir. Zaten çözülmekte, erimekte ve her geçen gün zayıflamaktadır.
Çöküşün beraberinde bu ülkeyi korkunç bir boğazlaşma, kıyım ve ardından fiili bölünme bekliyor...
Uluslararası bir işgal gücü de gelse bu sonucu önleyemez.
Bölgeye 900 yıl öncesinin gözlükleriyle bakmayı marifet addeden AKP iktidarı ise bütün bu coğrafyada Türkiye’yi Sünnilerden yana, Şiilere karşıt bir konuma kilitlemiş bulunuyor.
Ve Baas rejimi sonrasında AKP Türkiye’si, desteklediği Sünni Müslüman Kardeşler’in, Suriye’nin aynı zamanda Nusayri, Kürt, Dürzi ve Hıristiyan olan tamamında iktidarlaşmasından başka hiçbir neticeyle huzur bulamayacaktır. Bu netice ise asla gerçekleşmeyecektir. Şam rejiminin çöküşü ne kadar mukadderse bu da o kadar kesindir.
AKP iktidarını, Türkiye’deki Kürt sorununu çözüm yoluna sokamadığı için tehdit olarak algılayacağı bir Kürt bölgesi bekliyor.
Ve bir de Nusayrilere karşı Sünnilerin silahlandırılmasında rol oynadığı için kendisine karşı nefretle dolu olması yadırganmayacak bir “Nusayristan”...
AKP dış politikası, bu nedenlerle de meselemizdir.
Bu arada, Sayın Başbakan’ın konuşmasında maharetle ifade ettiği gibi AKP’nin iç ve dış politikası iç içe geçmiştir. Biri ötekinin yürütücüsüdür, aralarında mütemadiyen siyasi güç transferi yapılır.
Dış politika, AKP’nin Türkiye’ye biçtiği İslami muhafazakâr kimliğin inşasında kullandığı bir araçtır aynı zamanda.
Milletin bir bölümü bu yeni kimliği benimsemez ama bu kimlik onlara çeşitli biçimlerde dayatılırken, “dış politikam milli meselenizdir, etrafında birleşmek ve beraber olmak zorundasınız” kabilinden tasalluta kimsenin hakkı yoktur.
Madem dış politika ve iç politika iç içedir, dış politikada “birlik” olabilmek için önce iç politikada kimlik, kültür ve aidiyet ekseninde kutuplaştırıcı, dışlayıcı ve ayrımcı olmamak lazımdır. Maalesef bu iktidar bu üçünü de bolca yapıyor içerde.
Kendi halkının tamamıyla barışık olmayan bir rejimin dış politikasını “milli mesele” olarak benimsetmesi mümkün değildir. Ne de bu devirde demokratik, çoğulcu, eşitlikçi ve katılımcı olmadan millet olmak mümkündür.

(Milliyet)

Kadri GÜRSEL | Tüm Yazıları
Hits: 1471